Ana SayfaÖZEL HABER“Bunlar anti-Huzur Sokağı dizileri”, “Başını açan erkeklerin dizileri de çekilmeli”

“Bunlar anti-Huzur Sokağı dizileri”, “Başını açan erkeklerin dizileri de çekilmeli”

Bilim ve Sanat Vakfı’nda Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer dizileri konuşuldu. Nihal Bengisu Karaca: “Goncalar ilerleyen zamanlarda birbiriyle temas eder hale gelecek, konuşacak, büyüyecek ve “Bir Gül” olacaklar.” Hüseyin Etil: “Dizilerde Anti-Huzur Sokağı anlatısı var. Huzur Sokağı’nda seküler kadınların tercih ettiği dindar erkekler varken, burada dindar kadınlar seküler erkeklere yöneliyorlar.” Zeynep Kevser Ş. Danış: “Dizilerden Abdullah Bey'in otellerde sekülerliğinin, evde ataerkisinin norm kabul edilmediği bir derinleşme bekliyorum. ‘Başını açan erkeklerin’ dizileri de çekilmeli.”

Bilim ve Sanat Vakfı “Televizyon Dizilerinde Dini ve Kültürel Temsiller: Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer” isimli panele ev sahipliği yaptı.

Akademisyen Havva Yılmaz’ın yönettiği panelde Habertürk’ten Nihal Bengisu Karaca, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Toplum Araştırmaları Merkezi Müdürü Zeynep Kevser Şerefoğlu Danış ve BSV koordinatörlerinden Hüseyin Etil konuştu.

Konuşmalardan dikkat çekici notlar şöyle:

Karaca: “İkizler aslında toplumun ayrılmış iki yarısını temsil ediyor ve onlar bir araya gelmediği, temas etmediği sürece normal bir siyaset, politika, demokratikleşme süreci yaşayamayacağız.”

“Dizide bir tarafta sekülerler diğer tarafta da tarikat ve cemaatler var. Tarikatlar modern hayatla, demokrasi, çok kültürlülük, çoğulculuk gibi kavramlarla hiç temas etmeyen kapalı yapılar. Belli bir kesim tarafından dini hayatın sigortası gibi görülüyor olabilir. İçlerinde ciddi bir hiyerarşik ilişki yapısı var. Kadınların baskılanması, genç kızların daha genç kız bile olmadan evlenmeye zorlanmaları gibi dramatik vakalar var. Bu gruplarla seküler gruplar birbiriyle asla temas edemeyen yapılar olarak toplumda duruyorlar, sürekli olarak bir ötekileştirme hattı üzerindeler. Bu ötekileştirme, birbirini reddetme, birbirini itme halleri ülkedeki makul, anlaşılabilir, normalleşme talep eden insanların da hayatını etkiliyor. Bence Kızıl Goncalardaki goncalar meselesi de biraz böyle. İkizler aslında toplumun ayrılmış iki yarısını temsil ediyor ve onlar bir araya gelmediği, temas etmediği sürece normal bir siyaset, politika, demokratikleşme süreci yaşayamayacağız.

Dizi dindarlara karşı bir dizi olarak lanse edildi. Aslında dizi tarikatlarla ve Suavi Alkanlı gibi artık tavan arasında kalmış 30’lar Kemalizmini temsil eden bakış açısıyla meselesi olan bir dizi. İkisiyle de meselesi olduğunu açıkça ortaya koyuyor ve iki kutbu da konuşturma iddiası içeriyor. Zeynep’in Suavi’ye gösterdiği p ve q önermeli, tarikatçıların ve 28 Şubatçıların başı örtülü kadınlara yaptığı dışlama veya aşağılamayı anlattığı, iki grubun arasında hiçbir fark olmadığını, bunun bedelinin sadece kadınlar tarafından ödendiğini vurgulayan o sahne gerçekten Türk televizyonlarında gördüğümüz en güçlü sahnelerden biriydi. Cüneyd’in Suaviyle olan diyalog sahnesi de varoluşun, yaratılışın özüne temas eden bir sahneydi. Cüneyd karakterinin bize dışarıdan baktığımızda çok ciddi şekilde yadırgayacağımız tarikat, medrese, cemaat gibi yapılanmalarda kendini okumaya vermiş, iç dünyası geniş, duygu dünyası derin insanların bulunduğunu göstermek için oluşturulduğunu düşünüyorum. Fakat tabi Cüneyd’in bu kadar ön plana çıkması bir şekilde tarikat aklaması olarak da anlaşılmasın diye de travmaları var. Özgünlüğü bir ruh hastalığına bağlanarak o tarafı da dengelenmiş.



