Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİlk kadın arkeolog Jale İnan’ın 60 yıllık hayali: Burdur’un bronz imparatorları memlekete...

İlk kadın arkeolog Jale İnan’ın 60 yıllık hayali: Burdur’un bronz imparatorları memlekete dönüyor

Geçen hafta, Manhattan Savcılığı T.C. Kültür Bakanlığı ile iş birliği halinde yürüttüğü soruşturma kapsamında ABD’deki Cleveland Sanat Müzesinde bulunan filozof Roma imparatoru Marcus Aurelius’un başsız bronz heykeline ve Worcester Sanat Müzesinde bulunan Marcus Aurelius’un kızının bronz heykeline el koydu. Burdur’da bulunan Antik Roma kenti Boubon’da eski imparator ve ailelerini anmak için inşa edilen bir tapınakta bulunan bu değerli bronz heykeller, 1967 yılında köylülerce yağmalanmış ve Amerikalı koleksiyonerlere satılmıştı. Heykellerin yağmalanıp ABD’ye kaçırıldığını ilk kez Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan tespit etmiş ve heykellerin iadesi için son nefesine kadar mücadele etmişti. Jale İnan, 2001 yılında 87 yaşındayken vefat etti, bronz imparator heykellerinin vasiyet ettiği gibi Burdur’a dönebildiğini göremedi. Jale İnan’ın yarım asırlık hayali, 2023 yılında Kültür Bakanlığı’nın işinin ehli bürokratları ve Antik Çağ’a takıntılı bir savaş gazisi olan Yunan asıllı Amerikalı bir savcının iş birliği sayesinde gerçekleşecek, Marcus Aurelius ve kızı yıllar sonra memleketine dönebilecek.

Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan, İzmir Arkeoloji Müzesi’nin müdürü olan babasının yönlendirmesiyle 1934 yılında Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Almanya’ya arkeoloji okumaya gitti.

1943 yılına kadar Almanya’da kaldı. Nazilerin iktidarına, 2. Dünya Savaşı’na ve Nazilerin hezimetine tanık oldu. Berlin’e bombalar yağarken, Jale İnan doktora tezini yazıyor, ülkesine dönüp öğrendiklerini kazı sahalarında kullanmak için gece gündüz çalışıyordu. Öğrencilik yıllarını gazeteci Nilgün Uysal’a şu sözlerle anlatacaktı:

“Bir yanda kat kat giysilerim dururdu… Öte yanda, küçük bir bavulun içine koyduğum, doktora tezi çalışmalarım ve fotoğraf makinam… Sirenler çalmaya başladı mı, hemen giysilerimi üst üste giyerdim. Ki, sığınaktaki feci soğuğa dayanabileyim. Sonra da bavulumu alır odamdan aşağı, sığınağa inerdim. Bombalar, kentin üstüne yağarken, ben de sığınakta, doktora tezimin ufak tefek işlerini bitirmeye çalışırdım.”

İnan, eğitimini tamamlar tamamlamaz Türkiye’ye döndü, henüz bir arkeoloji kürsüsü bulunmadığı için İstanbul Üniversitesi İlk Çağ Bölümü’nde araştırma görevlisi oldu. 1963 yılında kısa bir süre içerisinde profesör olan Jale İnan, Perge, Side, Kremna gibi birçok antik kentin kazısına başkanlık etti, müzelerin kurulmasına ve arkeoloji biliminin gelişmesine katkı verdi.

Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan

Jale İnan sadece kazı çalışmalarına başkanlık etmiyor, aynı zamanda kaçak kazılar sonucu yağmalanan eserleri de kayıt altına alıyor, izlerini sürüyor, yurtdışında bu eserleri bulup iadelerini talep etmek için adeta bir detektif gibi çalışıyordu. Akıcı İngilizce ve Almanca bildiği için yağmalanan eserler hakkında yazdığı makaleler yurtdışında okunuyor, yabancı uzmanlar yazdığı makaleleri okuyup Türkiye’nin yağmalanan eserlerini geri alma sürecine destek veriyordu.

