Ana SayfaYazarlarABD PKK’yi böler mi?

ABD PKK’yi böler mi?

 

2006 yılı Öcalan için zor bir yıldı. Kendisine katı bir tecrit uygulanmış; tecrit ilk kez 20 günlük hücre cezası ile taçlandırılmıştı. Öcalan, o günleri anlatırken “20 gün boyunca bembeyaz duvarlara baktım” diyecek, hücre cezasında kendisini susturmak isteyen güçlerin parmağı olduğunu belirtecekti. Bu güçleri Türkiye, Güney Kürdistan’daki siyasal aktörler ve ABD olarak tanımlamış, ancak en fazla sorumluluğu ABD’ye yüklemişti:

 

“ABD Kürt hareketini zamana yayarak güneydeki güçler gibi kendi çizgisine getirmeye çalışıyor. ABD’nin PKK’yi kullanmak isteyeceği açık” (Cengiz Kapmaz, Öcalan’ın İmralı Günleri, s. 350).

 

Aradan on yıl geçti. Öcalan’ın yıllar önce dile getirdiği bu uyarılar, Suriye’de örgütünün kaderini ve doğasını belirleyecek en büyük sınava dönüştü.

 

Üç çizgi arasındaki mücadele

 

PKK’nin Suriye serüveni bir “ideal” ile başladı. Bu “ideal,” özellikle örgütün final yılı olacağını iddia ettiği (ancak sahada işlerin beklentinin tersine seyrettiği) 2012 yılında, kadroları motive eden en iyi anlatıydı.

 

“İdeal”e göre, Ortadoğu’da üç çizgi savaşacaktı. Birinci çizgi, öncülüğünü ABD-İsrail ekseninin yaptığı, kapitalist moderniteyi Ortadoğu’ya dayatan emperyalist güçlerdi. İkinci çizgi, Ortadoğu’da gericiliği besleyen Türkiye, İran, Suriye gibi ülkelerin başını çektiği statükoculuk ile Barzani gibi umudu bağımsız devlette gören ulus-devletçiliğin bir bileşimiydi. Üçüncü çizgi, bu iki çizginin dışında kalan, demokratik ulus inşasına dayalı demokratik modernite çizgisiydi. Demokratik modernite çizgisi sayesinde ulus-devlet gericiliği aşılacak; sınırlar anlamını yitirecek; her ulus kendi içindeki farklılıkları tanıyan bir öze kavuşacak; ezen-ezilen, sömüren-sömürülen ikilemini ortadan kaldıracak yeni bir sistem inşa edilecekti.

 

PKK Suriye’de 10-12 bin yıl önce gerçekleşen ve avcılık-toplayıcılıktan tarıma geçişi sağlayan büyük “neolitik devrim” dönüşümüne benzer  yeni bir “neo-neolitik devrimi” gerçekleştirecekti. Bu hikaye PKK kadrolarında, sol cenahta, uluslararası kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdı. Uyandırmaması da mümkün değildi. Zira Ortadoğu’da özgün, farklı, “evrensel değerlerle örtüşecek” yegane tezdi. PKK’yi Suriye’de farklı kılan, bu moral imajdı.

 

Tezin anti-tezle işbirliği

 

Ancak PKK kafasındaki “doğru”ları, “güzel idea”ları hayata geçirmeye başladığında ABD ile ilişkilerinde kendisini Russell Paradoksu içinde buldu. (Bu paradoks şöyle ifade edilebilir: Örneğin bir berber var. Bu berber kendisini tıraş etmeyenleri tıraş eder. Kendini tıraş edenleri tıraş etmez. Bu berber kendini tıraş eder mi etmez mi? Berber kendini tıraş edecekse tıraş etmemesi lazım. Çünkü kendi kendine tıraş olanları tıraş etmez. Ama kendi tıraşını kendisi yapmayacak olursa yine paradoksa düşer. Çünkü mutlaka kendi kendine tıraş olmayanları tıraş etmesi gerekir.)

 

PKK, Ortadoğu’ya getireceği demokratik moderniteyi ve/ya “yeni neolitik devrim”i, Ortadoğu’da mevcut durumun oluşmasına yol açan öznenin (ABD) felsefi, ideolojik ve siyasi eleştirisi üzerine inşa etmişti. Ancak kendi tezini hayata geçireceği coğrafyada, bu tezi için eleştirdiği özneyle işbirliğine gitmek zorundaydı. Bu durumda ne yapacaktı? İlişkilenirse kendi tezinin “masumiyet”ine gölge düşürecekti. İlişkilenmezse sahadaki gerçeklerin üstesinden gelecek gücü gösteremeyebilirdi. Ayrıca ilişkilense bile savunduğu tezler ile diğer öznenin tezleri arasında büyük uçurum vardı. Özne, kendisinin sonu olacak tezlerin hayata geçmesine izin verir miydi? İlişkilenirse ABD’ye hak veren bir pozisyonda olacaktı. Ancak bunun bir de “hakkının verilmesi” aşaması gelmeyecek miydi? Özetle, PKK açısından ABD ile ilişkilenmesinin, Suriye’de tezin anti-tezle işbirliğine gitmesi gibi bir sonuç doğurması kaçınılmazdı.

