Ana SayfaYazarlarAlevilerde yükselen yeni kuşak

Alevilerde yükselen yeni kuşak

 

AK Parti’nin 14 yıllık iktidarı döneminde iletişim kurmakta en fazla zorlandığı kitle Alevi toplumudur.

 

Aleviler açısından bakıldığında ise, AK Parti’nin 14 yıllık iktidarı döneminde kendilerini dışlanmış hisseden en geniş toplumsal kitle Alevilerdir.

 

Eğer Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “önümüzdeki günlerde Alevi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap verecek önemli bir reformu kamuoyuna açıklayacağız” sözleriyle duyurduğu Alevi reformu, yukarıda tespitini yaptığım iki farklı sonucu ortadan kaldıracak bir mahiyet içerirse, hem Aleviler ile AK Parti arasında hem de Aleviler ile devlet ve sistem arasında ciddi bir etkileşim ve birbirini anlama süreci başlamış olacak.

 

Hükümetin “Alevilerin ihtiyaçlarını” karşılayıp karşılayamayacağını, ancak reform paketi açıklandıktan sonra anlayacağız. Ancak bir o kadar önemli olan diğer konu, Alevilerin kendi iç dinamiklerinin etkileşimleri dolayısıyla yaşadıkları yapısal ve fonksiyonel problemler.

 

“Henüz Alevilerin hak problemleri halledilmeden Alevilerin yapısal problemlerine eğilmek ne derece ahlaki” şeklinde bir itiraz getirebilirsiniz. Ancak eğer bizler Alevilerdeki bu yapısal problemleri ve dinamikleri görünür kılmaz, çözümle birlikte ele almaz ve tartışmazsak, ne “Aleviliği” ne de Alevi toplumunu anlayabiliriz, hattâ ne de çok ciddi travmalara maruz kalan Alevilerde toplumsal sağaltımı gerçekleştirebiliriz.

 

Alevilerin gelecekte daha demokrat, daha özgürlükçü, daha çoğulcu bir yapı inşa edebilmeleri de Alevi toplumuna yönelik analitik bakış açısını zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır. Fakat bu yaklaşım Alevilerin yaşadığı mağduriyeti, çektikleri çileyi asla ama asla unutturmamalıdır.

 

Tamamlanmamış kimlik süreci

 

Alevilerin geneline baktığımızda dört önemli sorun alanıyla karşılaşırız. Birinci sorun alanı Aleviliğin henüz tamamlanmamış veya tanımlanamamış bir “kollektif kimlik ve aidiyet süreci”nden geçiyor olmasıdır. Alevilik kendi içinde gelenek ile modernite arasında ciddi bir kriz yaşamaktadır. Gelenekçiler daha çok sözlü kültürün günümüzdeki temsilciliğini yaparken, modernciler (yenilikçiler) Aleviliğin günümüze, koşullarımıza, daha da önemlisi kente uyarlanması taraftarıdır. Alevilerin bir dini ibadet mekanına sahip olması, ibadetlerde bazı dua ve prosedürlerin oluşturulması, inançların ifadesinde bazı formların yaratılması bu tartışmaların en önemli konu başlıkları arasındadır.

 

Alevilerdeki ikinci önemli sorun alanı, yenilikçiler (modernciler) arasındaki tartışma ve ayrışmalardır. Yenilikçiler kendi içlerinde başlıca üç damara ayrılmaktadır. (1) Aleviliği sol paradigma ile buluşturmak isteyen gençler, radikal sol örgütlere Alevi gençliğinden kadro ve taban devşirmeye çalışmaktadırlar. (2) Yenilikçiler içindeki diğer başat cenah kendini CHP ve Kemalizm ile ifade eden kesitten meydana gelmektedir. Bu kesim Aleviler için önemlidir, çünkü Aleviler bu kesim üzerinden Türkiye’deki sistemin efendilerine adapte olabilmekte, böylece kendilerine bir yaşam garantisi sağlayabilmektedir.

 

Yükselen yeni kuşak: İnanç Önderleri

 

(3) Yenilikçiler içinde bir diğer başat kesit de giderek çoğalan cemevlerinde hem ekonomik hem de inanç açısından kendilerine güç devşiren cemevi yöneticileri ve cemevi görevlilerinden (dedeler) oluşan yeni kuşaktır. Bu kuşağa İnanç Önderleri adını verebiliriz. 1990’lı yıllardan itibaren gelişen ve giderek büyüyen, ekonomik güç olarak da belli bir noktaya gelen bu inanç kümesi, bugün ve gelecekte Aleviliğin doğasını, karakterini ve gücünü belirleyecek en önemli kesit olmaya adaydır. Burada kuşak kavramını daha çok aynı davranış kalıpları sergileyen öbekler, belli şartları sağlayan bölgeler anlamında kullanıyorum.

 

Özellikle Aleviliği İslam ile buluşturan dini ritüeller yaratması (örneğin cenaze namazı kılınması, hellalik alınması, Kuran okunması vb), bu kuşağın ikili özelliğini ortaya koymaktadır. Bu kesit hem Kurani yorumlarla Sünni kesimle iletişim kurarak uzlaşma ve birlikte yaşamaktan yana irade sergilemekte (“Alevilik İslam dışıdır” tezine karşıt tez üretmekte), hem de Aleviliği yeniden tanımlayarak Alevi kimliğinin inanç ve kültür olarak kurumsallaşmasını sağlamaktadır. Ancak bu kuşak için şu tespiti yapmamız gerekir: Evet, bu kuşak Aleviliğin doğasını belirleyen içtihatçılar olmaktadır; ancak henüz Alevi siyaseti açısından hak ettikleri temsiliyet pozisyonuna kavuştuklarını söylemek zordur.

