Ana SayfaHaberlerGündemMuhafazakâr insan hakları savunucuları: “Ş. K. Fincancı her dönemde doğru bildiğini söyleyen,...

Muhafazakâr insan hakları savunucuları: “Ş. K. Fincancı her dönemde doğru bildiğini söyleyen, işkenceye karşı mücadele eden cesur bir kişilik”

Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya: “Mavi Marmara’dan döndükten sonra Adli Tıp’a gittiğimizde, siyonist rejimin yaptıklarının kayda alınması çabalarına şahitlik ettim. Tutuklanması, yaratılan tahammülsüz iklimin bir örneği...” MAZLUMDER Genel Başkanı Kaya Kartal: “Kesinlik bile içermeyen bir değerlendirmenin karşılığı cezai soruşturma ve tutuklama olmamalı…” Av. Halim Yılmaz: “Her dönemde doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, işkenceye karşı mücadele eden cesur bir kişilik. Tutuklanması hukuksuz.”

Türk Tabipleri Birliği (TBB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, bir Youtube kanalındaki programda TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiaları hakkındaki bir soru üzerine yaptığı yorum nedeniyle geçen hafta “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanmıştı.

1990’lı yıllardaki birçok davada işkence suçlarını ortaya çıkartan raporlar yazan, insan hakları savunucusu kimliğiyle de tanınan Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını, muhafazakâr görüşlü insan hakları savunucuları; MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, eski Mazlum-Der yöneticisi Av. Halim Yılmaz ve Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya ile konuştuk.

Rıdvan Kaya: “Adli Tıp’ta siyonist rejimin Mavi Marmara yolcularına yaptıklarını kayda almak için çabalayanlardandı”

Şebnem Korur Fincancı’nın sözleri üzerinden başlayan tartışmayı iki ayrı açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Nesnel temelleri güçlü olmayan, PKK ile ona yakın çevrelerin iddia ettiği TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ilgili, bunun araştırılması gerektiğiyle ilgili sözlerini doğru bulmam. Fakat sonuç itibariyle ‘kesinlikle böyledir, bunu yapanlar cezalandırılsın’ değil ‘bu konu araştırılmalıdır’ diyor.

Bu ‘dikkate alınmaması gereken bir iddia’, ‘gündeme getirilmemesi gereken bir iftira’ gibi şeyler denebilir ama sonuçta başkaları tarafından iddia edilmiş bir şey dillendirilmiştir. En fazla ‘yanlış bir tutum’ olarak görebiliriz.

Ancak sonrasında bir linç kampanyası başlatılmasını, devletin bütün organlarının harekete geçerek; hatta geçmişine de giderek bir hedef haline getirilmesini ve tutuklanmasını, yaratılan bu tahammülsüz iklimin bir örneği olarak görüyorum.

Dediğim gibi Şebnem Korur Fincancı’nın o açıklamasına katılmıyorum. Ancak geçmişi itibariyle baktığımız zaman; maalesef Türkiye gerçeğinin oldukça yoğun bir bölümünü oluşturan insan hakları ihlallerine, işkence ve benzeri kötü uygulamalara karşı koyduğu tavırların hep olumlu hatırlanması gerekiyor. En azından bu konularda hakkının teslim edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Geçmişte işkencenin çok daha yoğun ve yaygın yapıldığı, sistematik işkencenin olduğu dönemlerde Şebnem Hanım’ın çabalarına şahidim.

“Farklı fikirlere tahammül çıtası yükselmeli”

Ayrıca ben şahsen de Mavi Marmara’ya katılan birisi olarak, Mavi Marmara’dan döndükten sonra Adli Tıp’a gittiğimizde, kendisinin siyonist rejimin yaptıklarının kayda alınması ve yolcuların mağduriyetlerinin kayda geçirilmesi konusundaki çabalarına da bizzat şahitlik ettim.

Şebnem Korur Fincancı’nın hem hakkında oluşturulan linç kampanyasını, karalanmasını ve hedef gösterilmesini hem de çok rahatlıkla tutuksuz yargılanması da mümkünken, önce gözaltına alınması ve sonra tutuklanmasıyla devam eden soruşturma sürecini de hukuken yanlış buluyorum. İnsan hakları ihlali olarak görüyorum.

Bu olay Türkiye’nin biraz daha olağanlaşması, normalleşmesi, rahatsız edici de bulunsa farklı fikirlere tahammül çıtasının biraz daha yükselmesinin gerektiğini bir kere daha göstermiştir diye düşünüyorum.

