Ana SayfaRÖPORTAJAli Bayramoğlu: “Bizim çatışmalarımız iç çatışmalardı, yabancı düşmanlığı gelenekte olmayan bir yeni...

Ali Bayramoğlu: “Bizim çatışmalarımız iç çatışmalardı, yabancı düşmanlığı gelenekte olmayan bir yeni faktör”

Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: “Son gelişmeler açıkçası, yeni bir faktör aklımıza getiriyor. Bu faktör, Osmanlı geleneğinde olmayan bir yabancı düşmanlığı faktörüdür. Osmanlı İmparatorluğu'nda birinci teba unsuru olmak için farklı etnik kökenlere sahip olmak sorun değildi. İslam yeterliydi. Dolayısıyla ne siyah karşıtlığı ne de yabancı düşmanlığı geleneği vardı. Bizim çatışmalarımız iç çatışmalardı. Alevi-Sünni veya gayrimüslim-müslim gerginlikleri söz konusuydu. Dışarıdan gelen topluluklara karşı reaktif bir politik tutumun belirginleşmeye başladığını yeni görüyoruz.”

İZLEMEK İÇİN:


Ali Bey, siz de takip etmişsinizdir. Birkaç gündür gündemde Kayseri’deki bir takım olaylar var. Ve olaylar neticesinde Suriyelilere ait bazı ev, dükkan ve arabalar saldırıya uğradı, yakıldı, ters çevrildi. Önce şunu sorayım, siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha sonrasında isterseniz bunun Türkiye’deki milliyetçi siyasetle olan bağlantılarıyla konuşalım.


Vahim olduğunu düşünüyorum, herkes gibi. Bir topluluğun başka bir topluluğa, kim olursa olsun, etnik güdülerle saldırması, herhangi tekil bir asayiş olayından bütün bir topluluğu hedeflemesi bir yabancı düşmanlığı göstergesidir. Bu, şiddet içerdiği oranda ırkçılığa kadar giden tipik bir reaksiyondur. Bu reaksiyonu Türkiye birçok kez yaşadı. Daha önce Kürtlere yönelik yaşandı. Özellikle İmralı civarında, oraya giden bazı partililer Öcalan için bir protesto yapmaya veya talepte bulunmaya gittiklerinde bu tür hadiseler yaşandı. Daha önce Suriyelilere yönelik de bu tür gelişmeler oldu. Fakat Kayseri’deki olay çok vahim bir seviye. Saldırganların, düşmanlıklarını net olarak ifade edildiği bir seviye.

Şimdi melese bu bir hadiseden ibaret değil. Bu, Türkiye’nin son dönemlerde gerek siyasi partilerin gerek toplumsal iklimin üretmiş olduğu yabancıları dışlama, milli sınırlarını koruma duygusuyla ilgili bir şey. Milliyetçilikle bunun ilişkisi var mı? Elbette var. Hiç şüphe yok. Milliyetçilik birçok şey demek. Malum, milliyetçiliği üniversitelerde Fransız Devrimi ile birlikte egemenliği milletin aristokrasinin elinden alması olarak tanımlarız ve milliyetçilik, millet merkezli bir egemenlik fikrinin önce Fransa’da, sonra Napolyon üzerinden bütün Avrupa’da yayılmasıyla ilgilidir. Sanayi Devrimi ile iç içe girmiştir. Ayrıca çeşitli emperyal yapılarda, yani çok milletli topluluklarda, Rusya gibi, Osmanlı İmparatorluğu gibi, bu milliyetçiliğin farklı etnik grupların ayrılma eğilimlerine yol açtığını, milletler arası çatışma halini ifade ettiğini de biliyoruz. Daha sonraki dönemlerde baktığımız zaman milliyetçilik, bir milletin diğerleri karşısında üstünlüğünü vurgular oldu. Sadece bu vurguyu yapmakla kalmadı, tarihin milletler arasındaki savaştan oluştuğunu, tarihin ana dinamiğinin bu olduğunu söylemeye başladı. Türkiye’de MHP gibi ve onun etrafındaki aşırı milliyetçi akımlarının esas bakışı da budur. Millet esaslı, Türklük esaslı, saf toplum talep eden, disiplinli bir toplum üzerinden devleti kutsayan, devlet ve Türklük arasında ilişki kurarak tarihin içinde Türk milletinin mücadelesini devletin gücüyle tanımlayan bir ideolojidir.

