Ana SayfaHaberler“Son üç yılda 10 bini milyoner, 23 bin girişimci ve iş insanı...

“Son üç yılda 10 bini milyoner, 23 bin girişimci ve iş insanı Türkiye’yi terk etti”

AGOS’tan Ferda Balancar, ‘Onlar Göçtü Buradan: Türkiye’nin Yeni Göç Nesli’ başlıklı kitabı üzerine araştırmacı yazar Evrim Kuran’la konuştu. Kuran’ın verdiği rakamlar çok çarpıcı: “Türkiye'den yurtdışına göç eden kişi sayısı üç yılda yüzde 97 arttı. 2016'da 69.326 kişi olan yurtdışına giden T.C. vatandaşı sayısı 2018'de 136.740 kişiye yükseldi. 2012 yılında yurtdışına giden doktor sayısı yalnızca 59 iken, 2019'da 1.042'ye ulaştı.”

Öncelikle bu araştırmanın serüveninden başlayalım. Aslında profesyonel olarak bu tür araştırmalara hiç de yabancı değilsiniz. Kişisel olarak böyle bir araştırma yapmaya sizi iten nedenler nelerdir?

Ben bir kuşak araştırmacısıyım. Yıllardır pek çok gençlik araştırması yapmaktayım. Son yıllarda özellikle genç kuşağın ülkeden ayrılma motivasyonunun arttığına dair gözlemlerim vardı. Özellikle iki yıl önce yayınlanan önceki kitabım ‘Z: Bir Kuşağı Anlamak’a konu olan araştırmalarda bu daha da belirginleşmişti ve üçüncü kitapta yeni nesil göç araştırmasına girişmemiz kaçınılmaz oldu. Bu kitaba konu olan araştırma 2020 Şubat – Temmuz döneminde 9 bölge, 118 ülke, 728 kentte yaşayan 3.253 göçmenle gerçekleşti. Bir göçmen ve bir jenerasyon araştırmacısı olarak çıktığım bu yolculukta yüzlerce farklı hikâyeyi doğrudan dinleme fırsatım oldu. Kitabı araştırma-anlatı biçimine oturtmam bu sebeple daha anlamlı ve daha kolay oldu.

Kendim de bir göçmenim ve yeni nesil göçmen bir çocuğa anneyim. Kendimi ilk günden beri göçtüğüm ülkeye ait hissedemedim. Bir yandan işlerim sebebiyle Türkiye’ye çok sık seyahat ediyordum; diğer yandan da Kanada’ya uyumlanmaya gayret ediyordum. Bir süre sonra uyumlanma çabasını bıraktım. Benim hikâyemi en iyi anlatan Frida Kahlo’nun ‘Elbisem Orada Asılı’ (My Dress Hangs There) isimli tablosudur. Frida Kahlo bu eserinde bir dönem yaşadığı ABD ve anayurdu Meksika arasında bölünmüş hayatını anlatır. Kilise camındaki dolar işareti, bir yanda kupa bir yanda tuvalet, her şeyin kullanılıp çöpe atılması, sağ planda fabrikaların sembolize ettiği sanayileşme, sol planda bina yanarken şık giysiler içinde pencerede bir kadın… Tüm bunların ortasında ise Frida’nın yerel ‘tehuana’ elbisesi… Frida’nın sadece elbisesi orada asılıdır; oysa kalbi Meksika’dadır. Tıpkı benim de sadece elbisemin Kanada’da asılı olduğu gibi…

Göç edenlere Türkiye’de en çok neyi özlediklerini sorduğumuzda yüzde 43,5’i “Ailemi ve akrabalarımı” yanıtını verdi. Yani hem fiziksel hem de duygusal bağlamda yaşanan bu bağlantı eksikliği, göçmenin en temel sorunu. Kendini tanımlama ve aidiyet konusu da önemli bir mesele. Kendilerini ne gurbetçi ne de göçmen olarak tanımlıyorlar. Kendi içlerinde ‘Ben kimim, nereliyim, evim neresi’ sorularının cevaplarını arıyorlar. Birçoğu ‘yurtsuzluk’ diye tarif ediyor bu durumu. Bir de bir yandan yeni ülkeye uyumlanmaya çalışırken diğer yandan da anayurtta etiketlenen kişidir göçmen. Kalıp mücadele edemedi diye yaftalanmak sıkıntı yaratıyor yeni nesil göçmende. Bu kitaba konu olan araştırmayı yapma sebeplerimden biri buydu. Gitmeyi yüceltmek, kalmayı değersizleştirmek ya da tam tersi yanlılıklarla meseleye bakmanın doğru olmadığını anlatmaya çalıştım. İsterim ki kitaptaki bulgular göçmen dostlarıma yalnız olmadıklarını hatırlatsın, göçmeyi düşünenleri sübjektif yargılarla değil gerçeklerle buluştursun.

Kitabınıza adını veren ‘Türkiye’nin Yeni Göç Nesli’ni nasıl tanımlarsınız? Daha önceki ‘göç nesilleri’nden bu yeni göçmenleri ayıran özellikler nelerdir?

Son yıllarda araştırmacı bakışımla gördüğüm bir fotoğraf vardı. Türkiye’den dünyanın dört yanına ciddi bir yetenek göçü eğilimi izliyordum ve bu ülkenin verdiği önceki dönem göçlerine benzemiyordu. Bugünün Türkiye’sinde yeni nesil bir göç hareketi yaşanıyor. Ne yazık ki Türkiye’nin yeni nesil göçmenlerinin yaşları giderek düşmekte ve yine ne yazık ki Türkiye’nin yeni nesil göçmenlerinin yetkinlikleri giderek yükselmekte.

