Diyarbakır Barosu’nda stajını başarı ile tamamlayan bir avukatın, yemin töreni esnasında yemin metnini önce Kürtçe, ardından Avukatlık Kanunu’nun 9’uncu maddesinde belirtilen şekilde Türkçe okumasının ardından bir fırtına koptu. Oysa bu yeni bir durum değildi. Dileyen avukat anadilinde de yemini edebiliyordu. Ancak bu sene, muhtemelen memleketin üstüne çöken milliyetçi havanın da tesiriyle, Kürtçe bu kez de bir yemin vesile kılınarak kriminalize edilmeye çalışıldı. Akabinde Diyarbakır Barosu bir bombardımana tabi tutuldu. Ne yazık ki Ankara 2 Nolu Barosu da bu bombardımanda en önde konumlandı. Bu, kendine “baro” diyen bir yapı için gurur duyulacak bir hal olmasa gerek!
HAMAS’ın elindeki rehinelerden altısının önceki gün ölüsünün bulunması, İsrail’de değişik tepkilere neden oluyor. Göstericilerin sayısı, her geçen gün artıyor. Görünen o ki Netanyahu’nun işini zorlaştıracak en önemli birikim İsrail’in içinde oluşabilir. Yakın zamanda yapılacak ABD başkanlık seçimleri, sorunun çözüm konusunda bir dönüm noktası olabilir.
Bu rejim İttihatçı anlam dünyasını yeniden üreterek ayakta duruyor. Ve de kritik olan şu ki bu rejime Kemalizm ya da Atatürkçülük üzerinden itiraz etmek yenilgiyi davet etmek demek. Kabullenilmesi kolay olmayabilir ama bugün Kemalizm’e sığınmak çaresizliğe, özgün bir tasavvura sahip olunamadığına işaret.
İktidarın elinde her mesele için çekiçten başka araç olmayınca, iktidar etmek sadece kaba güç göstermeye dönüşünce muhalefette de şahinlerin sesi yükseliyor, makul sesler dalga geçilen naifliklere dönüşüyor. Böylece protokole oturtulan hakaretler, övülen yumruklarla konuşmanın anlamı ortadan kalkıyor. Türkiye kısa süreli bir normalleşmeden hızla anormalleşmeye sürükleniyor. Tehlikenin farkında mısınız?
AB ülkelerinin vize kolaylaştırma yoluna gitme konusundaki iştahsızlıkların başlıca nedeni her yıl gittikçe artan sayıda ve yüzbinleri geçen ülkemiz kökenli kaçan göçmenler sorunu olduğu açıktır. Buna karşılık toplantı sonrasında yaptığı açıklamalarda Bakan Fidan altı kriterin yerine getirilmesi konusunda ilgili kurumların çalışmalarını sürdürdüklerini duyurdu. Bu çalışmaların on yılda tamamlanamamış olması iktidarın pek bir acelesi olmadığının işareti sayılmalıdır. Aslında eksik kriterlerin en önemlisini teşkil eden Terörle Mücadele Kanunu’nun AB’nin istediği şekilde kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi standartlarına uyarlanması mümkün olabilse ülkemiz çok farklı bir yer olurdu.