Gazze’nin kuzeyindeki Kutsal Aile Kilisesi’nin tek mucizesi İsrail’in konut, hastane, cami fark etmeksizin dümdüz ettiği bir kentte hala ayakta kalan nadir binalardan biri olması değil. Her akşam saat 19.00’u vurduğunda bu küçük kilisenin rahibi Gabriel Romanelli’nin cep telefonu çalıyor. Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis, 1.5 senedir her akşam rahibi arayarak kiliseye sığınan Gazzelilerin halini hatrını soruyor, güncel bilgileri alıyor, ihtiyaçlarını not ediyor ve dua ederek moral veriyor.
Kutsal Aile Kilisesi, 7 Ekim’den önce Gazze’nin 300 kişilik Katolik cemaatinin ibadethanesi, okulu, hasta ve yaşlı bakım merkeziyken artık İsrail’in bombalarından kaçmaya çalışanların sığınağı. Sadece sayıları 1000’e kadar gerilemiş Gazzeli Hıristiyanlar değil, yüzlerce Müslüman da Gazze’deki biri Ortodoks biri Katolik kiliseye sığındı. İlk bakışta, İsrail’in Batı dünyasını öfkelendirecek şekilde kiliseleri ve neredeyse yok olma seviyesine gelmiş Hıristiyan cemaatini hedef almak istemeyeceği akla gelebilir. Fakat İsrail, soykırımcı nobranlığını kiliselere de yaymış durumda.
Papa Francis’in her akşam endişelenip telefona sarılması boşuna değil. Zira İsrail, soykırımın ilk günlerinden itibaren dünya çapındaki 1.4 milyar Katolik’in ruhani liderini karşısına almak pahasına sistematik olarak Gazze’nin Hıristiyanlarını da hedef alıyor. Konu soykırım olunca İsrail için Müslüman-Hıristiyan fark etmiyor, Gazze’nin yaşanamaz bir harabe olması için elinden geleni ardına koymuyor.
“Burada vaftiz olduk, burada öleceğiz”
Kiliselere yönelik ilk saldırı savaşın henüz başında yaşandı ve İsrail geçen sene 20 Ekim’de Ortodoks Saint Porphyrius kilisesini vurdu. Evlerini terk eden Gazzeliler, kiliselerin hem ibadethane olması hem de Batı’nın öfkesini çekmek istemeyen İsrail’in çekinmesi nedeniyle güvenli bir sığınak olacağını düşünmüştü. Rasyonel bir devletten beklenebilecek her türlü beklentiyi suya düşüren İsrail tabii ki bu öngörüyü de daha ilk günlerden paramparça etti ve attığı bombayla yüzlerce insanın sığındığı kilisenin bir binasını yerle bir etti. Çoğu Hıristiyan, biri daha kundakta bebek 17 sivili katletti.
Birçok Hıristiyan Filistinli çifte vatandaşlıkları veya yabancı ülkelerdeki akrabaları vesilesiyle kaçma imkanına sahipken vaftiz edildikleri topraklarda ölmeyi yeğledikleri için Gazze’yi terk etmemiş, ölümü göze alarak kiliselerine sığınmıştı. Kilisede katledilenlerin çoğu Filistin’in ilk Daimi Büyükelçisi Zuhdi Labib Tarazi ve birçok Filistinli İsrail karşıtı entellektüelin mensubu olduğu köklü Tarazi ailesindedi.
İsrail’in bir diğer kilise saldırısı ise yine geçen sene 16 Aralık’ta Kutsal Aile Kilisesinde yaşandı. İsrail ordusuna mensup bir keskin nişancı, Gazze’nin en büyük Katolik ailesi Anton’ları hedef aldı. 7 çocuk, 20 torun sahibi 70 yaşındaki Nahida Anton, kilisenin içerisinden tuvalete gitmek için dışarı çıktığında keskin nişancı tarafından üç kez vuruldu. Yere yığılan yaşlı kadına yardım etmek için koşanlara da ateş açıldı. Bu sırada annesine yardım etmek için koşan kızı Samar da İsrailli keskin nişancılar tarafından kilise bahçesinde katledildi.
