Mevzu futbol olduğunda, yakın bir ilgisi olsun olmasın, hemen herkesin aklına aynı ifade gelir: “Futbol asla sadece futbol değildir.” Britanyalı yazar Simon Kuper’in -aynı zamanda bir kitabının da adı olan- bu sözü, artık bir klişe! Ancak bir klişe olması ve bazen yerli yersiz ona başvurulması, bu sözün futbolun derinliğini çarpıcı bir şekilde vurgulamasına ve gerçekliği gösterme gücüne bir halel getirmez.
Gerçekten, futbol salt futboldan ibaret değil, hiçbir zaman da olmadı. Nedeni basit: Futbol; bir grubun üyeleri arasındaki etnik, dini, mezhebi, sosyal sınıf, cinsiyet ve yaş gibi farklıları farklılıkları silikleştirir ve onları benzer bir duyguda birleştirir. Futbolun kitleleri harekete geçirme kabiliyeti müthiştir. Dünyanın her yerinde milyonlarca insan bu oyunun büyüsü altındadır; onunla sevinir ya da üzülür, onunla heyecanlanır ya da mahzunlaşır.
Elbette siyasetin böylesine tesirli bir sosyal hadiseye bigâne kalması düşünülemezdi, nitekim kalmadı. Futbol, hem siyaseti etkileyebilir hem de siyaset için kullanılabilir. Dolayısıyla diktatörlük ile yönetilenden demokratik olanına kadar her ülkede siyaset, belli amaçlara ulaşmak adına, futbolla içli dışlı bir ilişki kurdu, kuruyor ve gelecekte de kurmaya devam edecek.
Salt muktedirler değil muhalifler de meşin yuvarlağın gücünden yararlandılar, yararlanıyorlar, yararlanacaklar. Zira futbol, birçok gayeye hizmet edebilir. Siyasi aktörler; farklılıklardan müteşekkil bir toplumda ortak bir bilinç yaratmak, milli ruhu tahkim etmek, rejime itaati sağlamak ya da sisteme başkaldırmak, demokratik değerleri savunmak veya ırkçılığı dışa vurmak gibi birçok hedef için futbola müracaat edebilirler.
Evet, futbol toplumu yönlendirebilir ama bu yönlendirmenin hangi yönde olacağına topa hükmedenler karar verir. İçi boş bir levhadır futbol ve bir ülkede bu levhanın içinde neler yazacağını, o ülkenin kültürü ile bireylerinin değerleri ve fikirleri tayin eder. Bu nedenle futbol sahası, mesela “Siyah hayatlar değerlidir” eylemine alkış tutan ırkçılık karşıtı bir sahneye dönüşebilir. Fakat aynı futbol sahası, siyahi futbolculara muzların atıldığı ve katışıksız bir ırkçılığın sergilendiği bir mekân hüviyetini de edinebilir.
Velhasıl futbol, katılımcılarının kendisine biçtikleri manayla bir biçim kazanır ve toplumu da o mana paralelinde etkiler. Bir enstrümandır futbol; o enstrümanı nasıl ve ne için çalacağınız size kalmıştır. Futbolu isterseniz toplumsal bütünleşmeyi kuvvetlendirmenin, isterseniz toplumsal ayrışmayı körüklemenin bir aracı kılabilirsiniz.
Amed Sportif Faaliyetler Kulübü’nün (Amed Spor) başına gelenler, bu bağlamada, son derece öğreticidir.
“Şehr-i Müdafaa”
Amed Spor, Türkiye 2. Futbol Ligi’nde mücadele ediyor. Diyarbakır temsilcisi bu kulüp, yıllardır -istisnalar hariç- gittiği her şehirde çok kötü bir muameleyle karşılaşıyor. Neredeyse PKK ile bir tutulan, futbolcularına ve taraftarlarına “terörist” damgası vurulan kulüp, her deplasmanda çok kötü tezahüratlara, kaba bir ayrımcılığa ve nefret diline maruz kalıyor. Kimi yerde takım fiili saldırılara uğruyor.
Amed Spor, bu hafta sonu 68 Aksaray Belediyespor ile bir müsabakaya çıkacak. Maç öncesi, 68 Ergenekon adlı bir taraftar grubu, sosyal medya hesabından bir bildiri yayınladı. Bildiri şöyle:
“Maç günü, maç öncesi, maç sonrası şehrimiz, tek gayemiz ve ilk önceliğimiz olan Aksaray’da Amed SF taraftarını, formalarını, atkılarını şehrimizde görmek istemiyoruz. Şehrimizde olaylara sebebiyet verecek, tezahürat, slogan, oluşum ya da gruplar görmemiz halinde müdahale etmekten asla çekinmeyeceğimizi ve geri adım atmayacağımızı siz değerli Aksaray taraftarına ve kamuoyunun bilgisine sunarız.”
