[15 Ocak 2019] Faşizm ve Nazizm, liderin tartışılmazlığı, partinin ve devletin bekası uğruna hukukun tamamen siyasetin emri ve güdümüne verilmesi, ilkesel tarafsızlığı ve objektif ölçülerinin ayaklar altına alınması açısından tek örnek değildi kuşkusuz. 19. yüzyıl sonları, 20. yüzyıl başlarında demokrasi düşmanlığı hem aşırı sağ hem aşırı soldan yükseldi. Bir yanda proto-faşizm ile diğer yanda proto-komünizm (bu soruna ayrıca değinmeyi umuyorum) yanyana ve içiçe gelişti. Ve unutmayalım ki önce Rusya’da Komünizm iktidara geldi (1917); sonra onu İtalya’da Faşizm (1922) ve Almanya’da Nazizm (1933) izledi. İlk modern diktatörlük Sovyetler Birliği oldu. Gizli polisten (Çeka’dan, OGPU’dan, NKVD’den) başlayarak bütün baskı aygıtını kurdu. Çarlığın katorga sistemini, kendi Gulag çalışma kamplarına örnek aldı. Nihayet yargıya el attı. Sadece pratikte zulüm ve şiddetle; sırf partiyi ve Eski Bolşevikleri değil, sıradan halkı da hedef alan terör dalgalarıyla kalmadı. “Proletarya diktatörlüğü”nün mutlak ve tarihî gerekliliğinden giderek, hukukun araçsallaştırılmasının teorisini de yarattı.
Bu gelişmenin baş mimarı Andrey Vyshinsky (1883-1954) oldu. 1905v Devriminin çalkantıları içinde düşüp kalktı, hapse girdi çıktı. İnatla Kiev Üniversitesi’ni bitirdi. Başarılı bir avukat olarak isim yaptı. Uzun süre aktif bir Menşevikti. Hattâ fırtınalı 1917 yılının bir noktasında, Lenin’in tutuklanması emirlerinden birinin altında imzası yer aldı.
Neyse ki kağıt üzerinde kaldı. Derken Ekim Devrimi geldi. Tâ 1908’de hapishanede tanıştığı ve tartıştığı Stalin’e tekrar yakınlaştı. Fiilen yeni yönetimin hizmetine girdi. Moskova’nın iaşesinin sağlanmasına çalıştı. Stalin, Rykov ve Kamenev’in himayesinde yükselmeye başladı (ilkinin emrinde, son iki ismi 1936-38 duruşmalarında gözünü kırpmadan idama yollayacaktı). Ancak 1920’de, Denikin’de yenildikten ve İç Savaşın gidişatı artık netleştikten sonra resmen Bolşevik Partisi’ne üye oldu. Kraldan fazla kralcı kesildi. 1925’te Moskova Üniversitesi Rektörlüğüne getirildi. Kemalist Tek Parti rejiminin 1933 Üniversite Reformu’nu haber verircesine, “uygunsuz” öğrenci ve öğretim üyelerini atmaya koyuldu. Gene o sıralarda, güya “sabotör” ve “karşı-devrimci tahıl hırsızları” (zorla kollektifleştirilmeye ve mahsullerini çok düşük fiyatlarla satmaya karşı ayak sürüyen köylüler) aleyhinde 1928 ve 1930’da açılan göstermelik dâvâlarda amansızlığıyla temayüz etti. Yukarıda, (23 Nisan 1934 tarihli) sağdaki resimde gördüğünüz, o sırada 228 kişilik muazzam soruşturma ve koğuşturma ekibini kurdu (kendisi önde ortada, soldan yedinci sırada). 1935’te SSCB Kamu Savcılığı (sonradan Başsavcılık) makamına yükseldi ve Stalin’in Büyük Tasfiye hareketinin hukuk aklını oluşturdu.