Antonlar Gazze için önemli bir aileydi. Aile üyelerinin çoğu bölgeyi terk etmek yerine yardım kuruluşlarında çalışıyor, hayır işlerinde gönüllü oluyor, uluslararası kurumlarla iletişimi sağlıyordu. Maalesef Nahida ve Samar Anton, halihazırda yok olma seviyesine gelmiş kilise cemaatinin keskin nişancıların gaddarlığına kaybettiği ilk üyeleri değildi. 12 Kasım’da Gazze’nin ilk müzik öğretmeni olarak toplumsal hayata damgasını vuran, turuncu saçları nedeniyle “Portakal kadın” olarak anılan 84 yaşındaki Elham Farah da keskin nişancıların hedefi olmuştu. Yaşlı kadın sığındığı Kutsal Aile Kilisesi’nden çıkıp kısa bir süreliğine evinin son durumunu görmek ve kış için kalın kıyafetlerini almak için enkaz haline gelen evine gittiğinde keskin nişancılar tarafından ayağından vurulmuş, kendisine yardım etmek isteyenlerin de üzerine ateş açıldığı için sokakta feryatlar içerisinde kalmış, tanıkların ifadesine göre ertesi günde bir İsrail tankı tarafından ezilmişti.
İsrail en son 7 Temmuz 2024’te Kutsal Aile Kilisesi’ni yeniden hedef aldı ve kiliseye sığınan dört Filistinliyi katletti.
İsrail’in kiliseye düzenlediği saldırılar, Kudüs’teki Ortodoks ve Latin Patriklerinden Papa’ya kadar birçok ruhani liderin tepkisini çekti, sert açıklamalar yapmalarına vesile oldu. Dünyanın dört bir yanına dağılan Hıristiyan Filistinliler, İsrail’e tepkilerini açıkça dile getirdi. Özellikle eski Kongre üyesi Amerikalı Justin Amash ve Britanya Parlamentosu üyesi Liberal Demokrat Leyla Moran, kiliselere sığınan akrabalarının hedef alındığını, katledildiğini, aç kaldığını söyleyerek İsrail eleştirilerinin dozunun artmasını sağladı.
Fakat hiç şüphesiz en sert tepkiyi M.S. 731-741 yılları arasında görev yapan Suriye asıllı Hıristiyan Papa III. Gregory’den sonra ilk Avrupa’da doğmayan papa olarak tarihe geçen Papa Francis verdi. Papa Francis, özellikle iki Hıristiyan Filistinli kadının keskin nişancı ile katledilmesinin ardından İsrail’in eylemlerinin terör olduğunu söyledi, İsrail’i oldukça öfkelendirdi.
Bu Papa Francis’in İsrail’i ilk karşısına alması değildi.
Francis’in mirası
İnsan doğası konusunda daha iyimser ve sosyal meselelerde daha özgürlükçü bir geleneğe sahip Jesuit tarikatından gelen Papa Francis, uzun süredir yeni bir kilise kültürü inşa etmeye çalışıyor. 1900’lerdeyken Katoliklerin en yoğun yaşadığı kıta Avrupa’yken, artık kilisenin insan merkezi Latin Amerika, Karayipler ve Afrika’ya kaydı. Francis bu nedenle Batı merkezli düşünmek yerine, Ortadoğu, sömürü ekonomisi, kolonicilik gibi meseleler üzerine daha alternatif yorumları tercih ediyor, barış ve eşitlik mesajlarını daha sık veriyor, eşcinseller, kadınlar, beyaz olmayanlarla ilgili meselelerde daha özgürlükçü bir tutum sergiliyor.
Bu nedenle özellikle Latin Amerika’daki askeri diktatörlükler zamanında otoriteye başkaldıranlara destek vermeleriyle bilinen Jesuit tarikatı mensubu bir Papa’nın Apartheid rejimi bir ülkeyi eleştirmesi pek de şaşırtıcı değil.
Nitekim Francis, İsrail ile göreve gelir gelmez karşı karşıya geldi. 2014’te iki devletli çözümün önemini vurgulamak için yaptığı ziyarette sadece İsrail’e değil, Filistin’e de gitti. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile birlikte Batı Şeria’daki Doğuş Kilisesi’nde ayin düzenledi, İsrail’in Batı Şeria’yı izole etmek için ördüğü duvara dokunarak dua etti. Duvarda Batı Şeria’yı Nazi dönemindeki Varşova Gettosu’na benzeten bir grafiti olması İsrail destekçilerinin öfkesini çekmek için yeterliydi. Papa’nın siyonist liderlerin, İsrail’in resmi anıtlarını ziyaret etmesi bu öfkeyi dindirememişti. Papa Francis’in adım adım İsrail tarafından “antisemit” ilan edilme macerası hızlıca başlamıştı.
