Salı günü (3 Ekim) Vatikan’daki St. Petrus Meydanı’nda farklı kilise ve mezhepleri temsil eden 30’dan fazla dini lider Papa Francis’in davetiyle Birlik Duasına katıldı. Papa Francis, Katolik Kilisesi’ne bağlı olmayan Luteryen, Protestan, Ortodoks mezheplerini temsil eden kilise liderleriyle birlikte Hıristiyanlığın birlik ve beraberliği için dua etti.
Bu ayin için gittiği Vatikan’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne yaptığı ziyaretle gündem olan Fener Rum Patriği Bartholomeos, Cantebury Başpiskoposu Justin Welby, Kıpti Ortodoks Kilisesi Patriği II. Tavadros gibi önemli kilise liderlerinin katıldığı Birlik Duası, 60’lı yıllarda kilisenin başlattığı bir reform sürecinin en somut meyvelerinden biri.
1962-1965 yılları arasında düzenlenen İkinci Vatikan Konsili sonucunda Katolik Kilisesi, diğer mezhep ve dinleri meşru kabul etmiş, bir arada yaşamın önemini vurgulamış, Katolik Kilisesi dışında başka bir kiliseye veya dine inanma özgürlüğünü tanımıştı.
Kilisenin Katolikliği daha ılımlı bir şekilde güncelleyip değişen dünyaya uyum sağladığı İkinci Vatikan Konsili, yüzyıllardır binlerce insanın ölümüne, savaşlara sebep olan mezhep ayrımlarının önüne geçilmesi, farklı kiliseler arasındaki ayrılıkların sona ermesi, Avrupa’da sayıları artan Müslümanlarla beraber yaşamın sağlanması için önemli bir adımdı.
Yüzyılların getirdiği mezhep savaşlarını ve tartışmalarını geride bırakma niyetini ortaya koyacak şekilde kilise liderlerini bir araya getiren bu Birlik Ayini’nde bu sene bir ilk yaşandı. İlk kez gazeteler “din adamları birlikte dua etti” manşetini atamadı. Çünkü kilise liderleri arasında bu kez bir kadın da vardı: 77 milyondan fazla Luteryen Hıristiyanın bağlı olduğu Dünya Luteryen Federasyonunun Genel Sekreteri Anne Burghardt. Anne Burghadt, 149 kilisenin liderliğini yürüten Estonyalı bir teolog.
Birlik Ayini’ne Hitler döneminde Nazilere karşı Luteryen kiliselerinde direnişi örgütleyen kayınpederine ait bir cübbeyle katılan Burghadt, ayinde önemli bir role sahip tek kadındı.
Anne Burghadt’ın Katolik kız kardeşleri büyük ihtimalle Papa’nın yanında ayini yöneten bir kadının olduğunu görünce hem şok geçirdi hem de imrendi. Çünkü birçok dinde olduğu gibi kadınların ayin yönetmesi, papaz olması Katolik Kilisesi tarafından da net bir şekilde reddediliyor. Hatta kilise okullarında eğitim veren, hayır işlerini yapan, toplum ve kilise arasındaki sosyal bağı kuran ve yaşlanan papazların bakımını üstlenenlerin çoğu Katolik kadınlar ve rahibeler olmasına rağmen kilise yönetiminde neredeyse hiç söz hakları yok.
Papa’nın yanında bir kadın kilise liderinin ayine katılıp dua okuması Katolikler için kabul edilemez bir “devrim”.
En azından şimdilik. Bu durum değişebilir.
Zira ayinden hemen bir gün sonra başlayan ve Vatikan’ın kendisini nasıl güncelleyip yeni çağa uyum sağlayacağını dünyanın dört bir yanından gelen Katoliklerle tartışacağı Piskoposlar Meclisi’nin ana gündem başlıklarından biri de “kadınların Kilise’deki rolü.”
16. Piskoposlar Meclisi, bu sene dünyanın dört bir yanından din adamlarının gelip sadece tartışıp dağıldığı sembolik bir istişare kurumu olmayacak. Çünkü hem “yukarı çıkmazsak, aşağıda kalırız” sözleriyle geniş çaplı reformları net bir şekilde savunan Papa Francis, Piskoposlar Meclisi’nde Kilise’nin kadınlara, boşanmış kişilere ve eşcinsellere yönelik katı tutumunu yumuşatmak konusunda oldukça kararlı hem de bu sefer reformcu Papa sayesinde tarihte ilk kez Piskoposlar Meclisi’nde kadınların da oy ve söz hakkı olacak, kendilerine yönelik reformlar için bastıracak.
