Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBir dönemin kapanışı

Bir dönemin kapanışı

Kurulduğunda kimsenin ciddiye almadığı ve onlarla görünmek istenmediği bir örgüt olan PKK, 47 yıl sonra 27 Şubat çağrısı ile bir kongre süreci başlatarak kendini feshedecek. 1 yıldır görüşmeler olduğu iddiaları doğru değil. Öcalan, “sosyalizm perspektifi ile kurulan ve şiddeti esas alan örgütün artık miadını doldurduğunu " söylemesine rağmen hala pazarlık var diyenleri ise anlamak mümkün değil. Siyasi alanda ise tabii ki pazarlıklar olacak. Siyaset pazarlık demektir. Kürtlere herhalde bu kadarını layık görüyorsunuzdur?

27 Şubat’ta Öcalan tarafından yapılan açıklama ile Soğuk Savaş’ın en azgın dönemlerinde (1978) kurulan ve günümüze kadar devam eden silahlı örgütün (PKK) kendini feshetme çağrısı ile kapanacak bir döneme başladık.

Kurulduğunda kimsenin ciddiye almadığı ve onlarla görünmek istenmediği bir örgüt olan PKK, 1978-1980 yılları arasında bölgede hedef göstermeksizin kullandığı şiddet ile en güçlü örgüt haline geldi.

Gençlerin eline silah vererek onlara bir kimlik kazandırma siyaseti günün Soğuk Savaş stratejisi ile birleşince bölgenin hakimiyetini kazanması çok zor olmadı ve 1980 Eylül darbesi ile doğal olarak en fazla insana sahip olması nedeniyle darbenin en şiddetli hışmına da uğramış oldu.

Hemen hemen bütün kadroları tutuklandı. Sadece kadrolar değil, Kürtler üzerinden de buldozer gibi geçen darbeciler cezaevlerinde en fazla insana sahip olan PKK’ye kadro sağlamak görevini de görmüş oldu.

Diyarbakır cezaevinde işkence ve zulüm altında kalan insanlar ve bununla bağlantılı olarak asker ve polislerin bölgede yapmış oldukları zulümler nedeni ile PKK mağdurların adresi olmaya başladı ve bu durum 15 Ağustos 1984 yılında silahı saldırı ile yeni bir ivme kazanarak günümüze kadar geldi.

Öncesi “bağımsız birleşik Kürdistan” ile başlayan 1993’ten sonra demokratik Türkiye ile devam eden, 1999’da kendini feshedip KADEK adını alan, 2004 yıllarında ilk defa İran, Irak ve Suriye’de partiler kuran, ateşkesin bitirilmesinden sonra 2005’de yeniden PKK olarak kurulan, en üst organı PKK Yürütme Kurulu olan KCK adlı başka bir yapı kuran örgüt, 27 Şubat çağrısı ile bir kongre süreci başlatarak kendini feshedecek.

Bu süreç kimileri tarafından bir yıldır devam eden görüşmelerin sonucudur diye ifade ediliyorsa da bu doğru değil. Hatta daha da ileri gidilerek 20 kişilik ve içinde Anayasa Mahkemesi üyesi de olan bir grup var denilmesi de gerçeği ifade etmiyor. Evet böyle bir grup çalışması var ama bu anayasa değişikliği çalışması yapan bir grup; bu süreçle alakalı bir grup değil.

Bu süreç 2024 Eylül ayında Suriye’de olası gelişmelerin bölgede yaratacağı yeni durumdan ötürü başlayan bir süreç. Nitekim 8 Aralık’ta Suriye’de yönetim değişti ve Esad rejimi devrildi. Esad iktidarının bu kadar kolay devrileceğini onu devirmeye çalışanlar bile beklemiyordu. En fazla Halep’e kadar gidilebilir diye bir öngörü vardı.

Nitekim Türkiye de bu öngörüye dayanarak Esad ile son dakikaya kadar görüşmek istiyordu. Esad’ı reformlara zorlamak ve bir kırılmanın önüne geçmek istiyordu. Bu vesile ile Suriye Kürtlerinin farklı bir pozisyon almaması adına Eylül ayında görüşme trafiği başladı ve Ekim ayında Devlet Bahçeli startını verdi.

Gelişmelerin geldiği boyut ve İsrail’in bölgede tek güce dönüşmesi Hamas ve Hizbullah’ın ağır yara alması ve İran’ın oyun kurucu kabiliyetinin yok edilmesi ile bölge yeni bir siyasal harita içine girdi.

Üstüne Trump gibi bir öngörülemez liderin gelmesi ile beraber Kürt meselesinin şiddet dışında ele alınmasının kendisini dayatması ile başlayan bu süreç 27 Şubat’ta bir final çağrısı ile yepyeni bir boyut aldı.

Türkiye, 2013 yılında geç kaldığı hamleyi bu sefer telafi etmek istediği için süreç çok hızlı ilerlemek durumunda kaldı. Öcalan’ın tarihsel çağrısı ile beraber kapanacak olan bir dönemin alacağı yeni durum aslında çağrının kendisinde çok açık ve net olarak ifade ediliyor.

Her ne kadar Sırrı Süreyya Önder’in küçük notu okuması ile çağrının kendisine bir gölge düşmüş olsa bile çağrının içeriği zaten o notta yazılanların tümünü kapsıyor. Yani ortada bir nota ihtiyacı olamayacak kadar net bir çağrı var.

1978’den beri varlığını sürdüren ve milyonlarca insanı birkaç ülkede etkileme kabiliyetine sahip bir örgütün adına ne derseniz deyin kendini feshetmesinin bir hukuki zemin ve bir demokratik süreçle sonlanmaması mümkün değil zaten. Şiddet ve terör perdesi ortadan kalkınca daha doğrusu böyle bir tehdidin varlığı son bulunca hukuk ve demokratik değişim olmaması mümkün mü? Buna hiç kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum…

Ama özellikle birileri bu barış sürecini bir pazarlık süreci gibi lanse etmek için çok yoğun çaba gösteriliyor

PKK’ yi kuran ve lideri olan Öcalan, “sosyalizm perspektifi ile kurulan ve şiddeti esas alan örgütün artık miadını doldurduğunu ” söylemesine, PKK artık olmayacak ve Kürt meselesi şiddet dışı yol ve yöntemlerle çözülecek demesine rağmen pazarlık var deme ısrarını sürdürmek hiç de iyi niyetli bir yaklaşım değildir.

Yüzyıllık bir sorun olan Kürt meselesi elbette ki yasal ve meşru alanda bir pazarlık konusu olacaktır.

Siyaset pazarlık yapmak için vardır. Partiler niçin var?

Türkiye’de ki bütün partiler Türkiye’nin sorunlarını siyasal arenada pazarlık konusu yapmıyorlar mı? Adalet bir pazarlık konusu değil mi? Daha fazla demokrasi bir pazarlık konusu değil mi? İşçi hakları bir pazarlık konusu değil mi?

Her şeyi pazarlık konusu yapan siyaset iş Kürt meselesine gelince niye kötü bir şey yapıyor olsun?

Belki de esas mesele Kürtlere kendi meselelerini çözmek için bunu bile layık görmemektedir.

- Advertisment -