24 Eylül 2017 Bundestag seçimleri, birçok sürprizi beraberinde getirdi. Merkez soldaki SPD rekor bir oy kaybı yaşarken, aşırı sağdaki(Nazi partisi olarak da tanımlanan) “AFD” patlama yaptı. Merkel ise, büyük oy kaybı yaşamasına rağmen, yeni bir koalisyonla iktidarını sürdürebilecek gibi görünüyor.
Alman Focus dergisinin bu haftaki kapağında ise, seçimden 4. büyük parti olarak çıkan FDP’den Christian Lindner var. Türkiye ve dünya, ani bir yükseliş gösteren AFD’yi ve Merkel’in oy kaybını konuşurken; Alman medyasındaki son gündem Lindner… Alman liberal partisi(ve bizde “Hür Demokratlar” olarak bilinen) FDP’nin 38 yaşındaki lideri Lindner, dergi tarafından, “Almanya’nın en güçlü adamı” olarak tanımlanıyor. Lindner, 24 Eylül 2017 seçimlerinde, FDP’yi yeniden meclise soktu ve partisinin oyunu %10’un üstüne çıkarttı. FDP, bir önceki genel seçimde, tarihinde ilk defa meclis dışında kalmıştı.
Merkel’i kurtaracak adam
Lindner’in, kendi partisi FDP’yi kurtardığına, şimdi de Merkel’i kurtarabileceğine dikkat çekiliyor. Önümüzdeki günlerde;Merkel’in partisi CDU,FDP ve Yeşiller arasında yaşanacak koalisyon pazarlıklarında; kilit isim, Lindner olacak. Aslında, CDU-FDP koalisyonu, Almanya’nın alışık olmadığı bir koalisyon değil. Ama bu kez Lindner faktörü ve Yeşiller’in de katılımına ihtiyaç duyulması nedeniyle, daha karmaşık ve sürprizlere açık bir tablo var. SPD ise, şu noktada, muhalefette kalmaktan yana gibi görünüyor.
Lindner, klasik Alman siyasetçi formatının dışında bir tarza sahip. Sadece dış görünüşüyle bile, diğer liderler arasında, hemen farkediliyor. Biraz da gizemli bir havası var. Seçim gecesi yapılan(ve tüm büyük parti liderlerinin katıldığı) “liderler oturumu”nda da, polemikçi diliyle gecenin konuşulan ismi oldu… Lindner, yarış arabası kullanıyor ve yarış kıyafetiyle poz veriyor, yaşamdan zevk alıyor, polemiği seviyor, olaylara alaycı bir yaklaşımı var; giyimine, saçına, imajına, kişisel reklamına büyük önem veriyor(ve bu nedenle özellikle bazı Alman gençlerinin tepkisini çekiyor, narsizmle suçlanıyor). Partisi FDP’nin önüne geçmekle de eleştiriliyor. Lindner, ilk kez 18 yaşında televizyona çıkıp fikirlerini anlatma fırsatı bulmuş ve bunu da lüks bir mersedesin direksiyonundan yapmış.
Stand-up tadında hitabet
Almanya’nın parlak, lüks, iddialı ve gösterişli yüzünü temsil eden bir genç adamdan söz ediyoruz. Almanya’nın dijitalleşme yarışında geride kaldığına dikkat çeken ve(yabancı politikasında) Kanada’nın model alınması gerektiğini söyleyen Lindner’in, Alman meclisindeki diğer partilere(özellikle de SPD lideri Schulz’a) yönelik iğneleyici yorumları var. Kalıplaşmış ve hantallaşmış Alman siyaset kültürüne,Alman bürokrasisine çok sert eleştirilerinin olduğunu da görüyoruz… Lindner’in adeta sosyal medya için özel dizayn edilmiş bir siyasetçi olduğu belirtiliyor: Hızlı düşünen, hızlı tepki veren, söz ustası, yaratıcı, sık sık kontrolden çıkabilen bir karakter… Gerçekten de, Lindner’in konuşmaları, diğer Alman liderlerin konuşmalarından daha keyifli. Seçim meydanlarında adeta stand-up yaparcasına espritüel tarzda konuşan Lindner’in; eğlenceli ve şık olduğu oranda,(kimilerine göre) “güven vermeyen” bir imajı da var.