Papa’nın bu “sessiz, fakat kararlı” devriminde başarıya ulaşması biraz zor. Çünkü Katolik Kilisesi modern çağın en büyük iç çekişmelerine şahit olabilir ve özellikle Amerikalı Katoliklerin itirazları muhafazakarların “woke Papa” dediği Francis’i durdurabilir.
Vatikan Meclisi’nde ilk kez kadının adı ve sesi var
Salı günü düzenlenen Birlik Ayini’nin esas amacı ertesi gün başlayan ve 3 hafta sürecek olan 16. Piskoposlar Meclisi’ni kutsamak, Hıristiyan alemi için hayırlı bir sonuç vermesi için dua etmek. Katoliklerin Sinod adını taşıyan Piskopos Meclislerinden 16.cısının sakin ve pürüzsüz geçmesi için gerçekten de duaya ihtiyacı var gibi duruyor.
Sinodlar, kilisenin kapsamlı bir reform sürecine girdiği İkinci Vatikan Konsili sonrasında kurulan, Papa’ya tavsiye niteliğinde karar veren, kilisenin yeni ortaya çıkan sorunları ve kavramlar hakkında dünyanın dört bir yanından Katolik piskoposların gelerek tartıştığı bir danışma kurulu. Sinodlar her ne kadar Katolik dünyasının önde gelen din adamlarının bir araya gelip tartıştığı ve güncel meselelere dair istişarede bulunduğu bir meclis olsa da Sinod bitiminde yapılan oylama sonucunda ortaya çıkan belgenin Papa tarafından onaylanması ve deklare edilmesi oldukça önemli. Çünkü Papa, özellikle reform niteliğinde bir dini kural veya içtihat yorumu güncellemesine gittiği zaman arkasında Katolik dünyasını görmek ve desteğini hissetmek istiyor. Dolayısıyla Katolik Kilisesi bir reforma imza atacağı zaman Sinodlar aracılığıyla önde gelen piskoposların popüler desteği de aranıyor. Özellikle kadın hakları, iklim krizi ve sınıfsal eşitsizlik gibi konularda kilisenin geneline göre daha çok reform yanlısı olan Papa Francis, göreve geldiğinden beri Sinodları aktif bir şekilde kullanıyor.
2013’ten beri iki tane Sinod düzenleyen Papa Francis için en önemli ve en gergin Sinod toplantısı ise bu ay başladı. 86 yaşındaki Papa Francis, Papalığının 10. senesinde geride çok daha köklü reformlar bırakmayı ve Kilise’nin bugüne kadar dışarıda bıraktığı, dışladığı bazı kesimleri Vatikan sistemine dahil etmek istiyor. Francis’in en büyük amacı ise bu Sinod toplantısında muhafazakarların itirazlarına rağmen kadınların Kilise içerisindeki rolünü arttırmak. Papa bu konuda o kadar istekli ki bu amacına ulaşmak için Sinod toplantısındaki istişare sürecini beklemeye gerek duymadı bile.
Katolik kadınlara oy hakkı, eşcinsel çiftlere kutsanma
Sinodlarda sadece piskoposlar oy kullanabildiği ve kadınların piskopos olması mümkün olmadığı için, Katolik dünyasının sorunlarının tartışıldığı bu danışma meclisinde kadınlar oy kullanamıyor, karar alıcı olamıyor, sadece toplantıya katılarak, gözlemliyor, arka sıralarda oturarak çok nadir de olsa konuşuyordu. Fakat Papa Francis özellikle rahibelerin ve Katolik kadınların örgütlenmesi ve kadının rolünün arttırılması taleplerini iletmesi neticesinde kilisede bir ilke imza attı: Sinod’a piskopos olmayan 70 kişinin daha katılacağını, bu 70 kişiden 54’ünün de kadın olacağını açıkladı. Vatikan tarihinde ilk kez Sinod’da 54 kadın oy hakkı sahibi olacak. Hatta Papa Francis, bir adım ileriye giderek Fransız teolog Nathalie Becquart’ı Sinodun sekreter yardımcısı atadı; böylece ilk kez bir Sinod’da üst düzey bir kadın idareci görev alma imkanına kavuştu.
