Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMahallemizin en neşeli abisi Özkan Uğur

Mahallemizin en neşeli abisi Özkan Uğur

Ölüm haberinin ardından sosyal medyada Özkan Uğur’un mahallemizin Özkan Abisine dönüşmesinden anlıyoruz. Nostalji insanı iyi duygularla ama kaybettiklerimizin farkına vardırarak oyalayan bir şey çoğu kez. Özkan Uğur, orada, özlemini duyduğumuz geçmişin ortasında, bakkalın kapısının önüne koyduğu ahşap sandalyede uzaktan anlaşılan neşesi ve hayat sevgisi ile oturuyor.

Barış Manço öleli 24 yıl, Kemal Sunal öleli 23 yıl olmuş. İkisinin de ölüm haberini aldığım anları iyi hatırlarım. Hep yakında olması istenen uzaktaki arkadaşı vaktinden önce kaybetme hissi, ölüme yakalanmadan önce söylenememiş güzel sözlerin üzerimizde kalan ağırlığı… Gerçek hayatla ilgisi yok, ikisiyle de bir tanışıklığım olmadı, ama durum tastamam böyle yakın kaybı hâli. Bir de, belki her şeyden önce, ölümlerine üzülürken, yaşamış olduklarına sevinmek…

Özkan Uğur’un ölüm haberi birebir aynı şeyleri hissettirdi bana. Zaman geçince eski günlerin en güzel yanlarını hatırlıyoruz ya, bu en güzel yanlarda kendi masum imajımızı kurgularken dayandığımız insanlardan biridir Özkan Uğur. Çeşitli vesilelerle en az son 40 yılda hayatımızın hep içinde. Böyle kişilerin varlığını hatırladığımızda, hatta onları ölümleri vesilesiyle anarken bile, çocukluğumuz, gençliğimiz sevimli bir mahalle filmi oluyor sanki. Sanki, bugüne kadar oynadığı filmlerdeki ya da şarkı söylerkenki halleriyle Özkan Uğur da o mahallenin en neşe saçan abisi. O hayalî mutlu mahallenin hiç büyümeyen çocukları olarak Özkan Abimizin yokluğunun farkına varmak, ölümünü idrak etmek uzunca bir süre alacağa benziyor.

Ölüm haberinin ardından sosyal medyaya girince Özkan Uğur’un mahallemizin Özkan Abisine dönüşmesinin ne kadar “ortak değerimiz” olduğunu çok net görüyoruz: En en en politik figürler dahil her cenahtan herkes bir yakınını kaybetmiş sanki, herkes kendi çapında samimi bir üzüntü içinde. Onun hâlâ yaşamakta olduğu dünyada sanki hayat daha hafifmiş, çevremizde sevdiğimiz, dayanışma içinde olduğumuz insanlar varmış da dün (8 Temmuz 2023) onları da kaybetmişiz hissi. İyi ya da zor yanlarıyla hayat yumuşakça akıyormuş. Artık fazlaca unuttuğumuz dayanışma duygusuyla sarılıp sarmalanıyormuşuz. Kutuplaşma yokmuş.

Nostalji böyle insanı iyi duygularla ama kaybettiklerimizin farkına vardırarak oyalayan bir şey çoğu kez. Özkan Uğur, orada, özlemini duyduğumuz geçmişin ortasında, bakkalın kapısının önüne koyduğu ahşap sandalyede uzaktan anlaşılan neşesi ve hayat sevgisi ile oturuyor. 

Bizi birbirimize bunca bağlayan, üzerinden kendimizi mutlu insanlar olarak tanımladığımız çok az başka insan var.

1980’lerde dinlemeye başladık Mazhar-Fuat-Özkan’ı. O zaman bile eski şarkıları da olan, “klasikleşmiş”, tartışmasız sevilen bir gruptu. 20’lerinin sonunda, 30’larının başında üç genç bize “bizim oraların” şarkılarını hem de sağlam “rock” yaparak söylüyordu. Buralı oldukları ama buraya gelene kadar dünyayı da hatmetmiş oldukları aşikârdı. Yaptıkları işe ve aslında hayata aşık oldukları hemen anlaşılıyordu. Bunca sevilmelerinin nedeni de samimiyetlerine kolayca ekleyiverdikleri bu aşktı bence.