İsrail’in Gazze’deki soykırımı boyunca Papa, İsrail’in saldırılarını terörizm olarak tanımladı, neredeyse her konuşmasında Gazze’yi gündemine taşıdı ve İsrail’in saldırılarının soykırım seviyesine çıkıp çıkmadığının araştırılmasının önemini vurguladı. Her bir açıklaması İsrail tarafından kınandı.
En son diplomatik kriz ise geçen hafta 2024 Noel’inde çıktı. Papa Francis, İsrail geçen sene olduğu gibi bu sene de ablukadan dolayı Gazze’deki Hıristiyanların Batı Şeria ve Kudüs’teki ayinlere katılmasına izin vermediği için Latin Katolik Kudüs Patriği’ne Gazze’ye gidip Noel ayini düzenleme talimatı verdi. İsrail’in zorlu bürokratik süreçlerinin ve izin engelinin aşılmasıyla Gazze’ye giren Latin Katolik Patrik Pierbattista Pizzaballa, İsrail’in rutin gözetim drone sesleri eşliğinde Kutsal Aile Kilisesi’nin bahçesine defnedilen Nahida ve Samira Anton’un mezarlarını ziyaret etti, Gazze halkına yardım götürdü, moral verdi ve ayine liderlik etti.
Papa da ilk başta Patrik Pizzaballa’nın girişine izin verilmemesi üzerine İsrail’i topa tuttu ve çocukların öldürüldüğünü, bunun bir savaş değil, zulüm olduğunu dile getirdi. Yine Vatikan’daki İsa’nın doğumu tasvirlerinden birinde Filistin’i simgeleyen zeytin ağaçlı ve kefiyeli bir bebek İsa tercih edilmesi İsrail destekçilerini öfkelendirdi.
Patrik Pizzaballa ise Gazze’deki ayinde duygusal bir konuşma yaptı: “Dünya çapında kilisemizin ışığı oldunuz. Savaş bitecek ve yeniden inşa edeceğiz, ama önce yeniden inşa edebilecek güce sahip olan kalbimizi korumalıyız. Sizi seviyoruz, korkmayın, vazgeçmeyin. Gazze’de İsa’nın ışığını korumalıyız.”
Pizzaballa’nın konuşmasından çok Gazze’ye girmesi, yaşananları bizzat yerinden gözlemlemesi ve Katolik Kilisesi, medyası ve gücü vesilesiyle milyonlarca insana seslenmesi önemliydi. Yine Gazze’de varlık mücadelesi veren küçük Hıristiyan cemaati için de sembolik önemi yüksek bir ziyaretti.
Noel’deki en iyi eleştirel İsrail vaazını ise Beytüllahim’deki Evanjelist Protestan Kilisesi’nin Filistin kökenli rahibi Munther Isaac verdi. Isaac arkasına enkaz altında tasvir edilmiş bebek İsa ikonasını alarak çok duygusal ve içten bir konuşma yaptı, Katolik Kilisesi’nin göreceli çekingen dilinin aksine çok daha net bir şekilde mesajlarını iletti:
“Gazze ne kadar daha ağlayacak? Bu soruyu sormaya devam ediyoruz, ta ki Tanrı’nın bedene bürünmüş bu haliyle, bizim kaderimizi paylaştığını fark edene kadar. İsa’nın ailesi, onun hayatını korumak için büyük acılar çekti. Beytüllahim’in çocukları katledildi. Ama hepsi değil, hatırlayalım. İsa bu soykırımdan sağ kurtuldu. İsa, ailesiyle birlikte Mısır’da mülteci olarak hayatta kaldı. Sonra tekrar topraklarına döndü. Ve bu dirençli çocukta ve ailesinde, bu çocuk için umudu buluyoruz.”
Munther Isaac da Papa Francis, Patrik Pizzaballa gibi İsrail’in ezberini, dünyadaki imajını ve medeniyetler savaşı savsatasını yerle bir eden Hıristiyan din adamlarından biri. Özellikle Filistinli bir rahip olarak medyaya sık sık çıkması, Filistinlilerin hakkını her ortamda ve koşulda savunması oldukça kritik. Ezber bozucu.
