Ana SayfaAli Bayramoğlu'yla Bugünler“Altılı Masa’daki liderlerin karar mekanizmalarında olması eşyanın tabiatına uygun”

“Altılı Masa’daki liderlerin karar mekanizmalarında olması eşyanın tabiatına uygun”

“Bu bir iktidar paylaşımı ve böyle bir çerçeve de doğal olarak bir iktidar işleyişi gerektirir. Bu paylaşımı eğer keskin bir paylaşım olarak düşünürseniz, yani bir yetkiyi, bir bakanlığı, bir partiye verdik, o bildiğini yapar derseniz, evet bu bir vesayete, bir vekalete dönüşebilir. Ama burada işin özünün o olmadığını, en azından şu ana kadar yapılan hazırlıklardan biliyoruz.”

Programın tamamını Serbest TV’de izlemek için:

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “Cumhurbaşkanı adayımız, altı liderin onayını almadan kritik konularda karar alamayacak” dedi. Bu, çeşitli kesimler tarafından ‘vesayet’ olarak tanımlandı ve eleştirildi. İlk önce şunu sorayım. Siz bu vesayet eleştirilerine katılıyor musunuz?

Hayır, katılmıyorum. Çünkü eşyanın tabiatına uygun olan şey budur. Altı tane siyasi parti var. Bunların büyüklükleri, küçüklükleri, oy miktarları bir kenara, temsil ettikleri eğilimler olarak kabul ettikleri bir eşitlik var ve bir araya gelerek Türkiye’nin farklı eğilimlerden gelen muhalif duygularını ya da muhalif arayışlarını temsil etmek, iktidarı değiştirmek istiyorlar. Bu bir iktidar paylaşımı ve böyle bir çerçeve de doğal olarak bir iktidar işleyişi gerektirir. Bu paylaşımı eğer keskin bir paylaşım olarak düşünürseniz, yani bir yetkiyi, bir bakanlığı, bir partiye verdik, o bildiğini yapar derseniz evet bu bir vesayete, bir vekalete dönüşebilir. Ama burada işin özünün o olmadığını, en azından şu ana kadar yapılan hazırlıklardan biliyoruz. Ortak bir siyasi programı, dili, metodu ve hatta takvimi üretmek ve bunu uygulamak istikametine sahip liderlerin rol paylaşımı kadar, yetki katılımı kadar doğal bir talepleri ya da doğal bir durumları olmaz.

Bununla birlikte şöyle bir sorunun da altını çizmek lazım tabii: Bu durumla, bu işleyişle anayasanın öngördüğü işleyiş arasında bir uçurum var. Anayasa bir kişiye veriyor yetkiyi. Buna karşılık Altılı Masa Cumhurbaşkanlığı sistemini kolektif bir karar süreciyle yürütmek istiyor. Bu anayasal olarak nasıl uyarlanacaktır, bir soru işareti. İkincisi tabii şu var: Burada ortak kararlar ya da kritik noktalarda verilecek kararlarda ortak görüşmeler, istişareler hangi çerçevede yapılacaktır? Asıl mesele budur. Bunun tartışılması gerekir. Parti genel başkanları düzeyinde bu olursa elbette sorun olacaktır ama Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi bu parti genel başkanları, cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarına otururlarsa ve idari bir kararla -ki Cumhurbaşkanı şimdi bunları yapabiliyor malum- bazı idari düzenleme kararnameleri çıkararak, bir konsey, bir yapı ve kurul kurularak bunu kurumsallaştırır ve bir anayasal çerçeveye oturturlarsa burada hiçbir sorun olacağını sanmıyorum. Teorik olarak bu tartışmalar biraz itiş kakış tartışmaları gibi geliyor. Yani vesayet olsun isteyenler ya da bu işin yürümeyeceğini ileri sürenler ya da Altılı Masa’nın içinde şimdi kim başkan olacak, nasıl başkan olacak, onu nasıl belirleyeceğiz, yetki paylaşımını nasıl yapacağız diyenler ve bu konular etrafında biraz karından konuşmalar var.

Davutoğlu’nu gördüğüm kadarıyla bu tür bir açıklama yapmaya iten gazeteci sorusu. Kendi kendine böyle bir açıklama yapmış değil. Tabii bu şekilde ifade etmeyebilirdi. Daha sonra düzeltti, ‘Ben ilkesel olarak bir paylaşımdan bahsettim. Kurumsal olarak böyle bir anlaşmadan değil’ diye. Kendisine de kendi modeli etrafında -çünkü CHP’de böyle bir model öneriyor- Kılıçdaroğlu da destek verdi. Ama bu önemli bir konu. Yani vesayet konusu değil ama mevcut anayasal düzende siyasi iktidar değiştiği, bir aday, -bu Kılıçdaroğlu olur, bir başkası olur- iktidara geldiği takdirde onunla birlikte diğer kurucu unsurların yani altı veya beş genel başkanın karar süreçlerinde nasıl yer alacağı önemli. Oraya siz dışarıdan bir adamı koyup, ‘kararı biz vereceğiz. Sen uygulayacaksın’ diye bir mekanizmayı hayal edenler de doğru düşünmüyorlar. Çünkü öyle bir cumhurbaşkanlığı adaylığını da muhtemelen kimse kabul etmez.

Peki sizce bu işin ideali nedir? Nasıl bir sistem kurulabilir?

Bunu bir iki kere yazdım. Düşündüğüm şey şu; madem parlamenter ruha geri dönmek isteniyor ve farklılıklar arasında bir etkileşimle, bir koalisyon ruhu üretilmek isteniyor. Bu durumda yapılması gereken, mevcut siyasal sistemin bize sunduğu kişileşmiş iktidar formülünün dışına çıkmaktır. Elbette mecbursunuz bir aday göstermeye ama bu adayı açıklarken, diğerlerini de cumhurbaşkanı yardımcısı şeklinde açıklayarak bir kadro hareketi olarak sahaya çıkmalarının en doğrusu olduğunu düşünüyorum.