Jale İnan’ın Türkiye’den yağmalanan eserleri memlekete geri getirme mücadelesi, 1973 yılında bambaşka bir boyut kazandı. Misafir öğretim üyesi olduğu Princeton Üniversitesi’ndeyken, 1967 yılında Amerika’da üstün sanat kalitesi gösteren, birbiriyle oldukça benzer bir bronz heykel grubunun ortaya çıktığı, koleksiyonlarda ve konferanslarda bu heykellerin sergilendiği öğrendi. Heykellerin Türkiye’de yağmalandığından şüphelenmiş; detayları araştırdıkça Cornelius Vermeule gibi sanat tarihçilerinin de heykellerin güney-batı Anadolu’daki bir kazıdan çıktığını düşündüğünü fark etmişti.

Sanat tarihçisi Cornelius Vermeule, 2008 yılında 83 yaşında vefat etti

Jale İnan, aynı yıllarda Burdur’da bulunan antik kent Kremna’da kazılar yapmaktadır. İnan, Burdur Müzesi’ne gittiği bir gün, müzede bulunan bir torsoyu (heykelin gövde parçası) görünce parçaları birleştirdi. Burdur Müzesi’ndeki torso, ABD’deki heykel grubuna benzemekteydi. Müzenin arkeoloğu Mehmet Yılmaz, kaçak kazılar sonucu ortaya çıkarılan heykele yine Burdur’un İbecik Köyü’nde bulunan Boubon antik kentinde el koymuştu. Mehmet Yılmaz sonrasında yaptığı çalışmalarda, heykelin Boubon kentinde bulunan Roma döneminde eski imparatorları ve ailelerini anmak için yapılan bir anıt tapınak olan “Sebasteion” adlı mekandan çıkarıldığını tespit etmişti.

Jale İnan, İbecik Köyü’nü ziyaret etti. Boubon antik kentini inceledi. Köylüler, Jale İnan’a 1967 yılında antik kentte kaçak kazı düzenlediklerini, eser kaçakçılarına köylülerin de yardım ederek 8-10 tane bronz heykel ve baş, kol, gövdelerinin bulunduğunu anlatacaktı.

Jale İnan artık emindi: 1967 yılında ABD’deki koleksiyonlarda, sergilerde görülen heykel grubu Burdur’dan yağmalanmıştı. İnan, bir yandan bu koleksiyonda yer alan eserlerin hangi koleksiyonculara satıldığını, hangi müzelerde sergilendiğini araştırıyor bir yandan da Boubon antik kentinde kazı çalışmaları yapıyor, bulduğu verileri makaleleştiriyor, dünyadaki akademisyenlerle paylaşıyordu.

Jale İnan’ın konu hakkında yazdığı ilk makale- 1977 tarihli ve Almanca

İnan, Mehmet Yılmaz’ın ilk kazıları yaptığı ve heykellerin çıkarıldığı Sebastieon binasındaki nihai kazıları 1990 yılında Nezih Başgelen’in aktarımına göre 11 günde tamamladı. Bina kaçak kazılar nedeniyle delik deşik edilmişti. Marcus Aurelius, Septimus Severus gibi Roma imparatorlarının heykellerinin bulunduğu mekan yağmalanmış, fakat tarihi eser kaçakçıları heykellerin açıklamalarının bulunduğu kaidelere dokunmamıştı. Jale İnan, her bir kaideyi teker teker kayıt altına aldı, açıklamalara bakarak anıt tapınakta geçmişte hangi heykellerin bulunduğunu tespit etti. İnan ayrıca ayak ölçülerini alarak tapınakta kaç heykel olduğunu bilgisine de ulaşmıştı. Jale İnan’a göre tapınaktan yağmalanan toplam 14 eser bulunuyordu.

Jale İnan ve ekibi Sebastieon’da kaç tane heykelin bulunduğunu bir “deney” yaparak tespit etmeye çalışıyor (Nezih Başgelen- Arkeoloji ve Sanat Yayınları Arşivi)

Jale İnan başlattığı bu mücadelede yalnız değildi. Tarihi eser kaçakçılığı konusunda uzmanlaşmış gazeteci Özgen Acar, ABD ziyaretlerinde müzeleri geziyor, Jale İnan’a Boubon’dan çalındığından şüphelendiği bronz heykellerin resimlerini yolluyordu. Jale İnan da bu müzelere kendi imkanıyla gidiyor, heykelleri yerinde inceliyor veya müzelerle yazışarak heykellerin fotoğraflarını ve katalog bilgilerini talep ediyordu.