 

Bugün Aleviler parçalanma hali yaşamaktadır. Bu parçalanma, kaynağını hem gelenekçilerle modernciler arasında, hem de yenilikçilerin (moderncilerin) kendi içinde, sosyalist sol, Kemalist çizgi ve İnanç Kuşağı arasında yaşanan polemik, tartışma ve kavgadan almaktadır. Bu önemli bir problem alanıdır. Zira bu tartışma ve kavga aynı zamanda Alevilere kimin hükmedeceğini belirleyen önemli bir çekişme sahasıdır. Bu kavga aynı zamanda Alevilerin temsilcilerinin nitelik sorununu doğurmaktadır.

 

Öncü problemi var

 

Alevilerde söz söyleme, kanaat belirleme, ağırlıklı olarak dernekler, vakıflar ve dergahlar tarafından sağlanmaktadır. Ne var ki aşırı politize olmuş bu yapıların tamamı sadece siyaset yapmaktadır. İnançsal kimlik yerine ideolojik kimlik savunusu yapmakta ve bunları Alevilere dayatmaktadır. Ayrıca çoğunluğun 70’lerin sol kafa yapısıyla günümüze baktığını, aşırı sekülarist, dogmatik davrandığını, romantik ütopyalar peşinde koştuğunu gözlemleyebiliriz. Misyon sahibi olma gibi bir tasavvurları olduğu için, kendi aralarında da öne çıkma, önde olma, söz söyleme ihtiras ve kavgası vardır.

 

Diğer taraftan bu kesim, problemin çözülmesinin değil, problemin devam etmesinin kendilerini bir güç halkine getirdiğini görmektedir. O yüzden sorunun çözümü yönündeki girişimleri sabote etmektedir. Örneğin Alevi açılımı ilk kez ülke gündemine 11 Ocak 2008 tarihinde girdi. Açılımı ülke gündemine sokan Ankara’da verilen bir yemekti. Bilkent Oteli'nde Alevi iftar yemeği düzenlendi. Yemeğe Başbakan Erdoğan da katıldı. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkti. Çünkü ilk kez bir başbakan Alevi iftar yemeğine iştirak etmişti. Ancak yemeğe 250 Alevi Derneği’nden sadece 8’i katıldı. Daha sonra pek çok Alevi çevresi, yemeği “Alevisiz İftar” olarak değerlendirdi.

 

Temsil krizi yaşanmakta

 

Ancak artık Alevi kanaat önderleri, sivil toplum örgütü temsilcileri, Alevileri eskisi kadar yönlendirememekte, Aleviler üzerinde ciddi söz sahibi olamamaktadır. Çünkü Alevi sosyal yapısı şehirleşme ile birlikte değişmeye başlamıştır. Değişen bu yapı, yeni zihniyet ve formasyonda öncüler talep etmektedir. Alevilikte karşımıza problem olarak çıkan temel olaylardan biri budur. İnanç Kuşağı bu krizi bitirecek tek kesittir; ancak henüz, aşırı politikleşen dernek ve sivil toplum örgütleri yerine, Aleviler adına söz söyleme ehliyetine kavuşmuş değildir. Diğer taraftan, AK Parti’nin Türkiye’nin meselelerinde ezber bozan icraatlara başlaması (Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ermenilerden ve Dersimlilerden özür dilenmesi vb) Alevi camiasında da ezber bozan soruların sorulmasına sebep olmaktadır.

 

Alevileri teğet kesenler

 

Türkiye’de Alevi problemini içinden çıkılmaz bir hale getiren bir diğer problem de, Alevilerin çeperine yerleşerek Alevileri teğet kesen bazı sol ve liberal aydınlardır. Maalesef bu entellektüeller kendilerinin bağlı olmak istemedikleri bir cemaati koruma isteği ile hareket etmekte; ürettikleri söz ve sembollerle Alevileri değil ama Alevi kanaat önderlerini etkilemektedir. Bu etkileşim Alevi kanaat önderlerinin pozisyonlarını sorgulamamaları, sekter hareket etmeleri, çözümün değil problemin tarafı olmaları sonucunu doğurmaktadır.

 

Aleviler içinde ezber bozan tartışmaya ihtiyaç vardır. Kültürel inanç savunuculuğundan sıyrılarak ideolojik ve siyasal radikalliğe savrulan, Alevilerin yüzde doksanını oluşturan makul ve sessiz çoğunluğu tatmin etmeyen Alevi sivil toplum kuruluşları, mevcut algıları, tercihleri ve yapılarıyla çözümün değil sorunun tarafıdırlar.

 

O yüzden Alevilerin sessiz makul çoğunluğunu temsil edecek, özgürlükçü, çoğulcu, demokratik, modernite sosyolojisi analizine dayanan, eski Türkiye’nin muhalefet kodları ile düşünmeyen, yeni Türkiye’nin muhalefet kodları ile düşünen Alevi aydınları ve sivil toplum örgütlerine şiddetle ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç Alevi sorununun rehabilitasyonu ve toplumsal iç barış açısından da son derece hayatidir.

 

Aleviler ya küresel aktörlerin Türkiye’yi kendi jandarmaları yapacak politikalarının nesnesi olacaklar, bunu da kendi yapılarına “devrimcilik” ve “muhalefet” gibi sunacaklar. Ya da Türkiye demokrasisinin derinleşmesine, yeni Türkiye’nin inşasına güç ve destek verecekler. Eğer hükümet reformu Alevileri tatmin etmezse birinci seçeneğin, tatmin ederse ikinci seçeneğin önü açılacak.

 

İnşallah AK Parti, meselenin derinliğinin, konunun aşırı hassasiyetinin farkındadır.

 

- Advertisment -