Yarın 15 Temmuz 2017. Geçen yıl yaşadığımız darbe teşebbüsünün birinci yılı doluyor. Bu bir sene içinde gelişen olaylar, açığa çıkan bilgiler ve özellikle görülmekte olan dâvâlarda darbecilerin faaliyetlerine dair ortaya çıkan ayrıntılar hem 15 Temmuz’un mahiyetini, hem de darbeye direnişin mânâsı ve ehemmiyetini daha iyi anlamamızı sağlıyor.
15 Temmuz hakkında çok yazdım. O kadar ki, belki de bu tarihî hadise hakkında en çok kalem oynatan kişiyim. Ömrüm oldukça da yazmaya devam edeceğim. Bunu bir taraftan ahlâkî bir vazife, diğer taraftan şehitlere, gazilere ve gelecek nesillere ödenmesi gereken bir vicdan borcu olarak telakki ediyorum.
FETÖ’nün dünyaya yayılmış ağının çalışmalarının AK Parti, Erdoğan ve Türkiye karşıtlığıyla harmanlanması yüzünden, dış dünyada — özellikle Batı’da — 15 Temmuz’un mahiyeti hakkında belirli bir kafa karışıklığının, bilgi kirliliğinin hâlâ hüküm sürüyor olmasına rağmen, Türkiye’de yaşayanlar 15 Temmuz’un ne olduğunu çok iyi biliyor. Faillerinin kim veya kimler olduğundan da emin. 15 Temmuz Türkiye’nin 1950’de başlayan Cumhuriyet dönemi demokrasi tarihindeki darbelerin sonuncusuydu. Demokrasiye karşı bir kalkışmaydı. Topluma bir ihanetti. Alçaklığın, kalleşliğin ve soysuzluğun zirvesiydi. Ülkeyi işgal etme, merkezî otoritesizleştirme, parçalama, iç savaş çıkartma sonuçlarını da verebilecek bir saldırıydı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünün alandaki aktörü FETÖ. Ancak hadise ne FETÖ’de başlıyor ne de FETÖ’de bitiyor. FETÖ bir piyon, tetikçi, taşeron, ipleri başka ellerde bulunan bir hizmetçi. 15 Temmuz teşebbüsünün asıl efendileri, sözde demokrasinin sahibi, havarisi ve koruyucusu rolünü oynayan bazı Batı ülkeleri — hassaten ABD ve kimi AB üyeleri. 15 Temmuz bunların Türkiye’yi FETÖ eliyle hizaya sokma, terbiye etme, teslim alma atağıydı.
Türkçedeki en güzel atasözlerinden biri “şerden hayır doğar” der. 15 Temmuz darbe teşebbüsü lânetli bir şerdi. Özgürlüğümüze, vatanımıza, kimliğimize haksız ve arsız bir saldırıydı. Darbeciler muvaffak olsaydı, ülke binlerce insanın sorgusuz sualsiz infaz edildiği bir mezbahaya, on binlerce kişinin hapsedildiği bir hapishaneye dönüşecekti. Katiller kurtarıcı postuna bürünen yerli kolonyalistler olarak devlete el koyacak, demokrasiyi kurtarma adına demokrasiyi katledecekti.
Darbecilerin şiddette ve vahşette sınır tanımayacaklarının işaretleri 15 Temmuz gecesi yaptıkları alçaklıklarda mevcuttu. 15 Temmuz’da şişesinden çıkmaya çalışan şerrin bir gecesi bile tarifsiz acılar yaşamamıza yetti. Şükürler olsun ki, bu şer hayırlara vesile oldu. Darbecilerin — ve zihniyetini paylaştıkları kimi Kemalistlerin — koyun sürüsü olduğunu, bir darbeye karşı asla direnemeyeceğini, havaya birkaç kurşun sıkınca çil yavrusu gibi dağılıp evlerine kaçacağını zannettiği (dilediği) halk kitleleri korkusuzca alana indi. Silâhsız olarak darbecilere direndi. Kışla önlerini, sokakları, meydanları, havaalanlarını, köprüleri, binaları darbecilere dar etti. Ne otomatik silah taramalarından, ne tank namluları ve paletlerinden, ne de helikopter ve uçaklardan korktu, ürktü, çekindi. Daha önceki darbelerin çaresiz insanları, bu sefer iffetine, iradesine, reyine, memleketine, demokrasisine sahip çıktı.
Üzerinden yalnızca bir yıl geçti. Kulakları sağır eden sonik patlama ve bombalama sesleri, makinalı takırtıları, feryatlar, haykırışlar, salalar hâlâ kulağımızdan, vurulan insan görüntüleri hafızamızdan çıkmadı. Şehit ve gazilerimizin kahramanlık hikâyelerinin derlenmesi ve yayınlanması bile daha tamamlanamadı. Buna rağmen şurada burada, ondan bundan, 15 Temmuz’u hafife alma, unutturma, önemsizleştirme, “itibarsızlaştırma” çabaları geliyor. Kıskançlıktan, hasetten, çapsızlıktan, karaktersizlikten, 15 Temmuz darbecileriyle amaç ve ruh ortaklığından, aptallıktan, ahlâksızlıktan ve benzer sebeplerden kaynaklanan bu süflî tavırlara teslim olmamak, gereken cevabı vermek her vatanseverin, her hürriyetperverin, her demokratın insanlık borcu, ana görevi.
15 Temmuz direnişi sadece 15 Temmuz darbesine değil tüm darbelere, darbecilere, darbe sevdalarına ve sevdalılarına verilen bir cevaptı. Bu cevap halkımızın demokratlık rüştünün ispatı oldu. 15 Temmuz darbe teşebbüsünü saatler içinde püskürten halk kelimenin tam anlamıyla bir destan yazdı. Bu destanın literatüre girmiş benzer — Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi vb — destanlardan eksiği yok fazlası var. Bundan böyle hiç kimse bu toplumun demokrasiye layık olmadığını söyleyemez. Bu destanla övünmek hakkımız. Bu destanı yaşatarak gelecek nesillere ulaştırmak vazifemiz.
Yaşasın 15 Temmuz şanlı demokrasi direnişi. Şükranlar size, 15 Temmuz direnişinin, destanının şehitleri, gazileri ve çoğunun adını dahi bilmediğimiz mütevazı kahramanları.