Halim Yılmaz: “İnsan hakları konusunda çalışanlar işkencenin tespiti konusunda ondan çok şey öğrendi”

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı sadece Türkiye’nin değil, dünyanın tanımış adli tıp uzmanlarından biri. Aynı zamanda Türkiye’de insan hakları mücadelesi ve işkenceyle mücadelede en önde gelen isimlerden…

Her dönemde doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, işkenceye karşı mücadele eden cesur bir kişilik. İnsan hakları konusunda çalışanlar işkencenin tespiti konusunda ondan çok şey öğrenmiştir.

İşkence ve benzeri suçlara cezasızlık politikasının izlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Kolluk, yargı ve bürokrasi işkence suçunun üstünü örtmek için el birliği ile çalışır. Elinizde tıbbi rapor olsa bile, kamuoyuna yansıyan infial uyandırıcı görüntüler olmadıkça, failler hakkında ciddi bir soruşturma bile yapılmaz, dosya kapatılır.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yurtdışındayken, bir yayında kimyasal silah kullanılması iddiasının soruşturulması gerektiğine dair açıklaması nedeniyle açılan soruşturmada tutuklanması ilginç.

Önce medyada epeyce haberleştirildi, sonrasında da tutuklandı. Açıklaması infial uyandırsa da, bu şekilde tutuklanması hukuksuz. Çünkü toplumun genel anlayışına ve kabullere aykırı, sarsıcı da olsa, filanca konuda soruşturma yapmak gerekir demek, ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek bir açıklama.

Hukuksuz; çünkü isnat edilen suç, terör propagandası yapmak; yani, bu suçtan mahkûmiyet kararı verilse bile alacağı ceza bir yıl ve bu da ertelenecek. Kısacası, tutuklamayı gerektiren bir durum değil.

Kaya Kartal: “MAZLUMDER İstanbul Şubemizin 2005 yılında ödül verdiği bir isim”

Şebnem Korur Fincancı’nın söylediklerinde tutuklanmayı gerektirecek bir söz yok. Görüşüne katılırsınız katılmazsınız bu başka bir şey. Kesinlik bile içermeyen bir değerlendirmenin karşılığı cezai soruşturma ve tutuklama olmamalı.

Bütün meseleleri ceza yargılamasının konusu haline getirmek doğru değil. Bir açıklama rahatsızlık uyandırıyorsa tekzip ve tazminat gibi yollar var, onlara başvurursunuz, her meseleyi gözaltı ile tutuklama ile karşılayamazsınız.

İşkenceye karşı tutumu ve yürüttüğü mücadele için MAZLUMDER İstanbul Şubemizin de 2005 yılında ödül verdiği bir isim kendisi.

Özellikle Umut Davası, ki sanıklarına işkence yapıldığını söylemek için Adli Tıp raporlarına da gerek yoktu. İşkencenin dışarıdan çıplak gözle görülebileceği bir davaydı.

Adil yargılamadan bahsedilemeyecek; dönemin Başbakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın daha ifadesi bile alınmamış insanlar için ‘suçluları bulduk’ dediği bir davaydı. Kaldı ki o dönem ve öncesinde DGM dosyaları içerisinde işkence yapılmayan dosya yok gibiydi.

Şebnem Hanım’ın o davada verdiği rapor; sanıkların anlatımlarının işkence ihtimalini kuvvetlendirdiği, sanıkların işkence görüp görmediklerine ilişkin detaylı bir rapor alınması gerektiği yönünde bir rapordu. Gayreti bu yönde oldu.

Şebnem Hanım, işkenceye karşı mücadelede Adli Tıpçı kimliğiyle teknik bir noktada ortaya koyduğu çalışmalarla ve bu konudaki ilkeli duruşuyla çok önemli bir misyon icra etti, ödül de bu bağlamda, genel olarak işkence konusundaki sonuç alıcı çabalarından dolayı verildi.

Ayrıca işkence karşıtlığı, AK Parti’nin de kendini konumlandırdığı bir pozisyon. AK Parti’nin kitlelerden destek alarak iktidar olmasını sağlayan vaatleri arasında “işkenceyi sıfırlama” da vardı.

O tarihlerde Türkiye’de işkence olduğu gerçeği, gizli saklı bir konu da değildi. Partilerin bitirmeyi seçim vaadi olarak sunabileceği kadar açık bir şeydi.

- Advertisment -