Jale İnan’ın, sanat tarihçisi ve müze müdürü Cornelius Vermeule ile heykeller üzerine yaptığı bir yazışma. Jale İnan, Vermeule’nin yardımıyla heykellerin şimdiki yerlerini tespit etmeye çalışıyor, müze yönetimleriyle iletişime geçiyor. Jale İnan’ın heykellerle ilgili yaptığı bütün yazışmalar şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nin dijital arşivinde- http://digitalarchive.boun.edu.tr/handle/123456789/9527

Özgen Acar, İnan’a verdiği en büyük katkı ise kaçak kazıları yapan köylülerden biri olan baş kaçakçı M.Ç.’nin İbecik köyünde yaşayan kardeşi aracılığıyla M.Ç.’nin günlüğüne ulaşmasıydı. M.Ç. günlükte kaçak kazılar ve yağmalanan eserler hakkında detaylı bilgi vermişti. Jale İnan, günlükteki bilgileri de makalesinde kullandı.

85 yaşındaki Özgen Acar, halen Cumhuriyet gazetesinde yazıyor

Günlüğe göre, M.Ç. 1967 yılında jandarmaların daha sonrasında Burdur Müzesi’ne teslim ettiği çıplak heykeli görünce heyecanlanmış, fakat heykelin çıplak olduğunu görünce rahatlamıştı, zira M.Ç.’nin İzmir limanından kaçak yurtdışına götürülmek üzere yabancılara satacağı heykelin gövdesi giyinikti.

Jale İnan, heykel kaideleri üzerinde yaptığı çalışmalar neticesinde M.Ç.’nin bahsettiği heykelin aynı zamanda Stoacı bir filozof olan Roma İmparatoru Marcus Aurelius’a ait olduğunu tespit etti. Vermeule’nin yönlendirmesiyle de Marcus Aurelius heykelinin gövdesinin Cleveland Sanat Müzesi’nde olduğunu öğrendi.

Cleveland Müzesi’nde sergilenen başsız Marcus Aurelius heykeli

İnan hemen yazdığı eserlere bu bilgiyi de ekledi. Cleveland Müzesi’nden yağmalanan Marcus Aurelius heykelinin yurda dönüş mücadelesi resmen başlamıştı.

Yazıyı yazarken sahaflardan aldığım ve araştırmamda kullandığım 1994 tarihli eserinde Jale İnan, teker teker tespit ettiği heykelleri tasvir ediyor ve şu anda hangi müzelerde sergilendiklerini belirtiyor.

Jale İnan, Burdur’dan yağmalanan bronz imparator heykellerin ülkesine dönmesi için 1973 yılından beri çabaladı. Heykellerin krokilerini çizdi, teker teker müzeleri ziyaret etti, onlarca yazışma yaptı, heykeller hakkında Almanca ve İngilizce makaleler yazdı.

Fakat Boubon heykellerinin memleketine döndüğünü görmek için ömrü yetmedi. Parkinson hastası olan Jale İnan, 2001 yılında vefat ettiğinde 87 yaşındaydı.

Jale İnan’ın 60 yıllık hayali, ancak 2023 yılında T.C.  Kültür Bakanlığı’nın işinin ehli ve inatçı bürokratlarının ve takıntılı bir savaş gazisi olan Yunan asıllı Amerikalı bir savcı yardımcısının iş birliği yapması vesilesiyle gerçekleşebilecek, Manhattan Savcılığı’nın T.C. Kültür Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü soruşturma neticesinde Cleveland Müzesi’nde bulunan başsız Marcus Aurelius heykeline geçen hafta el konulacak, heykel Burdur’dan yağmalanıp yağmalandığının uzmanlarca incelenmesi için New York’a getirilecekti.

2020’li yılllara kadar Türkiye’nin iade taleplerine kulak tıkayan Amerika’nın neden şimdi Türkiye iş birliği yaptığı sorusunun yanıtı ise Manhattan Savcı Yardımcısı Matthew Bogdanos’un hikayesinde gizliydi. 