Yapılması gereken ikinci husus şu; bazı çok temel konular var. Siyaset, cari işlerin yürütülmesinden ibaret değildir. Aniden büyük sorunlarla, atılması gereken adımlarla karşı karşıya kalırsınız. Burada işlerliği hızlandıracak bir mekanizma da üretmeleri gerekir. Bu yarın öbür gün dış politika konusunda olabilir, Kıbrıs konusunda olabilir, ya da Irak, Suriye konusunda olabilir. Dolayısıyla bir paylaşımdan çok bir birlikte çalışma metodunun da hızlı bir şekilde üretilmesi gerekir.

İdeali budur. Yani idealin iki aşaması var. Birincisi halkın önüne nasıl çıkacaksınız? Bu tek aday meselesini bence böyle bir takdirle aşmak pekâlâ mümkün. Yani ekonomik konular söz konusu olduğu zaman zaten Ali Babacan’ın daha çok müdahil olacağını biliyoruz ya da Avrupa Birliği, dış politika konuları olduğu zaman daha çok Davutoğlu’nun müdahil olacağını biliyoruz. Bakanlıklar konusunda Cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları süpervizör olarak çalışmalı ve çok iyi bir koordinasyon mekanizması kurulmalı. Bu da ikinci aşamadır..

Peki bu ikinci aşama yani bakanların seçimi mevzusuna, seçimden sonra mı yoksa önce mi girilmeli? Çünkü şimdiden konuşuluyor. Bazı bakanlıklarda pazarlıklar yapılıyor diye medyaya yansıyor.

Daha muhtemelen sonra girilecektir. Seçimden önce böyle bir şeye girilmesi hiç gerçekçi değil. Dolayısıyla bu işleyiş mekanizması yani iktidarın işleyiş mekanizması seçimlerin öncesinde yapılmak zorunda ama hangi bakanlığı kim almalı, çok pratik bir tartışma. İsimlere girmenin bir anlamı yok. İlkeler önemlidir, prensipler önemlidir. Bunlara bakmak lazım. Çünkü çok ses Türkiye’de malum karar almayı bazen zora sokar ve buradan tıkanıklıklar çıkar. Yarın dokuz yüz tane üst düzey bürokrat atanacak. Anayasa bunu emrediyor başkan değişirse. Şimdi bunlar kim olacak? Bunların hazırlıklarının yapılması lazım, bunlarla ilgili istişarelerin götürülmesi lazım ki iktidar oluştuğu anda bir dizi tıkanıklık, bir dizi gerginlik başlamasın.

Fakat az önce sizin belirttiğiniz gibi ekonomi deyince akla Babacan geliyorsa, dışişleri deyince Davutoğlu geliyorsa içişleri, adalet deyince de İYİ Parti geliyor, daha doğrusu kulislerde hep o partiden isimlerin adı geçiyor. Bu durum HDP seçmeninde ve HDP’nin kendi adayını çıkartıp çıkartmaması, ortak adayı destekleyip desteklememesi tutumunda nasıl bir etki yaratır?


Büyük reformlar, yerel yönetimler reformu vesaire bunlar herhalde bir tek bakanlığın çerçevesinde değil tüm başkan yardımcılarıyla birlikte ele alınması gereken konular. Yine de İYİ Parti’nin ben Kürt bölgesine yönelik demokratikleşme adımlarında büyük ilkesel sorunlar çıkaracağını sanmıyorum. Temsil konusunda, HDP konusunda, Türk milliyetçiliğinin anti-Kürt ya da Kürt hareketini terörist gören vurgusu konusunda bunlar hep öne çıkıyor ama dikkat edecek olursan İYİ Parti’de paradokslar var. Hem hukuk devletiyle ilgili en ileri lafları edebilen bir genel başkanları var hem de söz konusu Kürtler olunca, son derece tutuk, geride duran bir genel başkan söz konusu. Ben kimlik hakları üstünden gidilmez, genel bir demokratikleşme üstünden gidilirse yerel yönetimler reformu dahil olmak üzere bir sorun çıkacağını sanmıyorum. Nitekim hazırlanan programlar iddialar da bu istikamette. Kaldı ki paylaşım nasıl olacak? Onu da bilmiyoruz.

HDP’nin aday çıkarmasını bu tartışmaların engellemesi çok zor gözüküyor. Çünkü HDP öyle bir konuma itildi ki adayı çıkarmak için istişarelere davet edilmiyor, dışarıda tutulmak isteniyor. Bu durumda ‘Peki canım siz birini çıkarın, biz de ona oy verelim’ demek açıkçası siyasi iddianın, siyaset yapmanın tabiatına aykırı. Temsil arayışının tabiatına aykırı. Bir de bugüne kadar karşı karşıya kaldığı bu partinin bir dizi baskı, bir dizi muamele var. Bunları bir tür sineye çekmek anlamına gelir. Bunu yapamazlar. Dolayısıyla aday çıkaracaktır HDP. Ve benim kanaatim o ki Kılıçdaroğlu çıkarsa aday olarak ve Kılıçdaroğlu eğer HDP’yle onları tatmin eden görüşmeler yaparsa o noktadan sonra Meral Akşener artık geri dönemez. Tek adaya, en azından altı artı bir HDP olarak bir adaya doğru gidilebilir ama aksi takdirde ikinci turda sonucun belli olması çok daha yüksek bir ihtimal gibi görünüyor.

- Advertisment -