16. Piskoposlar Sinodu’nun sekreter yardımcısı Nathalie Becquart, aynı Boston College’da teoloji üzerine yüksek lisans yapıyor
Papa Francis, Sinod’dan beklentisini anlatmak için verdiği tek mesaj Nathalie Becquart’ı atamak değildi. Kilise, Sinod’un toplantı gündemine eşcinsellere, boşanmış Katoliklere ve kadınlara nasıl daha fazla ulaşabileceği ana başlıklarını da ekledi. Resmi bir Vatikan belgesinde bu gündemin yer alması birçok kişiyi şaşırttı. Sinod öncesinde Papa, kendisinin reformist tavrını eleştiren muhafazakar Katolik piskoposların yazdığı bir eleştiri mektubuna yanıt vererek eşcinsel evliliğe ve kadınların papaz olmasına net bir şekilde karşı olduğunu belirtmekle beraber kadınların kilise içindeki rolünün arttırılmasını, kadınların piskoposluk ve papazlıktan daha aşağıda olan diyakozluk makamına gelebilmesine dair net bir yasağın olmadığını, bu konunun gündeme getirilebileceğini, eşcinsel çiftlerin rahiplerce kilisede kutsanmasına kategorik olarak karşı olmadığını söyledi. Muhafazakar piskoposlar Papa’nın mektup üzerine net bir çıkış yapmayıp geri adım atacağını düşünmüştü, Papa ise risk alarak el yükseltmişti.
Papa’nın verdiği bu mesajlar 364 oy hakkı olan piskopos ve Katoliğin katılacağı Sinod öncesinde doğal olarak beklentileri arşa çıkardı. Kilisenin liberalleşmesini savunanlar, Vatikan’ın kadınların diyakoz olmasına izin vermesini, eşcinsel evliliği onaylamamakla beraber isteyen papazların kiliseye kutsanmak için gelen eşcinsel çiftleri kutsamasına imkan sağlanmasını, özellikle yaşlanınca bakım zorluğu çeken rahiplere evlenme hakkının verilmesi gibi konuları gündeme getireceği, bazı konularda içtihadını değiştirebileceğini düşünüyor.
Fakat reformistlerin karşısında Sinod’da yüksek sesle bu görüşlere karşı çıkan ve Papa Francis’i çok sert bir şekilde eleştiren kişiler de var. Kilisenin muhafazakar kanadı ise gücünü Amerikalı Katoliklerden alıyor.
Papa Francis: “woke” mu, reformist mi?
Papa’ya karşı muhafazakar muhalefetin başını Amerikalı Katolikler çekiyor. Özellikle 2016’dan beri başkanlık yarışlarının başa baş geçmesi, seçimlerde kürtaj, eşcinsel hakları gibi konuların hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler tarafından gündeme getirilme sıklığının artması nedeniyle Amerikalı Katolik papazlar siyasete daha fazla dahil olmaya başladı. ABD tarihindeki ikinci Katolik başkanı olan Biden’in Yüksek Mahkeme’nin kürtaj aleyhine verdiği karar sonrasında kürtajı federal düzeyde bir hak olarak düzenleyen bir yasa tasarısını arzuladığını açıklaması üzerine Amerikalı Katolik piskoposlar kürtajı destekleyen siyasetçilerin cemaat ayinlerine girişini yasaklama konusunda bir oylama yaptı. Oylamada piskoposların çoğu, Biden, Nancy Pelosi gibi kürtaj yanlısı Katoliklerin kilisedeki ayinlere alınmaması gerektiğini belirtirken Vatikan’ın tepkisinden dolayı karardan vazgeçildi.
Fakat Amerikalı Katolik piskoposların siyasete olan ilgisi bu olayla sınırlı kalmadı. “Gerçek bir Katolik Demokrat değil, ancak Cumhuriyetçi olabilir” diyen bir Katolik piskopos görevden alındı; birçok Katolik televizyon yorumcusu ve sosyal medya fenomeni Papa’dan bahsederken “İlk Woke Papamız” demeye başladı.
Papa Francis ise Amerikalı Katoliklere bir ABD gazetesinde verdiği söyleşi üzerinden yanıt vermeyi tercih etti: “Amerika’da çok organize bir şekilde kiliseyi geriye götürmek isteyenler var. Fakat içtihat her zaman ileriye gider, zaman içinde pekişir, genişler ve sağlamlaşır, ama daima ilerler. Değişim kökten yukarıya doğru gelişir.
