Saadet Partisi Adıyaman İl Başkanı Haşim Asnuk, Kahramanmaraş merkezli iki depremin ardından Adıyaman’da yaşanılanları Serbestiyet’e anlattı.
“İkinci depremde biz devletin enkazı altında kaldık”
“Belki de 100 yılda bir ya da 1000 yılda bir yaşanacak bir musibete denk geldik. Dünyanın birçok yerinde birçok felaketler yaşanıyor. Birçok şeyi görüyorduk, duyuyorduk ama insan bu büyüklükte bir felaketi yaşamayınca görmeyince içinde olmayınca depremin ne olduğunu enkazın. Ne olduğunu, göçüğün ne olduğunu, insani yardımın ne olduğunu, kriz yönetiminin olduğunu, insan hakikaten anlayamıyor. Biz Adıyaman Saadet Partisi İl Başkanlığı olarak ilk iki gün kendi çabalarımızla ulaşabildiğimiz eş dost akrabalarımız kimler varsa. Mahallelerimiz, komşularımız yetişebildiğimiz kimler varsa onlara ulaşmaya çalıştık. Maalesef ilk günkü yani 04.17’de yaşanılan depremde birçok insanımız enkaz altında kaldı. Öğlen yaşanılan ikinci depremde ise biz devletin enkazı altında kaldık. Bu gerçek bir hakikat. Adıyaman halkı sahipsiz bırakıldı. Adeta kaderine terk edildi.”
“Havalimanı açıktı, buraya yardımlar neden geç geldi?”
“Bizim aldığımız edindiğimiz bilgi Adıyaman havalimanı ilk günden beri tahrip görmeyen binalardan havalimanlarından biriydi. Diğer illerde yaşanan depremlerden dolayı birçok ilin havalimanı kapalıydı. Havalimanı açık olduğu halde buraya yardımlar, buraya arama kurtarma ekipleri üçüncü gün niye gelmeye başladı? İlk iki gün insanımız neden Aç susuz bırakıldı? Yani biz öyle sahneler gördük ki yani bunları cümlelerle anlatmak, bunları hissettirmek, duygularımızı aktarabilmek çok zor. Üçüncü güne kadar cesetler beton altında kaldı. İçeride evladı olan babalar dışarıda feryat ediyordu. İçeride olan evlatlar feryat ediyordu. Yani böyle kıyamet sahnelerini aratacak sahneler yaşadık maalesef.”
“Eğer böyle söylemişse bu bir faciadır”
“Vali beyle ilgili şunu söyleyebilirim, şimdi burada biliyorsunuz şehir merkezinde hala elektrik yok. Şehrin üst kısımlarında düşük katlı alanlarda, mahallelerde elektrik kısmen verildi. Biz hâlâ televizyon izleyemedik, sosyal medyayı takip edemedik. Burada telefon şebekeleri de çok problemli. Ama bize şöyle bir bilgi geldi. Vali Bey’in ilk gün sabah Ankara’da ki yetkililere bir bilgilendirme yaptığını, şehirde yaklaşık 1.100 tane binanın yıkıldığı ya da 100 hasarlı binanın olduğunu söylediğine dair. Eğer böyle bir şey söylemişse bu bir faciadır. Vali konutuyla vali hükümet binası karşı karşıya bir ana cadde üzerine aralarında 50 metre mesafesi olan bir alan. Vali bey konuttan çıkıp hükümet binasının dördüncü katına çıkmış olsaydı, eğer böyle bir şey söylemişse o dördüncü kattan insan gözü ile kilometre alandaki binaların yıkılıp yapılmadığını seçebilirdi. Ben o alanda 300 tane apartmanın yıkıldığını sayabilirim. Bir Adıyamanlı olarak eğer böyle bir şey söylemişse bu gerçekten belki de devletin ilk gününden itibaren yönünü bu tarafa değil de diğer şehirlere çevrilmesine sebep olmuştur. Elbette ki burada amaç acı yarıştırmak değil, biz daha mağduruz. Biz daha çok enkaz altındayızdan ziyade eğer bir hakikat varsa burada kimseyi suçlamadan bu hakikati de söylememiz lazım.”
