Kıbrıs meselesinin çözümsüz kalması uluslar arası planda birçok engeli beraberinde getirdi. En azından bunların başında Deniz Hukuku Sözleşmesinin Doğu Akdeniz’de uygulanmasını engellemesi geliyor. Karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge meseleleri halledilemiyor.
Belki de zamanla uluslar arası toplum AB üyesi olan Çek ve Slovakya örneğinde olduğu gibi iki devlet formülüne razı olacaktır. KKTC’nin de AB üyesi olması için Türkiye’nin KKTC’nin önünü açması , Kıbrıs’lı Türklerin arzusu uyarıca elini çekmesi gerekecektir.
Kıbrıs meselesinin sıkça tartışıldığı 2000 yılların başında ben de o sıralarda Milliyet gazetesinde 26 Ocak 2001 yılında yazdığım yazıda şu ifadeleri kullanmıştım : “..Denktaş konfederasyonda ısrarlı. Kıbrıs’ ın bir bütün olarak AB ye girmesi halinde Türkiye’ nin ileride AB de çifte veto ile karşılaşacağından çekiniyor ve AB normları dediği üç hürriyetlerin (yerleşme, mal edinme vs.) kabulü halinde Kıbrıs’ ın bir Yunan adası olmasından ve Türklerin erimesinden korkuyor.
Hukukta belirli tanımları olan konfederasyonun, federasyon ile sınırları fiiliyatta belirsiz hale gelmiş. İşte Kanada, Belçika ve Almanya örnekleri. Konfederasyon olsa bile ilerisi için Denktaş’ ın, Türkiye’ nin AB üyeliği ve üç hürriyetler bakımından bir garantisi yok. BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen konfederasyonun kabulü de zor. AB ‘yi, Türkiye üye oluncaya dek Kıbrıs ı alma deyip ikna etmek de zor. Bu durumda Denktaş’ ın vurguladığı Türk – Yunan dengesi de havada kalıyor.
..” Federasyonun tipleri var. Belirli kesin kuralları yok. Tam bir tarifi de mevcut değil. Üç hürriyetler ise AB normu. Ayrıca, ne kadar Rum göçmen alırsan Türklerde kalacak toprak oranı da ona göre değişecek. Görüşmelerde federasyonu kabul edip özel koşullarını görüşüp üç hürriyetin fiiliyatta uygulanmasını Türkiye nin AB üyeliğine bağlamayı önermek daha akılcı ve garantili olmaz mı? Denktaş’ ın endişelerini konfederasyona nazaran daha fazla karşılamaz mı? Ayrıca, bu formül Türkiye de birçok çevrenin “bizi ileride almazlar” endişesini de karşılamaz mı? Havuç ve sopa politikası: Böylece Yunan – Rum ikilisi Türkiye nin AB üyeliğini veto etmez; Türkiye de Katılım Ortaklık Belgesi nin gereklerini yerine getirmek konusunda teşvik edilmiş olur. AB zaten yeni üyelerine örneğin serbest dolaşımı hemen uygulamıyor. Bu iş süre alıyor. Kıbrıs ise özel yani sui generis bir durum. Niye uygulanmasın bu formül? AB için de böyle bir formül, bölünmüş ve baş ağrısı olacak bir Kıbrıs’ a tercih edilmez mi?….”
Rahmetli Mehmet Ali Birand çok önemli yazı,bir daha yaz demişti.O sırada çıkan ekonomik kriz medyadan ben dahil birçok kimsenin işine son verilmesine neden olmuştu.Bir daha yazamadım.
Bana anlatıldığına göre Ankara’daki bir AB Sefiri yazımı merkezine yollamış, oradan da Kofi Annan’a ulaştırılmış.2002 sonunda Annan planının ilk versiyonu çıktı. O sırada AKP’nin iktidara yeni geldiği zamandı. Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girme sorunu AKP’de öncelik kazanmıştı.
Ayrıca Kıbrıs kahramanı rahmetli Denktaş ve danışmanı Prof.Mümtaz Soysal çözüm konusunda istekli değillerdi ve o zamanlar düşünceleri büyük ağırlık taşıyordu. Ayrıca Denktaş ameliyat olmak üzereydi. Rum lider plandan pek hoşlanmasa da sesini çıkarmadı.Hayır deme işini Denktaş’a bıraktı.