Futbol asla sadece futbol olmadığından, futbol sahası ve çevresindeki herhangi bir gelişme, cereyan ettiği yere dair çok şey anlatır. Bu meşum bildirinin de, Türkiye’de cari siyaset ve hukuka dair üç noktayı faş ettiği söylenebilir.
İlki, hamaset tutkusudur. Bildiri “Şehr-i Müdafaa” başlığını taşıyor. Büyük laf!
Amed Spor taraftarının yedi yıldır deplasmana gidememesi ve dışarıda taraftar desteğinden mahrum kalan takımın daima haksız rekabet şartlarında oynaması bir yana da, bu başlık nedir Allah aşkına? Bilmeyen de Amed Spor’u, Aksaray’a hepi topu üç puanlık bir maç için gelen bir futbol takımı değil de, savaşmak ve şehir istila etmek için gelen bir düşman ordusu sanır. Aksaray işgal altında mı? Şehir kime karşı korunacak? Gerçeklikten bu kadar mı kopulur? İnsan utanır böyle bir başlık atmaktan, hamaset de bir yere kadar.
İkincisi, bazı kesimlerin hukuk dışına çıkma “hakkını” kendinde görmesidir. Bir hukuk devletinde, suç teşkil eden bir fiilin olması halinde hangi güçlerin devreye gireceği bellidir. Devletin adliyesi ve emniyeti var; gerekli işlemleri onlar yapar ve kararı onlar verir. Ama bu taraftar grubu, adliyenin ve emniyetin yerine geçme cüretini kendinde buluyor. “Düşman” bellediği vatandaşların şehre girmesini yasaklıyor, gerektiğinde müdahale etmekten kaçınmayacağını belirtiyor. Kuralı koyuyor, kararı veriyor ve lazım geldiğinde icra edeceğini de dünya âleme duyuruyor.
Taraftar grubu değil de, hem yasama hem yürütme hem de yargı organı maşallah!
Üçüncüsü de, hukukun herkes için farklı işlemesidir. Bir takımın taraftarı olan vatandaşların en temel haklarını hiçe sayan bir bildiri var karşımızda. İçeriğinde birçok suç mevcut: Tehdit, suç işlemeye tahrik, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ve aşağılama. Lakin, hemen harekete geçmesi gereken adli makamlar buz kesmiş durumda.
Oysa biliyoruz ki, eğer bu bildirinin değil bir benzerini, doz olarak onda birini Amed Spor taraftar gruplarından biri yayınlamış olsaydı adliye ve emniyet anında alarm durumuna geçer, ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar, cezalar ardı sıra gelirdi. Söz konusu Amed Spor olduğunda yaptırım uygulamak için bahane arayanlar (Amed Spor sedye ekibine bir yıl sahlara giriş yasağının getirilmesi gibi), Amed Spor taraftarlarının açıkça tehdit edilmesi karşısında kıllarını kıpırdatmaktan acizler.
Bir Tercih!
Tabiatıyla bu durum, hukuk dışına çıkanların cesaretini artırıyor, yaptıklarının yanlarına kâr kaldığını görenler sürekli alan genişletiyorlar. Gayri-hukuki davranışları bir nevi ödüllendirilenler, hakları ihlal noktasında daha bir pervasızlaşıyorlar. Sahada olan sahada kalmıyor, haksızlık ve hukuksuzluk başka alanlara da sirayet ediyor; ayrımcılığı, ırkçılığı, bölgeciliği, gruplar arası çatışmayı, şiddeti ve saldırganlığı besliyor.
Anlaşılan o ki, Amed Spor özelinde Türkiye’de futboldan toplumu uçlara savurması ve ayrıştırması bekleniyor. Bu bir tercih; Amed Spor’un bir çatışmanın simgesi haline getirilmesi, Türkiye’de siyasal ortamla bağlantılı bilinçli bir tercihin neticesi. Hikâye böyle ilerlemek zorunda değil, eğer tercih değişirse Amed Spor maçları, kutuplaşmaya ve dışlamaya değil uzlaşmaya ve kapsamaya örnek maçlar haline gelebilir.
Atılması gereken adım belli, öyle atla deve değil, basit işler: Spor yöneticileri beyanları ve tavırlarıyla rekabeti saha içinde tutacak, taraftar gruplarının tahrik edici açıklamaları anında mahkûm edilecek, hukuk dışı eylemler hemen soruşturulacak ve hukuku tanımayanlar gerektiği gibi cezalandırılacak. En mühimi de devlet kaidelerini herkese eşit tatbik edecek, birilerini tepelere çıkarırken diğerlerini uçurumdan aşağıya atmayacak.
Futbol güzel bir oyun; işbirliğinin, dayanışmanın, uzlaşmanın ve bütünleşmenin dayanağı olacak kadar güzel bir oyun. Yeter ki tercihiniz bu yönde olsun!