Bağdat’ın hesabı, Burdur’da görülünce

ABD ordusu, 2003 yılında Saddam’ı indirmek için Irak’ı işgal ettiğinde Mezopotamya’nın en önemli tarihi eserlerini barındıran Bağdat Ulusal Müzesi’nin personeli canını kurtarmak için müzeyi terk etmişti. Terk edilen müze, 2 gün boyunca yağmalandı. Yağmacılar müzede sergilenen eserleri, depoda bulunan binlerce eseri çaldı.

Yağmalanan Bağdat Ulusal Müzesi

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in ilk tepkisi “Böyle şeyler yaşanır” demek olmuştu. Rumsfeld’in bu açıklaması işgal ordusunda görev yapan Albay Matthew Bogdanos’u öfkelendirmişti. Bogdanos, Yunan asıllı bir Amerikalıydı, tarihi eserlere olan ilgisi annesinin küçükken verdiği Homeros’un İlyada eseriyle başlamış, Antik Çağ’a, tarihi eserlere küçük yaştan merak salmıştı.

Albay Matthew Bogdanos

Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Bogdanos, New York Manhattan Savcılığı’nda çalışırken orduya yazılmış, önce Afganistan, sonra Irak’ta orduda önemli idari görevler üstlenmişti.

Bogdanos için Irak Müzesi’nin yağmalanması ve Amerikalıların duyarsızlığı kişisel bir meseleydi. Ordu yönetimini ikna etti ve özel bir tim kurdu. Ekibin görevi müzeden yağmalanan eserleri teker teker bulup geri getirmekti. Askeri tim 3 sene boyunca bir sürü baskın düzenledi, binlerce eseri bulup müzeye geri getirdi. Bogdanos’un bu takıntısı ABD’deki ününü arttırdı. Bogdanos ordudan ayrılıp savcılıktaki işine geri dönmeden önce New York Times’da bir makale yazarak tarihi eser yağmacılığının terör suçlarıyla eş değer olduğunu, New York’ta tarihi eser kaçakçılığıyla mücadele konusunda özel bir savcılık birimi açılması gerektiğini söyledi.

Matthew Bogdanos’un “Sanat galerisindeki terörist” isimli makalesi

Makale sanat koleksiyonerlerini öfkelendirdi, birçok eser Amerika’ya kaçak yolla gelmişti, zenginlerin, sanat galericilerin evleri teker teker basılacak mıydı? Ünlü Amerikalı sanatseverler nasıl El-Kaide teröristleriyle eş değer tutuluyordu? Bogdanos, Irak’taki özel timinin elde ettiği zaferin etkisiyle biraz özgüvenli bir makale yazmış, tarihi eser kaçakçılarının elde ettiği gelirle Irak’taki eserleri Batı’ya satarak terör örgütlerine finansman sağladığını anlatmak isterken kendisini pek doğru ifade edememişti.

Bogdanos aynı zamanda bir boksör

Manhattan Savcısı, Bogdanos’un savcı yardımcısı olarak göreve başlamasından sonra Bogdanos’un özel savcılık projesini iptal etti, Bogdanos’a mobbing uyguladı.

Bogdanos’un hayallerinin gerçekleşmesi için Manhattan Savcısı’nın değişmesi gerekiyordu.

Yale mezunu Cyrus Roberts Vance 2010 yılındaki seçimlerde Manhattan Bölge Savcısı seçilince, Bogdanos yeni savcının onayıyla hayaline kavuştu. Tarihi Eser Kaçakçılığıyla Mücadele Birimi, 2010 yılında kuruldu, 2016 yılında ise resmiyet kazandı. Bogdanos şefliğindeki bu birim 2010 yılından beri yabancı ülkelerdeki Kültür Bakanlıklarıyla iş birliği yaparak ABD’ye kaçırılan ve özel mülkiyette bulunan tarihi eserlerin izini sürüyor, önce delilleri topluyor, ardından eserlere mahkeme kararıyla el koyuyor ve inceliyordu. Bu aşamada hiçbir müze veya sanat koleksiyoneri hırsızlık suçlamasıyla yargılanmak istemediği için eser sahipleri Bogdanos ile iş birliği yapıyor, uzlaşıyor ve eser iade ediliyordu.

 Bogdanos ve ekibinin bir kısmı: Ekipte yer alan iki genç kadından Apsara Iyer, Yale ve Oxford mezunu, Hindu ve İspanyolca dahil olmak üzere 5 dil biliyor, Mallory O’Donoghue ise sanat tarihi uzmanı, geçmişte müzayede şirketlerinde çalışmış. Ekibin bürosunda eserler de saklanıyor.