Annan planı Türk tarafının bazı isteklerini karşılamıyordu. Mukayese edildiğinde Rumlar tarafından referandumda reddedilen son Annan planı Kıbrıslı Türklerce daha fazla benimsenmişti. Ama referandum tarihi Kıbrıs Rumlarının AB üyeliğinin AB üye parlamentolarınca onaylanması sonrasına rastlıyordu. Yani Rumların planı reddetmesinin cezası yoktu. Havuç bitmişti.
O zamanlar kötülenen ilk Annan planında Türkiye’nin hoşuna gitmesi gereken kısımlar da vardı. Planın uygulanmasında bazı aşamalar Türkiye’nin AB üyeliğine bağlanmıştı.
“Diplomaside zamanlama denen önemli bir unsur vardır. Bazı şeyleri zamanında yapmazsanız eliniz zayıflar. Aslında hayatta da öyledir.. AB’ye zamanında 70’li yıllarda başvurmamanın sıkıntısını çekiyoruz. Kıbrıs’ta da öyle…Bugün Türk tarafı varılacak anlaşmadaki derogasyonların yani AB normlarına ters düşen hususları garanti altına alma çabasında. 10 Mart 2003’de La Haye’de çözüm olsaydı bunlar garanti altına alınmış olacaktı. Şimdi garantiler AB Konseyinin alacağı karara dayandırılmak isteniyor. Bir habere göre de Planın BM Güvenlik Konseyi kararı haline getirilmesi isteniyormuş. Bu çok istisnai bir durum olacak. Bunu AB Adalet Divanı dikkate alır mı? Kimse bilmiyor. Zira hiç denenmemiş bir yol. Bu yola gidilecekse Güvenlik Konseyi barış ve güvenlik çerçevesinde bunu BM Yasasının 7 nci Bölümü zorlayıcı tedbirler çerçevesine oturtmalı. Bunun ağırlığı fazla olur. AB Adalet Divanının derogasyonları iptal etmemesi için de belki Plana, kısıtlamaların Türkiye AB’ye üye olduktan sonra gözden geçirileceği yolunda bir hükmün konulması yararlı olacaktır derim. Zira Divan devamlı olmayan kısıtlamaları kabul ediyor.”
İlk Annan planında şu maddelere dikkat çekmek isterim “Until Turkey accedes to the European Union, the following limitations may apply to Cypriot citizens who wish to establish permanent residence in a constituent state other than the one of which they hold internal citizenship status.”
Türkçesi :Türkiye AB’ye üye oluncaya kadar Kıbrıs vatandaşları devamlı oturdukları parça devlet dışında oturmak istiyorlarsa kısıtlamalar devam eder.” Kısacası Kıbrıslı Rumlar Türk bölgesinde oturmak istedikleri takdirde Türkiye’nin üyeliğini bekleyecekler.
Bir başka madde : “Until Turkey becomes a European Union member there may be limitations, in accordance with permissible levels specified in the Foundation Agreement, on the freedom to establish permanent residence within the territory of a constituent state by persons who hold the internal citizenship status of the other constituent state” Kısacası Kıbrıslı Rumların Türk bölgesinde oturup orada çoğunluk olmaları Türkiye’nin AB üyeliğine bağlanmış.
Ve nihayet üçüncüsü : “Upon accession of Turkey to the European Union, all Greek and Turkish troops will be withdrawn from Cyprus unless otherwise agreed between Cyprus, Greece and Turkey. Greek and Turkish forces and armaments shall be redeployed to agreed locations and adjusted to agreed levels” Türkçesi :Türkiye AB üyesi olunca Kıbrıs,Türkiye ve Yunanistan aksine karar vermedikçe Türk ve Yunan askerleri Kıbrıs’tan çekilecektir.
Şimdi salim kafa ile düşünelim. Türkiye AB üyesi olduktan sonra Kıbrıs normal bir devlet olacak. Türkiye Kıbrıs’ta Yunanistan ile aynı haklara sahip olacak ve durum dengelenecekti. Kısıtlamaların önemi kalmayacaktı.
AB’nin demokratikleşme normlarını karşılayan AB üyesi Türkiye’nin ekonomik , diplomatik ve siyasal durumu bugünden farklı olacaktı.2000’li yılların başında Kıbrıs meselesinin halli ihtimali dolayısıyla AB üyeliğimiz hakkında bugünkünden daha olumlu hava vardı.
Geçmiş olsun.