Ana SayfaGÜNÜN YAZILARICan Atalay için neden Anayasa buruşturulup atıldı?

Can Atalay için neden Anayasa buruşturulup atıldı?

Can Atalay ne yapmış olabilir ki Anayasa Mahkemesi’nin iki hak ihlali kararına rağmen, önce ilk dereceli mahkeme, sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa’ya meydan okudu, MHP lideri Bahçeli milletvekilliğinin düşürülmesini Meclis kürsüsünden istedi, TBMM Başkanı bile aylarca direndi ama tepeden bir müdahaleyle Bekir Bozdağ başkanvekili iken karar okutuldu, TBMM, Anayasa Mahkemesi’ni değil, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ni esas aldı, aynı anda AYM, TBMM ve Anayasa buruşturulup atıldı?

Bu soru, Can Atalay’ın vekilliğini düşüren hükmü Meclis’te okuyan Bekir Bozdağ’a Anayasa buruşturup atan milletvekiline değil.

Onun yaptığı Anayasa’ya hukuken yapılanın fiilen gösterilmesinden ibaretti.

Dün TBMM’de yaşanan olaylardan sonra herkesin herhalde ilk aklına gelen esas soru şudur:

Buna değecek ne yaptı Can Atalay?

Can Atalay ne yapmış olabilir ki Anayasa Mahkemesi’nin iki hak ihlali kararına rağmen, önce ilk dereceli mahkeme, sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa’ya meydan okudu, MHP lideri Bahçeli milletvekilliğinin düşürülmesini Meclis kürsüsünden istedi, TBMM Başkanı bile aylarca direndi ama tepeden bir müdahaleyle Bekir Bozdağ başkanvekili iken karar okutuldu, TBMM, Anayasa Mahkemesi’ni değil, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ni esas aldı, aynı anda AYM, TBMM ve Anayasa buruşturulup atıldı?

Can Atalay solcu, aktivist bir avukat. Biraz haber karıştıran herkes onun adını kamuoyunda tartışılan pek çok davada görmüş olabilir.

Aladağ’daki tarikat yurdu yangını davasında, 301 madencinin öldüğü Soma davasında, Çorlu tren kazası davasında, Hendek havai fişek fabrikası davasında Can Atalay mağdurların avukatlarından biriydi.

Tabii pek çok hak mücadelesinin, direnişlerin, protestoların de içindeydi.

2013’de Taksim’deki Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı yürütülen kampanyanın da örgütleyicilerindendi.

Gezi Parkı’na AVM yapılması girişimine karşı kurulan Taksim Dayanışması’nın da avukatlığını yürütüyordu.

Gezi Davası’yla ilgisi de bu.

İddianamelerde, Yargıtay kararlarında hakkındaki temel suçlama da bu;

Okuyalım:

“Gezi Parkı eylemlerinin, toplumun verdiği anlık ve öngörülemez bir tepki hareketi olmayıp, çalışmaları iki yıl öncesinden başlatılan ve planlı bir kalkışma hareketi olduğu, yine şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olaylarından bir yıl önce 2 Mart 2012 tarihinde çeşitli sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından Taksim yayalaştırma projesine tepki bahanesiyle sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay’ın öncülüğünde Taksim Dayanışmasının kurulduğu, Taksim Dayanışması’nın resmi Twitter hesabı olan ve Gezi Parkı olayları sürecinde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtmaya yönelik paylaşımların yapıldığı Taksim Dayanışması/@taksimdayanisma isimli hesabın da 2012 yılı Haziran ayında oluşturulduğu, bu itibarla Gezi Parkı olaylarının öncesinde ”Occupy/İşgal” düşüncesinin özellikle sosyal medya hesaplarından topluma yayılmaya başlandığı ve gerçekleştirilmesi planlanan toplumsal ayaklanmaya taraftar toplanmaya çalışıldığı, hazırlık hareketlerine ilişkin bu sürecin alışılageldik ve gelişigüzel şekilde gerçekleşen bir süreç olmadığı, hazırlık eylemlerinin arka planında dünyaca ünlü bir başkaldırı topluluğunun ve akademik çalışmalarında bulunduğu bir toplum mühendisliğinin ürünü olduğu, bu kapsamda Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde toplumsal desteği sağlamak ve toplumsal algı oluşturmak amacıyla dünyaca ünlü OTPOR grubundan destek alındığı, grubun kurucusu olan Sırp asıllı Ivan Marovic ve CANVAS eğitmenlerinin de hazırlık sürecinde bir süre…” ülkemizde bulundukları tespit edilmiştir.

