[18-19 Kasım 2022] Evet, peki; nasıl bir sahne, nasıl bir olay? Kalabalık bir grup. Büyük bir kapalı mekân. Arka planda, ilk başta pencere sanabileceğiniz büyük camlar. Ama tekrar baktığınızda, ayna oldukları anlaşılıyor. Çünkü içlerine, herhalde bizim dibinde durduğumuz karşı duvardaki benzerlerinin aksi yansımakta. Demek, simetrik iki duvarı aynalarla bezeli bir salondayız. Bu uzun kenarların birinde durup olayı seyrediyoruz.
Hareket sağdan sola akıyor. Solda, üç basamakla çıkılan bir platform var. Platformun bir yanında, resmin sol ön köşesinde, miğferli bir nöbetçi, uzun kılıcı dimdik, selâm duruşunda. Çivili miğferine bakılırsa, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyıl başlarının bir Alman piyadesi olmalı. Platformun önünde, saygı telkin eden üç adam duruyor. Görece yaşlı ikisi yanyana; biraz genci, bize daha yakın olanı bir adım geride gibi. Ama beden dili farklı. Biraz daha mütehakkim, hattâ kabadayı, meydan okuyucu. Bu üçlünün üzerinde büyük bir bayrak ve arkalarında başka sancaklar dalgalanıyor.
Öndeki üçlü ve platformun arkasındakiler gibi, onların baktığı, resmin orta ve sağındaki grupta da herkes erkek. Tek bir sivil ve tek bir kadın yok. Hepsi üniformalı. Son derece askerî bir sahne. Üniformalar da çok süslü. Arazi değil tören üniformaları. Göğüslerde çapraz sarı kuşaklar, bol bol madalya, pantalonlarda kırmızı çizgiler (generallik işareti). Hepsi sola, kürsüye (platformun önündekilere bakıyor, hattâ sanki onlara doğru yürümeye, yaklaşmaya çalışıyor. Birçoğu kılıcını çekip havaya kaldırmış; gene o platformdakileri selâmlıyor. Ama tablonun odağı, aslında bunlardan hiçbiri. Ne soldakiler ne sağdakiler. Platformun üzerinde değil ama zemindekilerin en önünde, resmin tam ortasında duran başka biri var. Bütün diğer koyu mavilerden farklı, bir tek o beyaz üniformalı. Gözümüz ister istemez ona kayıyor. Elinde bir levha, belki bir belge var. Ya platformdakilere sunacak, ya da belki okuyacak. Yaşlıca, pos bıyıklı, bacaklarını ayırmış, uzun siyah süvari çizmeleriyle yere sağlam basıyor, öyle dimdik duruyor.
Besbelli ki bir zafer, büyük bir zafer kutlanmakta. Hem de ne biçim. Tablonun resamı Anton von Werner. Başlığı Die Proklamierung des deutschen Kaiserreiches (18. Januar 1871) (Alman İmparatorluğu’nun İlânı, 18 Ocak 1871). 1870 Fransız-Alman Savaşı’nda, Prusya ve müttefiki Alman prensliklerinin orduları önce Sedan’da Fransız ordusunu tamamen kuşatıp, teslim olan İmparator III. Napolyon’u da esir almış. Ardından Paris üzerine yürümüşler. Şimdi, Fransızların burnunu iyice sürtercesine, Alman İmparatorluğu’nu (Ortaçağın Kutsal Roma İmparatorluğu’ndan sonra, “İkinci” denecek Alman İmparatorluğu’nu) Paris yakınlarındaki Versailles (Versay) Sarayı’nın Aynalı Salon’unda ilân ediyorlar. Anton von Werner de ressam (devlet ressamı mı diyelim) kimliğiyle orada. Hızla çalışıp eskizlerini üretiyor. Sonra bunları yağlı boya tablolara dönüştürüyor. İlk ikisi, İkinci Dünya Savaşında yokolmuş. Yukarıdaki ise 1885 tarihli üçüncü versiyonu. Hohenzollern hanedanınca, “Demir Şansölye” Otto von Bismarck’a 70. yaşgünü hediyesi olarak sipariş edilmiş. Tarihte daha nice trajediye gebe bir olayın görsel tanıklığı sıfatıyla, bugüne kadar geliyor.
Platformun önünde duran üç kişiden ortadaki yaşlı zat, Prusya Kralı ve şimdi Alman İmparatoru olan I. Wilhelm. Solunda damadı, Baden Grandükü I. Friedrich. Sağında, bir adım geride duran, kendi oğlu, Veliaht Prens III. Friedrich. Arkalarında, platform üzerindeki diğer yedi sekiz kişi öbür Alman prensleri. Derken 1888 gelecek. “Üç İmparator Yılı” diye biliniyor. Dreikaiserjahr. Çünkü 1888’de önce I. Wilhelm ölecek. Oğlu III. Friedrich tahta çıkacak ama topu topu 99 gün sonra o da ölecek. Bu sefer onun oğlu (bu resimde tabii gözükmeyen) II. Wilhelm tahta çıkacak. Saldırgan emperyalist bir politikayla ülkesini, müttefiki Avusturya-Macaristan’ı ve keza müttefiki, Alman milliyetçiliği ve militarizminin hayranı İttihatçıların yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyecek. Yenilecek. 1918’de tahttan indirilecek. Geriye bıraktığı enkazı Weimar Cumhuriyeti kaldıramayacak. O Prusya kamburundan ve o yıkıntıdan Nazizm doğacak.
Ama 1871’de bunların hiçbiri yok ufukta. Sadece zafer var. Resmin de merkezinde, o zaferin gerçek mimarı: Prusya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Bismarck, imparatorluk deklarasyonunu okumaya hazırlanıyor. Okuyacak ve Baden Grandükü’nün çağrısıyla “Majesteleri İmparator Wilhelm için” üç kez “Hoch!” (yaşasın, hurra) diye bağrılacak. Bismarck aslında Versailles’daki törende mavi topçu üniformalıymış. Ama bu tablo için özel olarak onore edilmiş, henüz hayattaki ve şansölyesine neler borçlu olduğunun bilincindeki I. Wilhelm’in talimatıyla beyaz giydirilerek. Ve bu dahil her şey, bütün unsurlar, bütün ayrıntılar, Alman İmparatorluğu’nun prenslerin ve ordunun eseri — monarşinin, aristokrasinin ve militarizmin eseri olduğunu yansıtıyor.
Birileri çok, çok ağır ödeyecek bu zaferin, bu imparatorluğun ve bu kutlamaların bedelini. Alman “ılımlı liberal” veya “ulusal liberal”lerinin büyük çoğunluğu, mânen çökecek. Mommsen gibi istisnalarla, kazanana, Bismarck’a, Bismarck’ın şahsında Alman devletçi-milliyetçiliği ve militarizmine biat etmekten kurtulamayacak.