Milliyetçiliğin, milli duygu merkezli davranışın soft boyutları da var. Mesela maç seyrediyoruz, değil mi? Bir futbol maçı seyrettiğimiz zaman, milli duyguların harekete geçtiği, milli gurur ve aidiyet hislerinin yoğunlaştığı anlar yaşarız. Bu da bir tür milliyetçilik diyebiliriz.

Son gelişmeler açıkçası, yeni bir faktör aklımıza getiriyor. Bu faktör, Osmanlı geleneğinde olmayan bir yabancı düşmanlığı faktörüdür. Osmanlı İmparatorluğu’nda birinci teba unsuru olmak için farklı etnik kökenlere sahip olmak sorun değildi. İslam yeterliydi. Dolayısıyla ne siyah karşıtlığı ne de yabancı düşmanlığı geleneği vardı. Bizim çatışmalarımız iç çatışmalardır. Alevi-Sünni veya gayrimüslim-müslim gerginlikleri söz konudur. Dışarıdan gelen topluluklara karşı reaktif bir politik tutumun belirginleşmeye başladığını yeni görüyoruz.”

Tabii bunun birçok nedeni var. İlk nedeni mülteci krizi. İkincisi ekonomik kriz. Üçüncüsü ise, bunların birbiriyle ilişkili olduğuna dair doğru olmayan bir kanaat. “İş bulamıyorum çünkü Suriyeliler işimi alıyor, hastaneye gidemiyorum çünkü onlar gidiyor” gibi yanlış inanışlar var. İstatistiklere ve ciddi çalışmalara baktığımız zaman durum böyle değil.

Bu kurulan bağlar, kriz hali, işsizlik hali ve artan kalabalıkların yarattığı tepkisel durum siyasi partiler tarafından kullanıldı.. Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi ve DEVA gibi partiler dışında mülteci sorununa büyük bir sorun olarak bakılan bir tablo vardı.

Bütün anketlerde Türkiye’nin en önemli sorunu nedir sorusunda mülteciler, göçmenler cevabı yüksek bir oranda karşımıza çıkardı. Bu da Türkiye’de yeni bir milliyetçilik tipinin büyüdüğünü ve yayıldığını gösteriyor. Bu düşünce, sınıflar arası bir fark gözetmeden yayılıyor. “Arapların burada ne işi var” fikrini en yüksek gelir gruplarında da görebilirsiniz, en alt gelir gruplarında da. Kayseri olaylarından sonra kullanılan şiddete destek veren orta sınıf açıklamaları karşımıza çıkıyor. “Bu gitsinler, burada olmasınlar, kahrolsunlar” duygusunun yaygınlığı, milli duyguların ve milliyetçilik halinin artan bir unsur olmaya başladığını gösteriyor. Bu, bugünkü siyasi iktidarın terkibinde de var.

Kayseri olaylarının olması, yarın başka bir yerde benzer bir olayın çıkma ihtimali, Suriye’deki karşılıklı tepkiler, Türkiye’nin yeni tanıştığı milliyetçiliğin sevimsiz ve riskli yönlerini ortaya koyuyor. Bütün siyasi partilerin, entelektüellerin, basının bunu haber yaparken mesafe ve tedbir talep eden bir biçimde yaklaşması lazım.

Bu milliyetçilik yükselişinin yeteri kadar fark edilmediğini sanıyorum. Türkiye’de insanlar milliyetçilik deyince sadece MHP milliyetçiliğini anlıyorlar. Halbuki sorun bu değil. Anlattığım bütün bu mekanizmalar toplumda milliyetçi reaksiyonları besliyor. Bir son örnekle kapayalım. Bir futbolcu, maçta bozkurt işareti yaptığı için iki maç ceza aldı. Bozkurt bir Türk efsanesidir, evet. Ama aynı zamanda bir siyasi partinin sembolüdür. Bu sembollerin yayılması bu tür karşılaşmalarda vesile olarak karşımıza çıkıyor. Bu konularda çok dikkatli davranmamız lazım ama davranır mıyız, emin değilim.

- Advertisment -