Zira İsrail’in bu eleştiriler karşısında verdiği bütün yanıtlar kuru gürültüden ibaret.
İsrail’in aşil topuğu
İsrail, Batı kamuoyunda giderek artan tepkilere, İspanya, İrlanda, Belçika, Norveç gibi Batı’nın klasik İsrail politikası ekseninden çıkan ülkelere karşılık vermek adına Gazze’de yürüttüğü soykırımın bir dinler, hatta insanlıkla barbarlık arasındaki bir medeniyet savaşı olduğunu söylüyor. Böylece halihazırda katledilen çocuklar mavi gözlü, sarı saçlı, Hıristiyan isimli olmayınca empati kurmakta zorlanan, Müslümanların katledilmesini, toplu bir şekilde gömülmesini yeri geldiğinde ırkçı, İslamofobik ve üstenci bir oryantalizmle kanıksayan Batı’nın şerhsiz desteğini sürdürmeyi planlıyor.
Fakat Gazze’nin ortasında kiliselerin bombalanması, yaşlı Hıristiyan kadınların sniper ile vurulması, Noel ayinlerinin kefiyeler ile düzenlenmesi, duaların İsrail zulmünün durdurulması için edilmesi bu faşist ezber hikayeyi yerle bir ediyor. İsrail sadece bir şehri, halkı yok etmiyor, Filistinlileri soykırmıyor, aynı zamanda Gazze’de 1000 kişiye kadar düşmüş olan Hıristiyan bir toplumun kültürünü, dinini, varlığını da sıfırlıyor. Batı Şeria’da Hırıstiyan ailelerinin de evlerine el koyuyor, dünyanın en eski Hiristiyanlarının topraklarını da işgal ediyor. Filistin direnişinin ilk günlerinden itibaren ön saflarda yer alan, özellikle Filistinlilerin Batı kamuoyundaki yüzü ve sesi olan Hıristiyan Filistinlilerin İsrail’den çektiği zulmün sınırı yok.
Bu nedenle Papa Francis’in 1.4 milyarlık cemaatine yönelik yaptığı konuşmalarda, ayinlerde, ettiği dualarda İsrail’i eleştirmesi, her gece Gazze’yi araması, birçok ülke ilgisizken Katolik din adamlarının Gazze’ye girmek için uğraşması çok kritik. İsrail’in Papa’nın en ufak hareketine sert tepki göstermesi, yerinde zıplaması, büyükelçiyi bakanlığa çağırması, İsrail Cumhurbaşkanı’nın yana yakıla Papa ile randevu almaya çalışmasının sebebi de bu.
Papa Francis, bu soykırım devam ettikçe eleştirilerine devam edecek, İsrail’in söylemsel zırhında kapanmaz yaralar açacak. Bu sene Noel’de zirveye çıkan bu gerilim, belki de İsrail’e yönelik desteği arttırmak, Netanyahu’nun iplerini daha da gevşetmek isteyen Trump’ın göreve gelmesiyle daha da yükselecek.
Gazze’deki bir avuç Hıristiyan’ın akıbeti meçhul. Kiliseye sığınmış yaşlı kadın, engelli ve bebekler bile İsrail için keskin nişancı ile doğrudan hedef alabileceği bir “askeri” hedef artık. Sağlık sorunlarıyla yüzleşen, çoğunlukla tekerli sandalyeyle hareket eden Papa Francis’in endişeleri boşuna değil.
Fakat Papa Francis’in ileri yaşına rağmen yapabileceği çok şey var. Dünyaya bırakacağı en büyük miras, sadece modern dünyanın şartlarına uygun bir şekilde kendini yenilemiş, cemaatinin inancını tazelemiş, Avrupa’nın dışına açılmış bir kilise olmayabilir. Francis, sahip olduğu etkiyle İsrail’in dokunulmazlık zırhını aşındırabilir.
Sanırım bu nedenle başka ülkelere göç edip rahatça vatandaşlık almak yerine Filistinli Hıristiyanlar yağan bombaların altında Gazze’de ayinlerini sürdürmeye devam ediyor.
Vaftiz oldukları topraklarda ölmek, ölürken de İsrail’in soykırımı meşrulaştırmak için kullandığı ezberleri yıkmak için.