Son üç yılda 10 bin milyoner ile 13 bin girişimci ve iş insanı olmak üzere 23 bin kişi Türkiye’yi terk etti. Türkiye’den yurtdışına göç eden kişi sayısı da üç yılda yüzde 97 arttı. 2016’da 69.326 kişi olan yurtdışına giden T.C. vatandaşı sayısı 2018’de 136.740 kişiye yükseldi. UNESCO verilerine göre, Türkiye’den her yıl 50 bin öğrenci yurtdışına okumaya gidiyor. 2012 yılında yurtdışına giden doktor sayısı yalnızca 59 iken, 2019’da 1.042’ye ulaştı. Geçen yıl pandemiye rağmen Türk Tabipleri Birliği’nden belge isteyen hekim sayısı 931’e ulaştı. Yine, ne yazık ki Türkiye’nin 20 OECD ülkesine beyin göçünden ötürü kaybının en az 220 milyar dolar olduğu öngörülüyor. 

Türkiye’de zaman zaman gündeme gelen “göçü tersine çevirme”, “nitelikli işgücünü ülkeye geri getirme” konusunda bu araştırma ışığında neler önerirsiniz?   

Beyin göçü dediğimiz mesele bir entelektüel sermaye erozyonudur. Entelektüel sermaye, bağımsız düşünen yaratıcı zihinlerle büyür ve gelişir.

Beyin göçü yaratıcılığı destekleyerek, sadakati değil liyakati alkışlayarak, keşif ve tasarım gücü olan insanlara ihtiyaçları olan özgür ortamı sunarak ve bütün bunların sunulabileceği en temel bağlam olan eğitimi siyasetin gölgesinden kurtararak büyük ölçüde engellenebilir. Çok sevdiğim çağdaş filozof Alain Deneault “vasat oyunbozanlık etmez” diyor. Yani vasat kısa dönemli çıkarlara hizmet eder ve vasatlığın bedeli toplumun tüm kurumlarının kaçınılmaz olarak yozlaşmasıdır. Bu vasatlaşmaya dur denmeli. Bunun en önemli adımı da nepotizmle yani kayırmacılıkla mücadele. Nepotizmle mücadele, ülkemizin her kurumunda yetenek yönetiminin en büyük mücadele alanı. Bunun için sağlam bir toplumsal yapıya ihtiyacımız var. Mücadelenin en önemli aracı da kamudan özel sektöre tüm kurumlarda meritokrasi (liyakat sistemi), performans ve etik anlayışına uygun objektif ölçüler getirmektir.

Kitabınızı henüz okumamış olan okurlar için ‘dijital göçmenlik’ ve ‘sanal göç’ kavramlarını açar mısınız?

Sanıyoruz ki göç sadece fiziksel bir kavram. Ülkenin fiziksel sınırları içinde kaldığı halde zihinsel olarak çoktan göçmüş milyonlar olduğunu düşünüyorum. Üstelik, bugün artık göçmenlik salt coğrafi göç ile tanımlanabilir bir kavram değil. Göçün artık sadece fiziki mekânla sınırlı olmadığı, sınırların artık sadece ulus devlet tarafından çizilmediği bugünün dünyasında mevcut ‘dijital göçmenlik’ tanımının da ötesine geçilmiş ve göçe yeni bir boyut eklenmiş durumda. Buna da ‘sanal göç’ diyoruz.

Son 20 yılda hayatımızda yer eden dijital göçmenlik kavramına henüz aşina olmaya başlamışken, pandemi çalışma dünyasında paradigmaları hızla değiştirdi. Göçmenlik dünyasında da… Pandeminin hızlandırdığı dijitalleşme süreci yeni kavramlar, yeni meslekler, yeni çalışma yöntemleri ve yeni sektörler için ilham olurken, yeni bir göçmenlik biçimini de hayatımıza soktu. Özellikle bilişim alanında istihdam edilen ve ofis dışında herhangi bir yerde çalışma olasılıkları artan dijital çalışanlara ilgi arttı. Artık bireyler anayurtlarından ve ülkelerindeki çalışma ortamlarından bir uçağa binmeden göç edebiliyorlar. Dijital sektörlerde çalışan sanal göçmenlere Almanya’dan Norveç’e, Bermuda’dan Çekya’ya dünyanın pek çok farklı ülkesinde çalışma vizeleri veriliyor. Dijital göçmen vizesi bir yandan da kişilere ‘freelance’ çalıştıkları pandemi döneminde farklı ülkelere seyahat etme imkânı sunuyor. Gerçek dünyadan sanal dünyaya geçiş, artık dijital çağın yeni göç türü. Bu yeni biçim kuşkusuz ki yepyeni kültürel kodları ve uyumlanmaya dair yepyeni meydan okuyuşları da beraberinde getirmekte.

Araştırmanızda son yıllarda yurtdışına göç etmiş Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani gibi azınlık toplumlarından kimselerle görüştünüz mü? Görüştünüz ise bu kişilerin göç etme nedenleri nelerdir?

Evet, içlerinde gayrimüslim azınlıklar da vardı ancak göç etme sebepleri diğerlerinden ayrışmadı. Göçme sebepleri dini, ırkı ne olursa olsun farklı değil. Ekonomik sebepler gitmeleri için ve sosyal sebepler de kalmaları için motivasyon.

- Advertisment -