Somuta gelelim. Bugün atom bombası bulundurmak günahtır; ölüm cezası günahtır, uygulanamaz ve eskiden böyle değildi; köleliğe gelince, benden önceki bazı Papalar buna müsamaha gösterdi ama bugün durum farklı. Yani değişiyoruz. “Yukarıya doğru” imajını kullanmayı seviyorum…Her zaman bu yolda, kökten yükselen ve yükselen bir öz ile başlar ve bu nedenle değişim gereklidir. Bazı Amerikan grupları, o kadar kapalılar ki, kendilerini izole ediyorlar. Her zaman gelişen ve meyve veren gerçek bir içtihat üzerinde yaşamak yerine, ideolojiler üzerinde yaşıyorlar. Ama yaşamda içtihadı terk edip yerine bir ideoloji koyduğunuzda kaybetmiş olursunuz, savaşta olduğu gibi kaybetmiş olursunuz.”
Pew Research’in araştırmasına göre Amerika’da yaşayan Katoliklerin %44’ü Demokratlara, %37’si Cumhuriyetçilere oy veriyor. Özellikle kürtaj, eşcinsel hakları gibi konularda Katolikler belki Cumhuriyetçilere yakın olsa da hem Katolik inancına sahip kişilerin de bu konular hakkındaki görüşleri zamanla değişiyor hem de sosyal adalet gibi meselelerde Cumhuriyetçilerle aynı sayfada olmaları pek mümkün gözükmüyor. Fakat yine de kimlik siyasetinin ana gündem olduğu zamanlarda Katoliklerin oy tercihleri kritik bir mesele haline dönüşüyor; din adamlarının da siyasi meselelerde yorum yapmasına sebep oluyor.
Ömrünün ve papalığının son demlerine gelmiş Francis ise söyleşide verdiği yanıtta olduğu gibi hedefi “yukarıya” çekiyor, arkasında kadınlara, eşcinsellere daha açık bir din ve kilise bırakmak, güncellemeye son noktayı koymak istiyor.
Güncelleme bahane, istişare şahane
Türkçe’de kullanılan Katolik nikahı deyiminin de hatırlatacağı üzere Vatikan katı ve değişmez dogmaların üzerine bir içtihat geliştirmesiyle meşhur bir kilise. Fakat insan doğası konusunda daha iyimser ve sosyal meselelerde daha özgürlükçü bir geleneğe sahip Jesuit tarikatından gelen Papa Francis kendisinden önceki reformcu papalar gibi bu döngüyü kırmak isteyen bir ruhani lider. Francis’e göre Kilise değişmezse, toplumda yaşanan değişimlere ayak uyduramayacak, giderek “tarihi bir kuruma” dönecek, özellikle gençlerde desteğini kaybedecek.
1900’lerde Katoliklerin en yoğun yaşadığı kıta Avrupa’yken, artık Katoliklerin merkezi Latin Amerika, Karayipler ve Afrika. Muhafazakarlığın yerel kültürle harmanladığı, özellikle bu tür bölgeleri ciddi bir şekilde etkileyen ekonomik eşitsizlik ve iklim krizi gibi meseleler Vatikan’ın yeni gündemi olması kaçınılmaz. Bu yüzden Sinod Genel Sekreteri Maltalı piskopos Mario Grech’in sözleriyle Vatikan “siyah ve beyaz arasında giderek artan gri bölgeleri aramanın”, kendisini güncellemenin peşinde.
Büyük ihtimalle 16. Sinod’dan kilisedeki muhafazakarları uzaklaştıracak, küstürecek ve Katolik içtihada apaçık aykırı reform kararları çıkmayacak. Fakat Papa Francis, kilisenin “kabul edilemez” bulduğu birçok konuyu en azından tartıştırmakta, istişareye sunmakta ve Kilise’yi çağın şartlarına göre güncellemeye çalışmakta kararlı.
Belki seneler önce birbirilerini “kafir” ilan eden kilise liderlerinin yan yana dua etmesi de kabul edilemezdi, fakat tarihin kırılma anlarında kilise reformcu papaların önderliğinde katı dogmaları esnetip, içtihadı itirazlara rağmen güncelledi.
Evet, ne Vatikan bir demokrasi, ne de Katolik mezhebi çok rahat bir şekilde güncellenebilecek esneklikte bir içtihada sahip.
Fakat Katoliklerin ağza alınması bile belki kendileri için çok zor olan konuları 3 hafta boyunca tartışmak için dünyanın dört bir yanında gelmesi, geniş katılımlı bir istişare sürecinin başlatılması en azından takip etmeye değer.
Bakalım Papa Francis önderliğindeki reformcular kendilerine “woke” diyen muhafazakarları alt edip “Katolik nikahını” esnetebilecek mi?