 

Moral imajı gölgeleyen pratik imaj

 

PKK’nin Rojava’da Russell Paradoksu’nu sadece tez-pratik ikileminde yaşamadı. Bu paradoks hem Türkiye’ye hem uluslararası kamuoyuna yansıdı. PKK’nin Suriye’de “tüm insanlık için hayata geçireceği devrim” Türkiye’de aşırı kinlenmiş, nefret izlenimi veren eylemlere dönüştü. Asker ve polise yönelik olduğu iddia edilen her eylemde, asker ve polisten çok siviller hayatını kaybediyordu.  Bu realite, PKK’nin Suriye’de oluşturabildiği moral imajın, Türkiye’de yarattığı pratik imaj yüzünden sorgulanmasına yol açtı. Yakın bir tarihte bir panelde sohbet ettiğim akademik bir kişiliğin belirttiği gibi, “PKK Suriye’de güzel şeyler düşünüyor, ancak Türkiye’de yanlış işler yapıyor”du.

 

Bu sorgulama, uluslararası kamuoyunda da yankı buldu. Uluslararası kamuoyu Suriye’de kadın ve özgürlük düşmanı IŞİD’le savaşan laik, modern hareketin, Türkiye’de sivillerin ölmesine neden olan örgüt kimliğine büründüğü gerçeğini anlamakta bayağı zorlandı. Bu çelişki, moral imajı pratik imajla tuzla buz etmekle kalmadı, PKK’nin “terör örgütü listesi”nden çıkamamasının da en büyük nedeni oldu.

 

Düşünülmeyecek olan, mündemiçtir

 

Rojava özelinde Russell Paradoksu’nu yaşayan PKK, “hem o, hem o değil” çelişkisini kısa dönemli kazanımları görünür kılarak, “ilkeli esneme” formülünü uygulayarak yönetebildi. Ancak bundan sonra yönetebilmesi zor görünüyor. PKK’nin kendi çözümlemeleri açısından bakıldığında ABD ile “tezin anti-tezi ile işbirliğine gitmesi” anlamına gelen ilişkisi, kendi ideolojisi ve gelecek öngörüsü açısından antagonist bir ilişkidir. Bu yüzden söz konusu ilişkinin mutlaka uzun vadeli sonuçları olacaktır.

 

(1) Son Rakka ve Menbiç operasyonuna kadar ABD ile ilişkilerde “ilkeyi önceleyen esneme” tutumu sergileyen PYD, son operasyondan sonra “esnemeyi önceleyen bir Pratik” sergilemeye başladı.  İdeoloji konusunda ilke ve tutarlılık “hassasiyeti”ne sahip Kandil ile pratik konusunda coşkulu olan PYD-YPG arasında bir yorum farkı tartışması doğabilir. Rojava ilkenin yeni olan ışığında yeniden tanımlanmasını isteyen reformist, Kandil de yeni olanın ilke ışığında tanımlanmasını isteyen özcü (köktenci) bir karaktere bürünebilir.

 

(2) Kandil, Rojava’daki “devrim”in siyaset kertesinden toplumsal ve zihinsel bir devrime evrilmesi için harekete geçebilir. Bu hareketin “hakkını verdikten sonra hakkını arayacak olan” ABD ile çıkar çelişkisi yaşatacağını düşünecek olan PYD-YPG ile Kandil arasında, devrimin içeriğinin doldurulması konusunda bir ayrışma gündeme gelebilir.

 

(3) ABD Suriye’de Kürt koridoru oluştuktan sonra Rojava ile Kandil arasındaki ilişkinin organik olmaktan çıkarak özerkleşmesi yönünde hamleler yapabilir. 2003 yılında PKK içinde oluşan ayrışmaya benzer bir ayrışma süreci Rojava’da da hayat bulabilir. Bu konuda işaretler de yok değil. Geçtiğimiz günlerde ABD istihbarat örgütüyle bağlantılı olduğu iddia edilen ifade platformlarıyla temas kurmaktan haz alan bir stratejist, Kandil’in Rojava’da sık sık orta ve üst kademe değişikliğine gittiğini, bunu da kadroların ABD etkisine girmesinden çekindiği için yaptığını yazdı. Fakat demek ki ABD Rojava’yı, Rojava’da görev alan kadroları yakından izliyor.

 

(4) ABD’nin gelecekte Rojava’da neler yapabileceğine baktığımızda elinin oldukça güçlü olduğunu görüyoruz. Sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerini ekonomik açıdan destekleyerek, halka yardım programları başlatarak halk ile PKK kadroları arasında ayrışmayı körükleyebilir. Böylece halkın KDP’yi desteklemesinin önünü açabilir.

 

(5) Mesele Amerika olunca düşünülmeyen şeyi de düşünmekte fayda var. Şu varsayım da gelecekte gerçekleşirse şaşırmamak lazım: Kandil ile halk, Kandil ile PYD-YPG savaşçıları arasındaki makasın açılması uğruna ABD, 1950’li yıllarda Kore’de hayata geçirdiğine benzer şekilde, IŞİD ile çarpışan, bu savaşta hayatını kaybeden savaşçılara maaş bağlayabilir. Böylece lejyonerliği teşvik edebilir. Bu da PKK’de görev ve sorumlulukları tanımlayan ideolojik kriterlerin piyasa değerleri ile yer değiştirmesi sonucunu doğurabilir.

 

PYD’nin ABD ile ilişki kurması bir “özgüven ilişkisi” ise, buradan Kürt politik öznelerini iç çelişkiye sürükleyecek bir sonuç çıkmayabilir. Ancak PYD’nin ABD ile ilişkisi “yeni dünya düzeninin patronundan bayilik kapma arayışı”na dönüşürse, bu ilişkinin uzlaşmaz bir çelişkiye dönüşmemesi, “yeni bir yaşam, yeni bir dünya” tahayyülüyle diğer siyasi yapılardan ayrışan PKK’nin doğasına aykırı olur.  

 

Reelpolitik ile idealizm Rojava’da karşılaştı. Her şey, düşünülemeyecek olanın (sanılanın) sınırları içindedir. 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik