Ana SayfaYazarlar400 milletvekili yetmez

400 milletvekili yetmez

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süredir, “Başkanlık Sistemi”nin gerçekleşebilmesi için, seçmenlerden, önümüzdeki seçimlerde 400 milletvekilliği istiyor. “Kime istediğini söylemedi, bu söylem bir partiyi işaret etmiyor” diyor AK Parti çevreleri. İkna edici bir gerekçe değil. Sonuçta, Erdoğan, partili bir cumhurbaşkanı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la birlikte katıldığımız bir programda, “Bu tür bir çağrının sorunlu olduğunu ve eleştiriye açık olduğu”nu söylediğimizde, “haklı olabilirsiniz” karşılığını vermişti. Erdoğan’ın, bir parti için 400 milletvekili hayalini, “çoğulcu demokratik rejim” açısından, problemli bir arzu olarak görüyorum.Yüzde 73’le tekçi yapıTBMM, 550 milletvekilinden oluşuyor. Bir partinin 400 sandalyeye sahip olması, “demokratik rejimlerin matematiksel normalleri”nin ötesinde bir durum anlamına gelir…“Yeni bir Türkiye”ye gerek olduğunu savunanlardanım. Vesayetçi, tekçi rejimin değişip, yeni bir anayasa ile demokratik ve çoğulcu bir yapıya geçilmesinden yanayım. Türkiye’nin önündeki temel ihtiyacın “askerî darbe anayasasından kurtulmak” olduğu yönündeki analizleri de, doğru buluyorum. Ancak, bütün bunların yolunun “400 sandalye”den geçtiği kanaatinde değilim.Diyelim 400 olduTürkiye’nin bugünkü siyasi atmosferinde böyle bir rakama ulaşılması, zaten çok mümkün görünmüyor. Ama diyelim ki ulaşıldı… Nasıl bir tablo oluşabilir? Türkiye, yıllarca, seçilmiş Meclis ve hükümetlerin vesayet altında tutulduğu bir rejimle yönetildi. Seçilenler, hiçbir dönemde, tam anlamıyla iktidar olamadı. Vesayetçi kurumlar, “iktidarın ana gücünü elde tutmayı” sürdürdüler. Türkiye’deki sistem, çoğulcu olamadığı gibi, çoğunluğunun iradesini de ipotek altında almıştı.Artık, “çoğunluğun desteğini alan bir yönetim biçimi”nden söz etmek, eskiye oranla daha mümkün… AK Parti iktidarı döneminde; tablo, büyük ölçüde değişti. Ancak, hâlâ büyük yapısal sorunlar var. Örneğin, darbe anayasasının hala yürürlükte olması bağlamında, “özürlü bir demokrasi”nin içindeyiz.FarklılıklarŞimdiki sorunu tanımlamak açısından, şöyle bir karşılaştırma yapmak mümkün: Geçmişte, çoğunluğun iradesi yok sayılıyordu. Seçmen küçümseniyordu. Şimdi ise, çoğunluğu elde edenlerin, edebilenlerin, “çoğunluk olmak her şeye yeterli” noktasına geldiğini görüyoruz. 400 milletvekilliği isteği; bu açılardan sorunlu olduğu gibi, Türkiye’nin çoğulcu yapısını görmezden gelen bir olumsuzluğu da içeriyor.Ülkemiz, çok farklı kimliklerin, çok farklı sosyal toplulukların içiçe yaşadığı bir yer. Etnik, mezhepsel, dinsel, sosyolojik, ideolojik aidiyetler; farklı siyasi tercihlerde, ifade bulabiliyor. Toplumdaki değişik grupları içeren geniş ve renkli bir örgütlenme yelpazesinden (bu yelpaze, yüzde 10 barajı nedeniyle, Meclis’te yeterince temsil edilemese bile) söz edebiliriz.400 milletvekili; Meclis’in “temsil zenginliği”ni iyice zaafa uğratır, toplumdaki farklılıkların iyice görünmez hale gelmesine yol açan sonuçlar doğurabilir. Yüzde 73 temsil oranının bir siyasi partinin elinde bulunması; geriye kalan bütün sosyolojik aidiyetlerin toplamının yüzde 27 ile sınırlı bir temsili anlamına gelir. “Siyasi kuraklık”, yoğunlaşır.Çoğunlukçuluk ve uzlaşma kültürüTürkiye’nin meselelerinin bir çoğunun çözülememesi; “AK Parti’nin yeterince çoğunluğa sahip olmaması”ndan değil, siyasette uzlaşma kültürünün yerleşmemesinden kaynaklanıyor. Demokrasiyi, “oyların hepsini bize verin” düzlemine indirgeyen ruh halini, onaylamak imkânsız.Daha büyük bir çoğunluk elde etmeye, 400 milletvekili hesaplarına konsantre olmak yerine; müzakereci, uzlaşmacı bir geleneği oluşturmaya yöneltmek, daha gerçekçi, daha anlamlı.Nicelikten çok niteliğe odaklı bir kültüre yaklaşabilmek gerekiyor artık.Çoğunlukçuluğa değil, çoğulculuğa ihtiyacımız bulunuyor. 21-02-2015 / radikal.com.tr

- Advertisment -