“her şey bir rüzgâra bakıyor ağabey
bakma esrar çekip mayıştıklarına
bir gün var ya bu mağribli çocuklar
bir gün yakacaklar Paris’i’’
Netflix’te ‘Athena’ filmini izlerken Hakan Albayrak’ın 1996’dan kalma bu dizeleri dönüp durdu kafamda. Harika bir film Athena. Peki bir şiir insanları isyana ve şiddete teşvik edebilir mi? Bir film Fransa’da iç savaş çıkmasına sebep olabilir mi? Ezilenlerin zalimlerden intikamı nefsi müdafaa sayılır mı? İntikam sadece ‘gelişmemiş’ zihinlerdeki bir niyet midir? Bundan kurtulmamız mı gerekiyor? Sorularımı cevaplayamayacağınız için şimdiden teşekkürler.
Film hakkında hiçbir şey okumadan, bilmeden izlemeye başladım. O şahane açılış sekansından o kadar etkilendim ki, yönetmenin kesmeden ilerlediğini 5. dakikada fark ettim ve başa aldım. Meğer 11 dakika boyunca kesmeyecekmiş. Ne muazzam bir gösteri. Panayır mı desem şölen mi, sirk mi yoksa uzun ve görkemli bir müzikal mi? Hiç zaman atlamasız uzun plan sekanslarla kesmeden devam edince etkisi giderek artan ve insanı iyice heyecanlandıran bir yolculuğa dönüşüyor film. Epik bir eski zaman şiiri gibi. Hiç CGI kullanılmadığını da bilmiyordum, yani yeşil ekranlarda çekilip bilgisayar efekti yapılmamış. Bu da henüz seyretmeyenlere önbilgi olsun.
Eserin sahibi Romain Gavras, kariyeri boyunca tartışmalı ve harikulade filmler çeken yönetmen Constantinos Gavras’ın (Costa-Gavras) oğlu. Babasıyla ilişkisini merak ettim filmi seyrettikten sonra. Çünkü üç başrol erkek kardeşin babalarından hiç söz etmediğine dikkat etmişim ister istemez. Anne arkada ve neredeyse merkezde fakat baba yok. Babanız nerede Romain bey? Sanatçıların zihinlerine girmek mümkün olsa keşke. Orada neler olmuştur ve olmaktadır ki böyle eserler çıkartıp atıyorlar üzerimize. Sonra düşündüm de istisnasız bütün sanatçıları uzaktan sevmek en iyisi galiba. Mesafeyi koruyup sebeplerini ve motivasyonlarını çok merak etmemeliyiz. Sonra üzülüyoruz.
Aşırı sağcılar filmi çok tehlikeli bulmuşlar mesela Fransa’da. Bir iç savaş çağrısı olduğunu söylüyorlarmış. Sakin olamayan sağcılar ve kendine gereğinden fazla güvenen solcular. Bizim büyük liberal çaresizliğimiz.
Romain Gavras CNN röportajında cevap vermiş:
“Sadece inançlarımıza ve sinemaya karşı sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Bazı insanlar şiddet içeren filmlerin, müzik videolarının, video oyunlarının ve rap müziklerinin çocukları şiddete ve isyana teşvik ettiğinden dem vuruyor. Bütün bu gerilim durumlarını yaratan şeyin eğitim, parasızlık (gerçek sorunlar) olduğunu düşünüyorum. Bence filmler sinemayı değiştirebilir; filmlerin dünyayı değiştirebileceğini düşünmüyorum.’’
Sanattan dünyayı tek başına kurtarmasını beklemekle burayı berbat bir yere çevirmesinden korkmak arasında hiçbir fark yok bence de. Filmler, diziler, resimler, kitaplar, heykeller, şarkılar tek başlarına hiçbir şeyi değiştiremezler. Çok güzel şeyler hissettirebilirler ve düşündürtebilirler. Çok berbat şeyler de. İlham verdikleri ve bazen motive ettikleri doğru tabii. Ama bize ne oluyorsa eninde sonunda bunu kendimiz yapmıyor muyuz?
Parmağa değil işaret ettiği yere bakalım değil mi? Belki Romain Gavras’ın da dediği gibi gençlerin öfkesinin filmlerden, oyunlardan, şarkılardan değil de yoksulluktan, ayrımcılığa maruz kalmaktan, eğlencesizlikten ve kötü hükümetlerden kaynaklandığını anlarız. Gerçi anlıyoruz da ne oluyor.