Goncalar ilerleyen zamanlarda birbiriyle temas eder hale gelecek, konuşacak, büyüyecek ve “Bir Gül” olacaklar. Yani aslında “Birgül” karakterinin idealizasyonu üzerinden bize başka bir şey söylenmeye de çalışılıyor. Çok gerçekçi çizilmiş, gerçekten kendi onuruna, kendi haysiyetine sahip çıkıp aynı zamanda dindar kalma arzusunu da devam ettirmek isteyen bir karakter. Tarikatların –İslam’ın değil- kadınlara dair bakış açısından etkilenerek o yapıyı terk ediyor ama o kadar da uzağa gitmiyor. Kendince, kendi benzeri olan kadınları özgürleştirmek, sahip oldukları haklara kavuşmasını ve izzetli bir yaşam sürmelerinin mümkünlüğünü sağlamak adına mücadele veriyor. Normal hayatta da tam böyle oluyor bu işler.”

Kayıp bir eşyayı ararken okunacak dua, kasvet içinde uyandığınızda okunacak dua gibi ayrıntılara bile dikkat edilmesi büyük bir özen sonucu”

Zeynep Kevser Ş. Danış: “Dizilerden artık Fatih’in yaptıkları üzerine düşünüldüğü, Gökhan’ın azıcık sorunsallaştığı, Abdullah Bey’in otellerde sekülerliğinin, evde ataerkisinin norm kabul edilmediği bir derinleşme bekliyorum. ‘Başını açan erkeklerin’ dizileri de çekilmeli.”

“Kızılcık Şerbeti’ndeki konak hegemonik ataerkil bir düzenin işlediği yer. Baktığımız zaman o konakta bir tek Abdullah Bey’in özel bir alanı var. O zaman biz mekanın sahibini tanımış oluyoruz. Çalışma odasına istediği insanı götürüp konuşuyor. Pembe Hanım’ın özel alanı da mutfağı ama gelinlerin bir özel alanı yok. Bütün giriş çıkış saatleri, gidilen gelinen yerler kontrol altında. Bu anlamda mekanın cinsiyetinin çok hegemonik bir erkek olduğunu görüyoruz ve bunun maşası da Pembe Hanım.
Doğa sivrilmeye kalktığında da bunu mutfaktan başlayarak yapmıştı çünkü mutfak iktidar alanı. Bir mecburiyetler silsilesi var. Yemeğe birisi gelmediyse bunun söylenmesi lazım, herkes bir şekilde orada olmalı, mutfakta çalışanlar bile yemek yaparken inisiyatif alamıyor. Menü Pembe Hanım tarafından belirleniyor.

Dizide konak karşısına konan apartman dairesine baktığımızda ise düşenin oraya koştuğu, orada sağaltıldığı bir yer görüyoruz. Nursema o apartmana girdi ve başka bir Nursema inşa ederek oradan çıktı. Bu apartmanda da kavga var ama aynı zamanda  konuşma var. Çalışanların yemekler üzerinde bir inisiyatifi var. Bir hükümranlık yok. Alev annesiyle kalmıyor, altta kendine ait bir evi var. Nilay bile ataerkillikten sıkıştığında bu apartmana koşuyor. Fakat burada da bir sorun var ki bu da ataerkilliği yeniden üretiyor: Bu mekanda erkek yok. ‘Erkek varsa ataerki vardır ve bir eşitlik ancak erkeğin olmadığı yerde ikame edilebilir’ fikri bu şekilde tekrar inşa edilmiş oluyor. Apartmana girip çıkan erkeklere bakıldığında ise -Kayhan, Metin, Umut- hiç biri ne babalık ne kocalık açısından çok artı puan verdiğimiz erkekler değil. Çünkü hegemonik erkeklik sadece kadınların değil kendinden daha az erkek olanların üstünde de kurulmuş bir iktidar biçimi. Dolayısıyla mesela Umut az erkek biri. Bir kere Ömer girdi apartmana ve biliyorsunuz erkekliği sorgulandı, Ertuğrul denedi ama olmadı. Abdullah Bey’i transfer etmek istediler. Apartman onu dönüştürür müydü yoksa o mu apartmanı dönüştürürdü bilemiyoruz.