“Allah’a mı hesap soracağız”
“Biliyorsunuz Yakup Bey AK Parti milletvekiliydi, Allah rahmet eylesin. Ailesinin büyük bir kısmını sülalesinin büyük bir kısmını enkaz altında kaybettik. Kendisiyle beraber. Bahsedilen Yakup bey’in bulunduğu apartmanla valilik aynı cadde üzerinde aralarında belki çaprazlama 300 metre ya da 400 metre bir mesafe vardı. Devletin olmadığının aslında devletin geç geldiğinin göstergesi tablosu adına bu söylenebilir. Yakup beyin cesedine ikinci günü gecesi ulaşılabildi. Yani böyle acı bir gerçeklik var. Yani bırakın arka mahallelerde. Çünkü şehirde bizim ulaşamadığımız birçok göçük yollar kapalıydı diye ulaşamadı. Bugün itibariyle hala çıkan cesetler var. Arama kurtarma belki halen devam ediyor. Birçok mahalleye biz giremedik. Yani bu bunu söylerken biz kimseyi suçlamıyoruz. Sadece Adıyaman’ın neden sahipsiz bırakıldığını soruyoruz. Adıyaman’daki mezarlıklara bir gitsin AK Partili yetkililer oradan yükselen feryatları bir dinlesinler bakalım. Adıyaman’ı sahipsiz bıraktıklarını anlayacaklardır. Hepimiz cenazelerimizi, taziyelerimizi bıraktık. Acımızı yaşayacağız ama bu şehri kaldırdıktan sonra onların derhal sahaya inip. Planlanmış ziyaretlerden ziyade birebir insanlara mahallelere inmesi lazım. Yani sosyal medyada paylaşıyorlar. Şurayı ziyaret orayı ziyaret ediyoruz diyorlar. Ben bunların gerçekçi görmüyorum. Yani gerçek ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmaları lazım. Yani taziyelerini cenazelerini bırakıp artık bu insanlara dönmeleri lazım. Bakınız bu saatten sonra insanlar şunun farkında enkazlardan cesetlerinin çıkacağının ve bu cesetleri bu cenazeleri kimsenin geri getiremeyeceğinin farkında ama insanlar şehrin yöneticilerinin, kanaat önderlerinin, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcilerinin bir şekilde yanlarında olmasını istiyorlar. Yani bizim bu saatten sonra bu insanlara parti temsilcilerinin, il başkanlarının, milletvekillerinin şehri yönetenlerin insanlara umut olması gerekiyor. Çünkü üçüncü, dördüncü beşinci gününde şöyle sahnelerle karşılaştık, gencecik insanlarımız göçük önünde ya annesi içerde ya akrabası içerde bir şekilde ulaşmaya çalışıyor şu feryatları yükseltiyorlardı. “Keşke bir deprem daha olsa da biz de altında kalsaydık”. Yani bu sahipsizliği zaten fotoğrafı değil midir? Bu sahipsizliğin olduğunun göstergesi değil midir? Ve yine söylüyorum, ben bunları söylerken kimseyi suçlamıyorum ama ortada bir ihmal varsa bunları da dile getirmek zorundayız biz. Çünkü bu yaşanılan musibetten bizim ders çıkarmamız lazım. Bir hanımefendi kardeşimiz sağlıkçı herhalde sosyal medyadan, canlı yayında bir şeyler ifade edilmiş herhalde hakkında soruşturma başlatılmış. Bu mudur? Yani ciğeri yanan bir insana siz direkt soruşturma mı başlatacaksınız? Benim evim yıkıldı. Ben benim evim yıkıldı demeyecek miyim? Yani bunun suçlusunu aramayacak mıyım? Kime, Allah’a mı dava açacağız, Allah’a mı hesap soracağız? Elbette ki bizi yöneten şehirdeki insanlara hesap soracağız. Yani binlerce insanın ölümüne neden sebep olundu? Yani eğer evlerimiz dayanıklı değilse niye evlerimizde kalmamıza müsaade edildi? Elbette ki biz bunları konuşacağız. Bunları söyleyeceğiz. Daha ilerisine gideceğiz ama bugün daha çok insanlara ulaşmaya çalışıyoruz. Bu gün daha çok insanlara bir bardak su, bir ekmek nasıl ulaştırırız? Akıl sağlıklarını nasıl koruruz? Nasıl ümit oluruz? Bunun derdine düşmüşüz.”