Partilerin aday listeleri bu yazıyı yazdığım sırada netleşmeye başlamıştı. Çok çarpıcı bir değişikliğin söz konusu olmadığı belli. 7 Haziran'da onca zahmetle ve çeşitli dengeler gözetilerek hazırlanmış listelerin, bu kadar kısa sürede, ciddi bir değişimden geçmesini beklemek, gerçekçi değildi zaten.
7 Haziran'daki tablo, 1 Kasım’da değişir mi, değişmez mi? Anket sonuçlarına bakıldığında, milletvekili dağılımında çok çarpıcı bir değişiklik olmayacak gibi görünüyor. Herkesin asıl merak ettiği nokta ise şu: AK Parti kaybettiği Meclis çoğunluğunu 1 Kasım'da geri alabilir mi? Anketlerden çıkan manzara şu: AK Parti ya çok az bir farkla çoğunluğu sağlayacak, ya da sağlayamayacak.
Kutuplaşmanın sonuçları
Kutuplaşmanın böylesine sertleştiği bir siyasi ortamda; AK Parti'nin “kıl payı bir çoğunluk”la Türkiye'yi yönetebilmesi, sorunların altından kalkabilmesi, kolay görünmüyor.
AK Parti'nin 13 yıllık iktidar dönemi, bu partinin yönetme gücünü zaafa uğratabilen, yönetimini zorlaştıran bir dizi sonuç doğurdu.
Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Partinin kurucu lideri ve üst üste seçim başarıları kazanmış karizmatik önderi Tayyip Erdoğan, her ne kadar parti içi meselelere, siyasi kampanyalara dahil olsa da, artık doğrudan partiyi yönetemiyor.
2. Partinin, başarılarına katkı sunmuş, Erdoğan dışındaki deneyimli isimlerinin önemli bir bölümü, şu anda devre dışı (Abdullah Gül, Beşir Atalay, Ali Babacan, Bülent Arınç, Mehmet Şimşek vb…)
3. Daha önce, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları gibi kritik çatışma, kutuplaşma dönemlerinde, muhalefetle birlikte hareket etmeyen, geri duran HDP/PKK ekseni; şu an tamamen, “karşı kampın aktif gücü” konumunda. CHP, MHP, Cemaat'in gücüne, HDP/PKK gücü de eklenmiş bulunuyor. Bu denkleme, şikayeti artan iş dünyasını ve medyanın önemli bir bölümünü eklediğimizde, muhalefet gücünün ne kadar genişlemiş olduğunu görebiliyoruz.
4. Başta ABD ve Almanya olmak üzere Batı dünyasında, (Her ne kadar bu konuda son dönemde bazı olumlu değişimler yaşansa da) AK Parti iktidarına karşı tepkisel bir tavır göze çarpıyor. Batı medyası, içerdeki muhalefetle kısmen aynı doğrultuda, “Tayyip Erdoğan'a ve AK Parti iktidarının uygulamalarına, projelerine yönelik etkili ve sert bir dil” kullanıyor.
5. Dünyadaki ekonomik krizin de etkisiyle, Türkiye ekonomisi sinyaller veriyor. Dolar ve Euro’daki aşırı artış, dış borçları artırıyor, üretim gücünü ve şirketleri zaafa uğratıyor. Kalkınma ve büyümede, tempo düşecek gibi görünüyor
Çoğunluğu elde etse bile…
1 Kasım’da, AK Parti tek başına iktidarı elde edebilecek çoğunluğu yakalasa da; hem yönetilmesi giderek güçleşen dengelerle, hem de son derece geniş ve etkili bir “karşı cephe”yle yüz yüze gelecek. Bunları aşmanın yolu, “kutuplaştırmayı tırmandırmak”tan geçmiyor. Tek parti iktidarı kurulsa bile; muhalefet cephesiyle, en azından cephenin bir bölümüyle uzlaşmalara gitmek gerekecek.
İkinci senaryoya bakalım: AK Parti'nin 7 Haziran’dakine yakın bir düzeyde milletvekili elde etmesi, yani tek parti iktidarının mümkün olmaması. Böyle bir durumda, koalisyondan kaçılabileceğini sanmıyorum. Bu senaryo gerçekleşirse, partiler (özellikle de AK Parti, CHP ve MHP) Türkiye'yi birlikte yönetmek zorunda kalacaklar.
Gücü paylaşmak
AK Parti’nin, psikolojik olarak “Türkiye'yi yönetme gücü”nü paylaşma düşüncesine, kendini kapatmaması gerekiyor. “Uzlaşarak yönetme” fikrine alışmalarında yarar var. 1 Kasım’dan tek parti iktidarı çıksa bile, ülkenin daha uzlaşmacı, daha diyaloğa açık bir anlayışla yönetilmesi gerekecek.
CHP ve MHP'ye gelince: AK Parti, onlar açısından “muhtemel ve kaçınılmaz büyük ortak” haline gelebilir. Onların da kendilerini buna hazırlamalarında yarar var. Türkiye'nin sorunlarını, zorluklarını “uzlaşarak aşmak” gerçeğini içselleştirecek, kendilerini adapte edecekler.
HDP açısından durum daha karmaşık ve zor: PKK şiddetinin alt üst ettiği bölge, HDP'nin en güçlü olduğu bölge. Halkın tamamının desteğini aldıkları bölge ateş çemberi altındayken, siyaset yapma şanslarının nasıl imkansız hale geldiğini gördüler. Bu gerilimi nasıl idare edebilecekler, bu nasıl bir sonuç verecek, göreceğiz.
1 Kasım'dan hangi tablo çıkarsa çıksın; başta AK Parti olmak üzere, bütün siyasi aktörler açısından yeni bir “uzlaşma dönemi” kapıya dayanacak. Tersinde ısrar ederek, kutuplaşmayı tırmandırarak, sorunları aşmak mümkün değil.
Umarım, yeni dönem, birlikte siyaset yapma kültürünü geliştirmek için bir fırsat olur.