Neredeyse tam iki yıl önce bugünlere gidelim: Milan Moda Haftası yaklaşmış ve hazırlıklar sürerken Rusya Ukrayna’yı işgal etti. Bizim de güçlü tarihsel bağlarımız olan bu güzel Doğu Avrupa ülkesinde şiddet tırmanıp insanlar evlerini terk etmek zorunda kaldığı için yine hep beraber üzülmüş ve moda haftasında da bu üzüntümüze karşılık gelen duyarlı açıklamaların birbirini kovaladığı defileler izlemiştik. Destek mesajlı açıklamalar, işgalin mağdurlarına saygıdan iptal edilen partiler, sadeleştirilip küçültülen defileler gördük ki bunlar insanlık için ümit verici, duyarlı, güzel şeylerdi. Örneğin Balenciaga defilesinde kreatif direktör Demna, bütün defileyi Ukrayna’ya adamıştı, misafirlerin koltuklarına Ukrayna bayrağı renklerinde tişörtler ve destek mesajı içeren notlar yerleştirilmişti. Defile salonlarının dışında da destek gösterileri ve Rusya/Putin karşıtı protestolar yapılıyordu.
Hızla bugüne gelelim. Erkek giyim koleksiyonlarının tanıtıldığı defileler Floransa, Milan ve Paris’te birer birer yapılırken, bir başka işgal ve katliam yaşıyoruz. İsrail’in 30 bine yakın insanı öldürdüğü, İsrailli sivillere yönelik hiçbir şekilde onaylanması mümkün olmayan eylemleri bahane ederek Filistinli sivillere yönelik saldırılarına devam ettiği kapkaranlık günler yaşıyoruz. Bir milyondan fazla insan evlerinden ayrılmak zorunda bırakıldı. Fakat ne yazık ki, keskin nişancıların beyaz bayrak sallayan nineleri öldürdüğünü izlemek bile moda dünyasında iki yıl önceki o güzel hassasiyeti canlandıramamış görünüyor. Modaevleri ve tasarımcıların neredeyse tamamı sessiz, öylesine baştan savma ve fence-sitting* kokan bir iki cümlelik açıklamalar bile duyamadık. Sahibi Katar Emiri olan Maison Valentino’dan bile ses çıkmadı. Biraz sıkıcı, tekrarı ve intihali bol bir defile yaptılar ve bu sönüklüğün sebebinin Filistin’de yaşananlara saygı olmasını çok isterdim.
*Pek etliye sütlüye karışmadan, her tarafa yaranmaya çalışan orta yolculuk.
Sadece Rick Owens, defilesini büyük bir mekan olan Palais De Tokyo’dan “yaşadığımız barbarca zamanlar sebebiyle” diye bir açıklamayla Paris’teki kendi evine taşıdı. Stephane Rolland da çöllerden ilham alan koleksiyonunu “a message for peace” yani bir barış çağrısı diye sundu. 2022’de gördüğümüz o güzel dayanışmanın zerresini görememek, evrensel değerler etrafında birleşememek de vicdan sahibi moda severleri üzdü.
En cesur ve sağlam duruşu sergileyen ise genç ve yükselen bir modaevi olan GmbH oldu. Türk kökenli bir Alman Serhat Işık ve Pakistan kökenli bir Norveçli Benjamin Huseby’nin 2016’da kurdukları bu marka, henüz kapsayıcılık bu kadar geçer akçe değilken, defileleri için seçtikleri mankenlerin etnik çeşitliliği sebebiyle “agresif bir casting” yorumlarına maruz kalmıştı. Tabii daha sonraları esen progresif rüzgarlar bu ikiliyi tanımayı ve tasarımlarını beğenmeyi havalı bir şey haline getirdi. Şimdi ise hem tasarımlarını hem de defile sırasında yaptıkları uzun bir açıklamayı Filistin’deki katliam mağdurlarına adayan ikiliyi dışlayan moda yayınları oldu. Bunların en başında dünyaca ünlü dijital moda yayını WWD geliyor. Defileyle ilgili oldukça üstenci, hatta yer yer ırkçılığa varan yorumlar içeren garip bir yazı yayınlayan WWD, tepkiler üzerine bu yazıyı ve Instagram paylaşımını yayından kaldırdı. Defile başlamadan hemen önce sahneye çıkarak konuşan ikili Işık ve Huseby, son dönemde dünya genelinde yükselen sağa, ayrıştırıcı milliyetçi ve ırkçı söylemlere, sansüre, artan antisemitizm ve islamofobiye değindiler. Serhat Işık, “Normalde biz her şeyi tasarımlarımızla anlatıyoruz ama bunlar tehlikeli zamanlar, kelimelerin netliğine ihtiyaç var” dedi. Konuşmanın sonunda gözyaşlarını tutamayan Huseby “Biz ateşkes istiyoruz, işgalin sona ermesini, Filistin’in özgürlüğünü, rehinelerin serbest kalmasını diliyoruz ki bunların hiçbiri ihtilaflı şeyler olmamalı” dedi.