2010 yılından beri Bogdanos ve ekibi toplam 200 milyon dolar değerindeki yaklaşık 4 bin esere el koydu, 2 binden fazla eser vatanına iade edildi.

Bogdanos ve ekibini ülke çapında üne kavuşturan olay ise Kim Kardashian’ın New York Metropolitan Müzesi’nde 2018 Met Galası’nda önünde poz verdiği 4 milyon dolar değerindeki bir antik Mısır lahdinin Kardashian pozuyla yayılması ve eserin Tahrir eylemleri sırasında Mısır’dan kaçırılmasını sağlayan ekibinden bir itirafçının Bogdanos’a ihbarı sonucu el konulması olmuştu. Kardashian bu pozu vermese, Mısırlı kaçakçı lahdi görüp Bogdanos’a itirafta bulunmayacak, Bogdanos da lahde el koymayacaktı.

Bu 2 bin eser arasında Türkiye’ye iade edilen 40 eser bulunuyor. Ocak 2022’den itibaren Bogdanos başkanlığındaki ekip Türkiye’nin Jale İnan’dan itibaren iadesini istediği tarihi eserlere el koyuyor, incelemelerin ardından parti parti Türkiye’ye iade ediyor.

Yarım asırlık mücadele tamamlandı mı?

Bu kapsamda iade edilen ilk Boubon heykeli, Ocak 2022’de imparator Septimius Severus’un heykelinin gövdesi oldu.

Jale İnan, yıllar önce heykelin gövdesinin Metropolitan Müzesi’nde, kafasının ise Ny Carlsberg Glyptotek Müzesi’nde olduğunu tespit etmişti.

İnan, Danimarka’ya gittiğinde iki parçanın birlikte sergilendiğini görmüş, Danimarka’daki müze bugünlerde kafa parçasının Boubon’dan yağmalandığı iddialarını reddedip iade talebini kabul etmese de o zamanlar müze yönetimi gövde parçasını satın almaya çalışmıştı.

Danimarka’daki müze tarafından birlikte sergilenen kafa ve torso bölümleri

Septimius Severus’un gövdesi savcı yardımcısı Bogdanos ve ABD Büyükelçisi Jeff Flake’nin katılımıyla Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un düzenlediği bir törenle memleketine geri döndü. Törende Ersoy, Jale İnan ve Özgen Acar’a teşekkür etti, törenin ana teması da Jale İnan’ın azmiydi: “Yarım asırlık mücadele tamamlandı…”

Bakan Mehmet Nuri Ersoy ve ABD Büyükelçisi Jeff Flake, Septimus heykelinin önünde

Bu törenden bir sene sonra geçen hafta, Manhattan Bölge Savcılığı’nın emriyle Cleveland’da sergilenen ve İnan’ın yıllar önce iadesini talep ettiği Marcus Aurileus’un bronz heykel gövdesine el koydu. Türkiye, Cleveland müze yönetiminden heykelin iadesini 2008 yılından beri talep etmekte, fakat müze yönetimi iddiaları reddetmekteydi. El konulan heykeller sadece Marcus Aurileus ile sınırlı değildi. Aynı tarihlerde savcılık, Boston’da bulunan Worcester Sanat Müzesi’nde Marcus Aurileus’un kızının da bronz heykeline el koydu. Bu heykel de Boubon’dan yağmalanmıştı.

Başsız Marcus Aurelius heykeli
Marcus Aurelius’un kızının heykeli

Bogdanos’un meseleyi ciddiye alması, Kültür Bakanlığı bürokratlarının çalışmaları neticesinde soruşturma ilerleyince müze yönetimi panik oldu ve heykelde daha önce yer alan “Türkiye, Boubon” bilgileri ve heykelin Marucs Aurelius’a ait olduğuna dair ifadeleri çıkardı. Zira eğer heykelin çalıntı olduğunu bildikleri ispat edilirse hırsızlık suçlamasıyla müze ve yönetimi yargılanacaktı. Bu nedenle müze yönetimi ABD’deki sanat camiasının ve akademisyenlerin tepkisini çekecek şekilde heykelin geçmişini silmeye çalıştı. Ve tabii ki bu skandal gizli kalmadı, yapılan bu değişiklik Boubon’dan çalınan heykellere özel ilgi duyan Amerikalı akademisyen Elizabeth Marlowe tarafından ortaya çıkarıldı. 