Kızıl Goncalarda ise Levent’in evi çok şık, şuh ama karanlık. Mutfak küçük, iki sandalye var, kim oturuyor belli değil. Evin en şenlikli olduğu zaman Mira’nın doğum gününde bile eve girenler tedirgin. Yani aslında çok gelecek vaat etmeyen, bayağı bir karamsar, karanlık ve kadınsız bir ev. Ama dergahın mutfağı geniş, şenlikli. Meryemlere verilen ev bile daha iç açıcı, daha aydınlık, daha keyifli bir ev. Senkronize ve toplu hareket edilen, daha ışıltılı bir yer gibi. Cinsellik konuşuluyor, mutfakta şakalar yapılıyor. Renkli bir hayat var. Mutfak, yemek ve anne ile tüm bunlara baktığımızda ben diziyi tam bir annelik dizisi olarak görüyorum. Anne yoksunluğu, anne miti, anne arketipi üzerine durulmuş.

Babalık açısından bakıldığında ise Nail Efendi’nin sertliğinin, kabalığının altındaki sebebi yine klişe bir yöntemle Nadire’nin oğlunda gördük. İster istemez onun bütün yaptıklarını, kızına reva gördüklerini eski travmalarına, zamanında yalnız bırakılmasa bağlayıverdik. Metin bu noktada bence başarısız. Çünkü bu aklama çabasının erkek karakterlerin bütün zaaflarını örttüğünü düşünüyorum. Yine koca bir sorumluluk anne üzerine yükleniyor. Suavi Alkanlı’nın da durumu sıkıntılı. Hande, Seçkin’e babasıyla ilgili yakınırken “Beni bir kere bile dinlemedi” diyor. Seçkin de ‘Ne yapalım, babalar kördür çocuklarına’ diyor. Yani her iki tarafta da babalık aynı şekilde temize çıkıyor. Fakat annelikler için aynı şeyleri söyleyemiyor dizi. Mesela Meryem’in anneliği övülüyor, Beste’nin anne olamayışı üzerinde duruluyor, Cüneyd’in bütün problemi annesi meselesine dayandırılıyor. Levent’in annesiyle ilgili bir şey yok henüz ama oradan da bir şey bekliyorum. Yani toplu bir anne yoksunluğu meselesi var.”  

“Bir sorun varsa nedense hep annelik eksiğinden oluyor. Ülkede her şeyin düzelmesi ancak kadınlarla olabilir imaları yapılıyor. Dizilerden artık Fatih’in yaptıkları üzerine düşünüldüğü, Gökhan’ın azıcık sorunsallaştığı, Abdullah Bey’in otellerde sekülerliğinin, evde ataerkisinin norm kabul edilmediği bir derinleşme bekliyorum. Betül Doğan Akkuş’un geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazısında da söylediği gibi ‘Başını açan erkeklerin’ dizileri de çekilmeli”

Hüseyin Etil: “Dizilerde Anti-Huzur Sokağı anlatısı var. Huzur Sokağı’nda seküler kadınların tercih ettiği dindar erkekler varken, burada tam tersi şekilde anlatılar var. Dindar kadınlar seküler erkeklere yöneliyorlar. Bu, yaşamın ritminin nerede olduğuna dair bir şey söylüyor.”

“Diziler bağlamında gettolaşmadan kurtulma, politikanın böldüğünü yeniden birleştirme arzumuz var. Bir mekan, bir sözleşme anı arıyoruz. Fakat dizilerde Yeşilçam’ın sosyoloji üzerinden anlattığı şey, bu defa psikanalitik teori üzerinden anlatılıyor. Kemalist hiyerarşiler çağdaş-ilkel, ilerici-yobaz, öğretmen-imam tüm bu tartışmaları yeniden üretiyor. Özellikle Kızıl Goncalar’da dindarlar pasif ve alt sınıf, Meryem güçlü bir kadın ve anne figürü olmasına rağmen geri planda. 

Bir de bu diziler bence Anti-Huzur Sokağı anlatısı. Orada seküler kadınların tercih ettiği dindar erkekler varken, burada tam tersi şekilde anlatılar var. Nursema’da oldu, Meryem’de de öyle olacak, dindar kadınlar seküler erkeklere yöneliyorlar. Bu, yaşamın ritminin nerede olduğuna dair bir şey söylüyor. Diriliş Ertuğrul akımı dizilerde Kayı ve Dodurga boyları karşı karşı gelir ve Kayı Boyu Dodurga’yı egemenlik altına alır. Fakat bu dizilerde yine durum farklı. Burada aileler üzerinden tersi anlatım var. Dodurgalılar Kayılar’ın egemenliğine girmiyorlar. Bu örnek üzerinden de yine toplumsal ritmin yönü değişiyor gibi geliyor bana.”

- Advertisment -