Defile öncesi modeller barış için beraber dualar etmişler. Koleksiyon da ikilinin konuşmasındaki değerlere vurgu yapan görünümlerle doluydu. Kefiyeler, Filistin bayrağının renklerinin ağırlıkta olduğu parçalar, biraz değiştirilmiş bir Birleşmiş Milletler logosu, gizli ve açık sansürü aşmak için sosyal medyada da bolca kullanılan karpuz dilimi, Filistin haritasını andıran bir elbise de vardı ve hatta bu elbiseyi podyumda taşıyan da dünyaca ünlü tasarımcı Dilara Fındıkoğlu’ydu. Türkiye moda medyasının bu defileye göstermediği ilgi de hayretamiz bir başka detay oldu. Paris Moda Haftasında en çok konuşulan olaylarından birinin kahramanlarından ikisinin Türk kökenli ünlü tasarımcılar olması da ne yayınların, ne sosyal medyanın, ne de moda yazarlarının dikkatini çekti. Untitled Nations (Başlıksız Milletler) diye isimlendirdikleri koleksiyonları sadece vicdani açıdan değil moda tasarımı açısından da güzel parçalar içeriyordu. Timsah baskılı ceketler, pantolon kesimleri de verdikleri mesaj kadar olmasa da akılda kalıcı detaylardı. Huseby, koleksiyondan elde edilen gelirin bir bölümünün Filistin yararına tahsis edileceğini, detaylarını da önümüzdeki günlerde şeffaf şekilde duyuracaklarını söyledi. Ayrıca kefiyeler de SEP isimli bir firma tarafından Ürdün’de Gazzelilerin yaşadığı Ceraş mülteci kampında elde işleniyormuş.
Işık ve Huseby, her yıl BOF (Business of Fashion) tarafından belirlenen moda endüstrisini şekillendiren en etkili 500 kişinin yani BOF500’ün içerisinde. BOF, moda endüstrisi için haber, bilgi ve raporlamalar yapan, sektörün nabzını tutan, dünyanın en ciddi ve önemli denebilecek moda bilgi kuruluşu. Işık, Almanya’nın sanayi merkezi Ruhr Havzasında eski bir maden kasabası olan Herne’de doğmuş. Huseby ise Norveçli bir anne ve Pakistanlı bir babanın oğlu. 2015’te tanıştıklarında Işık, Berlin’deki Moda ve Tasarım Akademisi’nde hocalık yapıyormuş, Huseby ise moda fotoğrafçısıymış. Son yılların yükselen markası GmbH ise hem kapsayıcılık hem de sürdürülebilirlik açısından oldukça hassas, örneğin koleksiyonlarında sıkça deadstock yani üretim fazlası atıl kalmış kumaşları kullanıyorlar. Dünyadaki güç ve imkan sahiplerinin acıları ve insanlık dramını yok saydığı böyle bir dönemde sesini çok net şekilde yükseltme cesaretini ortaya koyan bu insanların cinsel yönelimleri sebebiyle maruz kaldıkları ötekileştirme de bence not edilmesi gereken bir başka konu.
Modanın sadece tüketim ve giyinmekten ibaret olmadığını her fırsatta yazıp söylüyorum. Podyum, toplumu ve yaşayışı hem şekillendiren hem de değişimlerin sıcağı sıcağına hissedilebildiği bir yer. İşte o yüzden lütfen duyanlar duymayanlara anlatsınlar, 2024’ün ilk Paris Moda Haftası’nda, korku, sansür, yok sayış ve tereddütlerin hakimiyetini delip geçen bir defile yapıldı ve Serhat Işık ile Benjamin Huseby de bu olayın başkahramanlarıydı.
Elif Akyol