Marlowe’un ortaya çıkardığı bilgi değişikliği skandalı- Müze yönetimi “cahile” yatarak kendisini aklamaya çalışıyor

Elizabeth Marlowe, sadece Cleveland Müzesi’nin 1960 yılında Burdur’da gerçekleşen yağmadaki rolünü nasıl örtbas etmeye çalıştığını ortaya çıkarmamış, özellikle 2022’deki Boubon heykelinin iade sürecinde Manhattan Savcılığı’na yardım etmişti, bu nedenle de Bogdanos Marlowe’a özel olarak teşekkür etmişti.

Boubon hakkında en geniş haber ve analizleri yazan akademisyen Elizabeth Marlowe

Bogdanos’un teşekkür ettiği tek isim Marlowe değildi. Savcılık, Kültür Bakanlığı Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanı Zeynep Boz ve çoğunluğu kadın olan ekibine de teşekkür etmişti.

Zeynep Boz

Her ne kadar Amerikalı mevkidaşları Bogdanos kadar medyatik olmasalar da Zeynep Boz ve ekibi de uluslararası düzeyde tanınan işlere imza atmış, işinin ehli bürokratlar olarak Jale İnan’dan günümüze uzanan delilleri Amerikalılarla paylaşarak hukuki sürecin ilerlemesini sağlamıştı. Daha öncesinde müze yönetimleri Türkiye’nin taleplerine kulak tıkarken, savcılığın mahkeme kararlarıyla devreye girmesinden dolayı Türkiye’nin iade talepleri ve ileri sürdüğü deliller ağırlık kazanmıştı.

Boubon heykelleri Jale İnan’ın Türkiye’ye dönmesine vesile olduğu ilk tarihi eserler değildi. İnan, 1990’lı yıllardan itibaren Perge’den yağmalanan “Yorgun Heykeli” nin iadesi için Özgen Acar ile mücadele vermiş, kendi cebinden yaptığı harcamayla New York’a gitmişti. Heykel İnan’ın vefatından 9 sene sonra 2011’de dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın özel çabalarıyla Türkiye’ye iade edildi. Dönemin Başbakanı Erdoğan, ABD’den dönerken resmi uçağıyla heykeli geri getirdi.

7 düvel birleşince

1960 yılında Burdur’dan yağmalanan bronz Roma imparatoru heykellerinin memleketine geri dönme mücadelesi 70 yıldır devam ediyor.

Bu yazıyı yazarken uzmanlıklardan faydalandığım Jason Felch ve David Gill’den edindiğim bilgilere ve Manhattan Savcılığı’nın 2022’deki basın açıklamasına göre yağmalanan bu bronz heykelleri Türkiye’den çıkaran kişi büyük ihtimalle ünlü kaçakçı Robert Hecht.

Robert Hecht, 2012 tarihinde 92 yaşında vefat etti

Hecht, 1962 yılında Türkiye’den dönerken uçakta bir eski para ile yakalanınca gözaltına alınmış, paraya el konulup serbest bırakılmış, Türkiye’ye girişi yasaklanmıştı. Hecht, İtalya’da da tarihi eser kaçakçılığıyla yargılanmış, onlarca eseri kaçırmakla suçlanmış ama zamanaşımından davası düşmüştü. Hecht hiçbir zaman hesap vermedi. Geraldine Norman’ın yayınladığı anılarına kısaca bakınca bile Türkiye’den nasıl elini kolunu sallayarak tarihi eser kaçırdığı anlaşılabiliyor:

“1962 yılında, Londralı antikacı John Hewett ile İstanbul’a tatile gittik. Bucak (Burdur) ilçesini ziyaret etmiş, dalgalı saçlı bir Roma büstü görmüştüm. Bucaklı Ali ile Pera Palas’ta pazarlık yaptıktan sonra bu eseri satın aldık, kaldığımız Britanya Konsolosluğuna götürdük. John el çantasına heykeli koydu ve o zamanlar denetimin yoğun olmadığı İstanbul Havalimanı’ndan geçerek eseri İsviçre’de sattı.”

