Dünya Kadınlar Günü dolayısı ile dikkatimi çeken bir slogan: “Dünyayı kadınlar kurtaracak!” Erkek-egemen kulağa çok hoş geliyor. Ama dünyanın en boş sözlerinden biri. “Dünyayı erkekler kurtaracak” sözü kadar boş bir söz. Ama ondan daha tehlikeli. Çünkü kadının mağduriyet ve mazlumiyetinin arkasına saklanan bir hoşluk bu boşluk. Erkekler için söylendiğinde apaçık olan anlamsızlığı, kadınlar için söylendiğinde perdeleniyor.
Bir zamanlar “dünyayı işçiler kurtaracak” diye bir söz vardı. Eziliyorlar diye gariban ve meşgul işçilerin sırtına dünyayı kurtarma yükünü yükleten bir entelektüel aylaklık daha sonra işçilere çok kızdı. “Ulan niye devrim yapmıyor ve dünyayı kurtarmıyorsunuz?” diye. İşçiler hiç oralı olmadı. Bilimsel olduğu sanılan formülün davetine icabet etmediler. Nice “Bilmemne İşçi Partisi”nin işçilerle işi yoktu. İşçilerin de melek değil insan olduğunu anlamak çok sürmedi.
Ama dünyayı kurtarma hülyasında ısrar edenler kendilerine yeni bir oyuncak aradılar. Ve “dünyayı kadınlar kurtaracak” ezberi ve tekrarı işte böyle doğdu. Bundan da kadınların çoğunun haberi yoktu. Buna iştahları da yoktu. Ama dünyayı kurtarma misyonerleri, işi başından aşkın kadınların omuzuna bu yükü de bindirmek istiyorlar. Bir zamanlar işçi devrimciliğinde mutlakçı bir zihniyeti savunanlar bu kez kadınlarda aynı mutlakçı zihniyeti sürdürmek istiyor.
“Dünyayı kadınlar kurtaracak” kabulü, kadınlara yönelik bir sempati jesti, hatta ataerkil bir iltifat değil ise nedir? Şu da sorulabilir: Peki, dünyayı neden kadınlar kurtarsın? Buna verebilecek bir cevapları yok. Kadını özü itibariyle erkekten üstün kılan bir şey mi var? Hayır. Kadınlara özgü bir güç yoğunlaşması mı var? Yok. Güç sadece kadınların elinde olunca kadınlar melek gibi mi davranacak? Bu varsayımların hiçbirinin bir temeli yok. Belki bir temenni, bir teselli olarak bir anlamı olabilir böyle sözlerin ancak bir durum tespiti veya fikir olarak değil.
Böyle temelsiz sözlere bir örnek de Kürt kadının “daha özgür” olduğu iddiası. Sosyal medyada bazan şu alıntıya rastgeliyorum: “Bu coğrafyadaki Müslümanlar arasında en özgür kadınlar Kürt kadınlarıdır.” Rivayete göre W. Shedd adında 1800’lerin sonunda Urumiye bölgesinde faaliyet gösterip seyahat eden Amerikalı bir misyoner söylemiş. Kürtlerin kulağına hoş geliyor. İnanmak istiyor insanlar. Ama maalesef bu da anlamsız bir söz. Misyonerlerin muhayyilelerindeki oryantalist kalıpların (sarayların iradesiz harem kadınları) ile kırsal ortamın doğallığı içinde insanlarla muhatap olabilen kadınını karşılaştırıp böyle sözler söylemek mümkün. Hangi Kürt kadınları? Neyin ne ile karşılaştırıldığı da önemli. Kentleşme öncesi kırsaldaki kadın aynı zamanda çalışmak zorunda olduğu için daha göze çarpar şekilde hayatın içindedir. Kamusal alan ve özel alan ayrımının farklı işlediği köy ortamındaki Kürt kadınının rahatlığı ile şehir veya çöl ortamındaki kadının vaziyetini anlamadan böyle çıkarımlar yapmak doğru değil. Şehir mahremiyeti, kasaba haremlik-selamlığı ve modern günümüz dindarlığı gibi araya giren tarihsel değişim faktörlerini (ki bunlar diakronik olarak bizzat Kürtler için de geçerli) hesaba katmadan düşünen birileri bu tür iddialar ileri sürebilir ama ciddiye alınamaz.
Özetle, hiç bir mağdur kesim ve kitleyi melekleştirmemeli ve mehdileştirmemeli. Dünyayı işçiler kurtarmadığı gibi kadınlar da kurtarmayacak. Böyle sloganlar en fazla performatif bir telkin olabilir. İnsanları seferber etmek için konuşlandırılan birer slogan, birer motivasyon vaazı olabilir. Lakin buna bir hakikat gibi inanmak yanlış ve tehlikeli. Dünyayı sadece erkeklerin kurtaracağı (veya yönetebileceği) düşüncesi ne kadar ilkel ve boş bir iddia ise kadını dışlayan bir dünyadan çıkış için kadını yüceltip fetişize eden siyaset ve iddialar da aynı ölçüde boştur. Kadının özgürlüğü ve dünyanın kurtuluşu için kadının da “insan”lıktan çıkarılmaması gerekiyor.
Not: Ramazan ayının tüm dost ve okuyucularım için hayra ve berekete vesile olmasını dilerim.