Birinci Dünya Savaşının patladığı 2 Ağustos 1914 tarihinde Goeben ve Breslau adlı iki modern Alman savaş gemisi Akdeniz’de bulunuyordu. O tarihlerde henüz savaşa katılmamış olan İtalya’da ikmal yaptıktan sonra denize açılmaya mecbur edilmişler ve kendilerinden daha güçlü ancak daha yavaş seyreden İngiliz donanmasının kovalamasıyla rotayı Doğu’ya çevirmişlerdi. Alman Deniz Kuvvetleri gemilerin İngiltere kontrolünde olan Cebelitarık Boğazından geçmesinin ve dolayısıyla Almanya’ya geri dönmesinin mümkün olmadığını düşünerek başka seçenek aramaya mecbur kalmıştı. Gemiler böylece Ege’ye açılmış ve Çanakkale Boğazından içeri girmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu henüz savaşa katılmayan tarafsız ülke olduğu için gemilerin en fazla ikmalden sonra tekrar Ege’ye dönmeleri gerekiyordu. Ancak bu takdirde pusuda bekleyen İngiliz gemilerine yem olmaları kaçınılmaz olacaktı.
Neticede, gemiler fiktif bir satışla Osmanlı hükümetine bağışlanmış, Türk bayrağı çekilmiş ve mürettebat Türk denizci kıyafetiyle Osmanlı bahriyesine dahil edilmiştir. Gemilerin Osmanlı donanmasına katılması, İngiltere’nin tersanelerine ısmarlanan Sultan Osman ve Sultan Reşat adlı drednotları savaş gerekçesiyle teslim etmeme kararı vermesinin akabinde meydana gelmesi halkta büyük bir sevinç yaratmıştı, zira İngiltere’ye sipariş edilen gemilerin parası halktan toplanarak ödenmişti.
Her ne kadar Goeben ve Breslau Yavuz Sultan Selim ve Midilli adlarıyla Osmanlı donanmasına katılmışlarsa da emirlerini İstanbul’dan değil, Berlin’den alıyordu ve bilindiği üzere Ekim 1914’te Karadeniz’e açılarak Odesa ve Sivastopol limanlarını topa tutarak Osmanlı İmparatorluğunu zorla savaşa sokmuşlardır. Tarihçiler gemilerin bu eyleminden Osmanlı hükümeti dahilinde kimin haberdar olduğunu hala tartışırlar.
Rus oligark Roman Abramoviç’e ait Solaris ile Eclipse adlı süperyatların yaptırımlardan kaçmak için Bodrum ve Marmaris limanlarına sığındıklarını görünce Goeben ve Breslau’un maceraları hatırıma geldi. Neyse ki Solaris ile Eclipse savaş gemisi değil, “sadece” her birinin değeri 1 milyar dolar olan süperyatlar.
Yine de bu süperyatlar iktidarımız için baş ağrısına yol açabilecekler. Bilindiği üzere Abramoviç AB ülkelerinde yaptırıma tabii tutulan oligarklar arasında. Türkiye’de adı sahibi olduğu Chelsea futbol takımını piyasaya çıkarması ile duyuldu. O nedenle yatlar herhangi bir AB ülkesinin limanına yanaşamaz. Nitekim sayılarının epeyce kabarık olduğunu basından öğrendiğimiz diğer süperyat meraklısı Rus oligarkları teknelerini Hint okyanusunda Seyşel, Maldiv gibi ülkelere göndermeye çalışmaktalar. Kendisi de Musevi olan Abramoviç’in yatları İsrail’e göndermeye çalışması beklenebilirdi. Ya yatların ikmal görmeden oraya kadar gitmesi mümkün değildi, ya da İsrail hükümetinin gemileri talep edebilecek bir AB ülkesine veya gemilerin bir İngiliz kolonisi olan Bermuda’da kayıtlı olmasına dayanarak İngiltere’ye teslim etmeyeceğinden emin olamadı.
Yine bilindiği üzere iktidarımız Rus devletine ve oligarklar başta olmak üzere bazı Rus vatandaşlarına uygulanan yaptırımlara katılmayacağını açıkladı. Buna rağmen bir İrlanda leasing şirketi tarafından bir Rus havayoluna kiralanmış bir yolcu uçağına, İrlanda’lı sahibinin isteği üzerine İstanbul’da el konduğu haberi dış basında yer almıştır. Bu habere Türk basınında rastlamamış olmamı makamlarımızın olayın şüyu bulmasını istememesine bağlamak mümkündür.
İktidarımızın bundan sonra ne yapacağı merak konusu. Bu satırları yazdığım sırada yatlar sırasıyla Bodrum ve Marmaris limanlarında demirlemişti. Solaris 24 saatten fazla bir zamandan beri, Eclipse de en az 12 saatten beri. Denizci olmamakla beraber, bu sürelerin ikmal için yeter uzunlukta olduğunu tahmin ediyorum.
Gemilere el konulmaması veya hak sahibi olduğunu iddia edecek Avrupa ülkesine gönderilmemesi halinde iktidarın tepkilerle karşılaşması olasıdır. Özellikle 24 Mart tarihinde Brüksel’de yapılacak NATO zirvesine katılacak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda bazı sorulara muhatap olması şaşırtıcı olmayacaktır. Yaptırım uygulamamak ile yaptırım delmek aynı şey değildir tabii.
Diğer taraftan oligarkların paralarını Türkiye’ye park etmelerinin olası getirisinin büyük bir ekonomik buhran ile baş başa olan iktidarımızın ağzını sulandırdığı basın haberlerinden anlaşılmaktadır. Bu yola gidilmesi yeni Halkbank davalarına veya daha kötüsüne sebep olabilir. Aman dikkat!