Robert Hecht, büyük ihtimalle o zamanların denetimsizliğinden faydalanıp Boubon heykellerini de parçalar halinde İsviçre’ye kaçırdı, Charles Lipson adlı bir sanat tacirine sattı, oradan da Jale İnan’ın fark ettiği şekilde 1967 yılında ABD’de bu heykel grubu koleksiyonlara, sergilere, ABD’den Danimarka’ya müzelere dağıldı.

Türkiye’den 7 düvele dağılan bronz imparatorların memleketine dönmesi için yine 7 düvelin birleşmesi gerekmişti: Jale İnan’ın çalışmalarını devam ettiren ve müzelere baskı kuran Amerikalı akademisyenler, dedektif gibi çalışan gazeteci Özgen Acar, ekibiyle birlikte konunun üzerine giden tutkulu savcı Matthew Bogdanos, işinin ehli ve azimli Türk bürokrat Zeynep Boz, konuya gereken önemi veren Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy…

Jale İnan’ın 90’lı yaşlarında dahi müze yönetimlerine oturup mektuplar yazdığı, cebinden masrafları karşılayıp heykelleri incelemek için defalarca Amerika’ya gittiği mücadelesini devam ettirmek çalışkan bir Türk bürokrat ile hayatını tarihi eser kaçakçılığıyla mücadele etmeye adayan Yunan asıllı Amerikalı bir savcıya nasip olmuştu.

Zeynep Boz ve Matthew Bogdanos’un iş birliği henüz sonuçlanmadı. Hala bir sürü eser iade sürecinde. Fakat eserlerin Türkiye’ye dönmesi de bu mücadeleye noktayı koymayacak, zira Jale İnan’ın tek hayali bu değildi. Jale İnan 1994 tarihli eserini şu sözlerle bitirmişti:

Jale İnan bugünleri görseydi büyük ihtimalle çok mutlu olurdu. Fakat vasiyeti bu Türkiye’ye iade edilen bu eserlerin yine Boubon antik kentinde yağmalandığı Sebasteion’da aslına uygun olarak sergilenmesiydi.

Belki böyle bir müze vesilesiyle hem bu mücadelenin baş aktörlerini de bir kez daha anmış oluruz hem de yaşadığımız toprakların büyüklüğünü bir kez daha anlarız.

Çünkü sanırım Türkiye’nin büyüklüğü başka bir ülkede doğsa, yaşasa dergilere kapak olacak, Netflix’te belgeseli çıkacak bu mütevazı insanların hikayesinde gizli.

Ne olursa olsun hedefinden şaşmayan ve yaptığı işlerle, yazdığı makalelerle Türkiye’ye katkı veren işinin ehli akademisyenler, gazeteciler, bürokratlar… İşini takıntı seviyesine getiren, attığı her adımda insanlığı ve ülkesini düşünen, derdini dünyaya anlatabilen, yazdığı cümleler 60 sene sonra dahi yeni kapılar açan dünyayla entegre insanlar…

Bunu anlamak için Burdur’a geri dönen bronz heykellerin yolculuğuna bakmak yeterli.

Tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmuş, kenarda kalmış böyle kaç tane hikayemiz var diye düşünerek tabii ki.

İlgisine Öneri:

–              Arkeolojiyle profesyonel olarak ilgilenmeyen benim gibi biri için Zeynep Boz’un tarihi eser kaçakçılığıyla ve yağmalanan eserlerin bulunmasıyla ilgili uzmanlık bilgilerini paylaştığı yayınları izlemek çok keyifliydi. Zeynep Boz’un “işinin ehli” olduğunu anlamak için arkeoloji bilimine dair geniş bilgi sahip olmak zaruri değil. İzleyince anlayacaksınız. Kültür Bakanlığı ve Türkiye çok şanslı.

–              Yazıyı yazarken keşfettiğim Aktüle Arkeoloji sitesi bu tür hikayelere meraklı olanlar için bir vaha https://aktuelarkeoloji.com.tr/

–              Gazeteci Özgen Acar ile Zeynep Bilgehan’ın söyleşisi

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-bilgehan/kacak-eserlerin-acar-avcisi-turk-basininin-sherlock-holmesu-42177752

- Advertisment -