Özkan Uğur’un neşeli detaylarla dolu hayat hikayesine göz attığımızda bu aşkın ne kadar kuvvetli olduğunu, kapı kapanınca bacadan girdiğini, coşkuyla akacak bir kanalı hep bulduğunu görüyoruz. (‘GÜNLERİN İÇİNDEN’ ÖZKAN UĞUR… (sinemamuzik.com))

“17 Ekim 1953 İstanbul doğumlu Özkan Uğur, Şehir Hatları’nda çarkçıbaşı Hurşit Bey ile Nahide Hanım’ın beşinci çocuğu. Reşat Nuri Güntekin İlkokokulu’nda okurken mandolinle tanışıyor; iyi de çalınca, müziğe gönül vermiş ağabeyi ona Hollanda’dan gitar getiriyor.

Gitara sahip olduktan sonra arkadaşlarıyla Atomikler grubunu kuran Özkan, dönemin sevilen parçalarıyla işe başlıyor. Müziğin eğitimini almak üzere konservatuvara gitmek istiyor ama ailesi karşı çıkıyor.”

Ailesinin karşı çıkması tabii ki bir şey değiştirmiyor. Nefis isimli Atomikler’den sonra “Anadolu rock” ya da “Türkçe pop”un kuruluş tarihinin neredeyse her bir aşamasında parlak yerini alıyor: 70’li yıllarda Mazhar ve Fuat’la Kaygısızlar, Barış Manço ile Kurtalan Ekspres, önce Ersen sonra Selda Bağcan ile Dadaşlar, Edip Akbayram ile Dostlar, Erkin Koray ile Ter, Mazhar ve Fuat’ın yanısıra Galip Boransü ve Ayhan Sicimoğlu ile İpucu Beşlisi gruplarında bas gitarist.

Araya okullar, başka işler vs giriyor ve sonunda üçünün de artık müziği hayatlarının merkezine yerleştirmekten başka bir şey yapamayacağını anlamasıyla birlikte Mazhar-Fuat-Özkan karşımıza çıkıyor.

Sonrası “işte hayatınız” tadında MFÖ günleri…  “Ele Güne Karşı”, “Yalnızlık Ömür Boyu”, “Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da”, “Güllerin İçinden”, “Yalnızlar Garı”, “Sude”, “Diday Diday Day”, “Ali Desidero”… Liste uzadıkça uzar. Çoğumuzun hayatına adım adım eşlik eden nefis şarkılar.

Oyun, dizi, sinema müzikleri derken, Özkan Uğur’u oyuncu olarak da görüyoruz. Şarkı söylerken neyse, oyuncu olarak da o. Hep hem çok parlak hem de çok alçakgönüllü. Her ne role girerse girsin “içimizden biri”. Ne yaparsa yapsın hep mahallemizin neşeli abisi, ağlarken bile hayat dolu, bize göz kırpıyor bir taraftan.

Bir gün o mutlu mahallede yaşama ihtimali artık hayallerimizde bile yok. Biraz Barış Manço, Kemal Sunal ve şimdi de Özkan Uğur artık aramızda olmadığı için. Bir sembol olarak tutunacağımız kimse kalmadığı için. Şimdi her şey biraz süfli, neşenin yerini yüksek sesle eğlenme gösterisi almış… Çoğu insanın yaptığı işe değil kendine aşık olduğu bir zamandayız. “Dayanışma” kimsenin artık “mühim” bulmadığı “demode” bir kelime. Ama, benim de içinde bulunduğum birkaç kuşak, böyle bir hayalin ucundan tutabildiğimiz için şanslıyız. Sırtımızı dayayabileceğimiz, bize güç verirken yaşama sevinci aşılayan “yakınlarımız” oldu bizim.  

Arkasından Fatiha da okunacak, kadehler de tokuşturulacak biri Özkan Uğur. Ben, şarkı söylerkenki heyecanını ve neşesini izleyerek anmak isterim en çok. Bir de “terennüm” diye adlandırdığı o anlamsız hecelerden oluşan ama dinlerken insana gayet anlamlı gelen şarkı sözleriyle… Tempo tutmadan okumak mümkün mü?

“Day dahi ya hum
Nurunda nurunda nurunda nurunda
Hi yahi ya
Ha bu ya da feste sebaha
Ha bu ya da feste sebaha
Dasdisdos
Sude sude su
Sude sude su”

Evet, hayallerimizdeki mutlu mahallenin en neşeli abisi, MFÖ’nün Ö’sü Özkan Uğur, bu dünyadan, neredeyse istisnasız herkesin yüzünde gülümseme bırakarak muhabbetle geldi geçti. Ruhu şad olsun.

- Advertisment -