“Taksim Dayanışması’nın, Gezi Parkı eylemlerinin fiilen başlamasından önce 02.03.2012 tarihinde kurulduğu ve ilk protestolarını 2012 yılı Haziran ayında Gezi Parkı’nda toplanarak basın açıklaması yapmak şeklinde gerçekleştirdiği, alınan kararlarda sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay’ın etkili olduğu Taksim Dayanışması’nın, 2012 yılından itibaren sosyal medya üzerinden açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdığı ve tahrik edici paylaşımlarda bulunduğu..”

“Sanık Şerafettin Can Atalay’ın, bir plan dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı paylaşımlar ve eylem çağrıları ile şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması’nı yöneten ve yönlendiren kişilerden olduğu..”

“Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması’nı yönlendirdikleri, Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri…”

Bunlarla suçlandı ve “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”ten 17 yıl hapis cezası aldı.

Bu suçlamaların hepsinde Gezi olaylarını başlatan, provokatif paylaşımlarla insanları eyleme çağıran, hatta bunun için yurtdışından eğitim almış bir Can Atalay var…

Peki gerçekten öyle mi?

Hatırlayanlar olacaktır, hashtag kavramı Türkiye’de Gezi olaylarıyla popülerleşti ve öğrenildi.

Hatta Gezi olaylarının adı sık sık #Gezi olarak yazıldı.

Gezi olayları sırasında NTV’den kovulan Tarih dergisi bile daha sonra #Tarih diye çıkarılmıştı.

Yani Gezi’yi başlatan, yöneten biri varsa hashtag işaretini biliyor olması beklenir.

Çünkü bütün çağrılar esas olarak Twitter’dan ve bu hashtag işareti kullanılarak yapıldı. Hele de Gezi için yurtdışından eğitim almış biri varsa herhalde ona ilk öğretilenlerden biri telefonundan ve bilgisayarından nasıl hashtag ile tweet atacağıdır herhalde.

Şimdi doğrudan iddianameden bir telefon konuşmasını sansürlemeden aynen okuyalım.

Telefon konuşmasının tarihi 27-07-2013.

Yani Gezi olayları 28 Mayıs’ta başlamış, iki ay olmuş. Hatta olayların esas kısmı bitmiş. Taksim boşaltılmış. Her şey olup bittikten sonraki bir tarih bu.

Gezi’nin organizatörlerinden olduğu iddia edilen Can Atalay, benzer bir suçlamayla ceza alan Çiğdem Mater’i telefonla arıyor:

“27.07.2013 21:10:58 de Şerafettin Can ATALAY’ı ÇİĞDEM MATER UTKU’nun aradığı görüşmede özetle; Şerafettin Can’ın “Anladım çok güzel ya çok güleceğin bir sorum var sana … birisi bana e bir dakika bir dakika ay pardon twiter dan şöyle bir şey yazmış … başka tweet hesaplarını da yazıyor ve diyor ki işte çok takip edilen hesaplar Ceylanpınar’la ilgili hashtag olması için tweet atın ne yapmam lazım benim … Sana da gelmiş olabilir bir bak istersen“ dediği, Çiğdem Mater’in “Bir dakika dur bilgisayarda mısın telefonla mı yapıyorsun …” dediği, Şerafettin Can’ın “Telefonla yapacağım telefonla yapacağım“ dediği, Çiğdem Mater’in “Okey tamam telefonda bir tane şey işareti var ya hashtag işareti onu biliyorsun“ dediği, Şerafettin Can’ın “gördüm yani“ dediği, Çiğdem Mater’in “Bakayım … hashtagi ne acaba o hashtag işaretinden yapıp yanına Ceylanpınar yazacaksın bir de Ceylanpınar’la ilgili bir cümle yazacaksın“ dediği, Şerafettin Can’ın “Tamam bakayım Ceylanpınar’la ilgili … yazıyor ne bileyim ya bu da bir sorumluluk getiriyormuş insana kardeş çok zormuş bu ya hayır ya..” dediği, Çiğdem Mater’in “(Gülüyor)”

Yani hashtag işaretiyle tweet atmasını bile bilmeyen Can Atalay, #Gezi olaylarını çıkarıp hükümeti devirmeye teşebbüs etmekten ceza aldı.

Yetmezmiş gibi gerçekle ilgilenmeyen birileri de sırf onu hapiste tutmak için Anayasa Mahkemesi’ni iki kere çiğnedi. Meclis’in itibarını düşürdü, Anayasa’yı ezip geçti.

Sonra da biri Anayasa’yı buruşturup Meclis Başkanvekili’nin yüzüne attı.

Peki sahiden bütün bunlara değdi mi?

- Advertisment -