Macron ve Fransa
FDP’nin, tam bizde anlaşılan anlamıyla liberal bir parti olduğunu söylemek zor. Lindner’in, Almanya’nın, yoksul güney Avrupa ülkelerine finansal destek vermesinden duyduğu rahatsızlık; “Avrupa Birliği’ne mesafeli duruş” olarak yorumlanıyor. Macron’un, Almanya ve Fransa’nın daha yakın ilişki kurmasına yönelik beklentilerinin, Lindner engeline çarpabileceğine ilişkin yorumlar var. Lindner ise, “Macron’un bizden korkmasına gerek yok, Avrupa’yla ve Fransa’yla bir sorunumuz yok” diyor… FDP’nin ve Lindner’in yükselişini, aşırı sağcı AFD’nin yükselişiyle ilişkilendirebilir miyiz? Lindner, AFD hakkında çok olumsuz ifadeler kullansa da; bazı kesimler tarafından, AFD kitlesiyle Lindner kitlesinin etkileşimine dikkat çekiliyor. Lindner, çok açıktan olmamakla birlikte, inceden inceye, Alman milliyetçisi denebilecek bir siyasetçi. “Almanca öğrenmek isteyen, yasalarımıza uygun davranabilecek kişilikte ve bir mesleki becerisi olan yabancılara kapımızı açalım, niteliksiz yabancıları almayı bırakalım” diyor.
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Ruhr bölgesi kökenli olan Lindner, Türkiye’yi de yakından takip ediyor. 15 Temmuz’u Reichstag yangınına benzeten ve Almanya’daki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne(DİTİB) de sert eleştiriler getiren Lindner iktidar ortağı olursa(bu durumda, ekonomi bakanlığının Lindner’e verilmesi bekleniyor), bunun Almanya-Türkiye ilişkilerine yansımasını hep birlikte göreceğiz…
Avrupa’da liberalizm, bizde liberalizm
Bizde, liberallik; genelde sol-liberal, dışlanan/ezilen kimliklerden(bazen özellikle de Müslümanlardan) yana ve aynı zamanda AB yanlısı bir yaklaşımı akla getirir. FDP ise, AB karşıtı olmamakla birlikte, AB’ye ilişkin şüpheleri olan, liberalizmin serbest piyasacılık boyutuna önem veren, elitist tınılar içeren, bizdeki ölçütlerle “modern-sağ-liberal” sayılabilecek bir parti. Almanya’da(ve Avrupa’da) liberalizmden anlaşılan, daha çok “sağ-liberalizm”dir. Bununla birlikte, bireysel özgürlük konularında, FDP’nin,(Müslümanların bireysel özgürlük meselelerini bir kenara bırakırsak) bizdeki liberallerden daha ileride olduğunu söylemek mümkün. FDP’yi, İtalya’daki(komedyen Beppe Grillo tarafından kurulmuş) M5S(Movimento Cinque Stelle) partisiyle de kıyaslayabiliriz. Her iki parti de AB konusunda eleştirel tavır içinde, göçmenlere yönelik olumsuz söylemleri var. Kısmen AB’den çok ABD’ye yakın görünüyorlar, ama aslında AB’den vazgeçme yanlısı da değiller. Bu partileri “elitist-liberal” olarak da tanımlamak mümkün. Bu iki partinin ortak bir özelliği de,liderlerinin genç olması. Lindner 38 yaşında, M5S’in lideri Luigi di Maio 31.(Örneğin İspanya’daki liberal Ciudadanos partisinin Katalan lideri Alber Rivera da 38 yaşında)
Sisteme isyan mı?
Gizemli ve snob bir aurası olan Christian Lindner, daha uzun süre siyasette kilit rol oynayabilir. Lindner, iktidarı ortağı(ve ekonomi veya dışişleri bakanı) olması halinde, eleştirel/değişimci dilini sürdürebilecek mi, yoksa merkez-sağa demir atıp Merkel’le aynı dilden mi konuşmaya başlayacak? Bu adam, sisteme bir isyanı mı temsil ediyor, yoksa sistemin garantörü mü? “Parlak” bir faşist mi; yoksa, tam tersine, gençliğin değişim ve özgürlük talebini ortaya koyabilecek bir yenilikçi mi? Şımarık(ve Türklere tepeden bakan) bir Alman “yuppie”si mi, yoksa gerçekçi bir liberal mi?
Eğer FDP koalisyon ortağı olursa, bu sorular hepimizi yakından ilgilendirmeye başlayabilir.