Vyshinsky’nin şöhreti, daha doğrusu kötü şöhreti (bednâmlığı), 1936-38 Moskova Duruşmaları’ndaki rolünden kaynaklanır. Birincisi, siyaseten ne istediğini hep önceden belirledi. O kadar ki, soruşturmacılarını (ister lehte, ister aleyhte bütün delilleri toplamaya değil) hep sanıklardan arzulanan doğrultuda “itiraflar” elde etmeye yönlendirdi. Hattâ bazı örneklerde, iddianamesini henüz soruşturma tamamlanmadan yazdı. İkincisi, gene aynı doğrultuda Yagoda ve Yezhov’ların emrindeki NKVD’yle de çok sıkı işbirliği yaptı; işkence altında alınan bütün sahte ifadeleri iddianamelerine geçirdi ve sanıkları bu ifadeleri mahkemede de aynen kabule zorladı. Stalin’in itiraf ve idamlar konusundaki talimatına kendince kılıf geçirdi. Savcılık makamı “tertipçilerin kendi kriminal faaliyetlerini belgelemiş olmalarını bekleyemiyeceğine göre,” kritik siyasî dâvâlarda sanıkların ifadelerinin en önemli delil sayılması gerektiğini savundu. “Sanıkların itirafları delillerin şahıdır” ifadesiyle ün kazandı.
Üçüncüsü, 1936’daki Zinovyev-Kamenev (ve diğer dokuz suç ortakları) mahkemesinden başlayarak, çaresiz sanıklara karşı o zamana kadar görilmemiş derecede saldırgan, hakaretâmiz, aşağılayıcı bir nefret dili kullandı. Sanıkları kamuoyunun gözünde insanlık dışı objelere dönüştürmek için sık sık
Bu kuduz köpekleri kurşuna dizin. Yırtıcı dişlerini, kartal pençelerini halktan gizleyen bu çeteye ölüm! Kahrolsun, ağzından kanlı bir zehir damlayan ve Marksizmin yüce ideallerini kirleten o leş yiyici Troçki! Kahrolsun bu aşağılık hayvanlar! Tilkilerle domuzların bu pis melezlerine, bu kokuşmuş cesetlere kesin bir son verelim. Kapitalizmin, yeni çiçeklenen Sovyet milletimizi paramparça etmek isteyen bu kuduz köpeklerini imha edelim! Liderlerimize karşı güttükleri hayvanî nefreti boğazlarına tıkalım!
gibi cümlelere başvurdu. Mahkemedeki konuşmalarını
Faşist burjuvazinin itleri… Troçkizmin kuduz köpekleri… toplumun tortuları… dejenere kişilikler… terörist haydutlar… lânetli haşerat
tarzı ifadelerle süsledi. Özel olarak Buharin’i “lânetli bir tilki-domuz melezi” diye niteledi. Böylece yepyeni bir mahkeme ortamı — sâkin düşünme ve delillleri tartmanın artık mümkün olmadığı; “kokuşan cesetler” ve “kuduz köpekler” karşısında hiçbir ciddî delile ihtiyaç duyulmayan, tamamen isterik bir ortam yaratılmasına katkıda bulundu. Geçen gün de işaret ettiğim gibi, Roland Freisler az şey öğrenmedi, bizzat gidip izlediği Moskova Duruşmaları ile Vyshinsky’nin teatral performanslarından. Hitler de Vyshinsky’yi çok takdir etti ve bir noktada Freisler’i “bizim Vyshinsky’miz” diye övdü.
Dördüncüsü, bütün bu dönem boyunca Stalin gibi Vyshinsky de Dışişleri Halk Komiserliği’ne özel bir şüphe besledi. Çünkü bir, dış dünya ile temastaydılar; “yabancı” etkiler altında kalabiliyor ve Sovyetlere aykırı değerler benimseyebiliyorlardı. İki, Moskova Duruşmaları’nın ve diğer hukuk ihlâllerinin Batı üzerindeki olumsuz etkisini çok önemsiyor ve habire bundan şikâyet ediyorlardı. O kadar ki, 1930-39’da dışişleri bakanı, 1941-43’te ABD büyükelçisi olan Maxim Litvinov gibi çok kıdemli bir Bolşevik dahi, “şaibeli” diplomatları hedef alan tasfiyelerden mevkiini değilse bile canını zor kurtarabildi.
Nazizmin Thierack ve Freisler'lerin kadrini bilmesi gibi, Stalinizm de defalarca ödüllendirdi Andrey Vyshinsky’yi. 1933’de Kızıl Emek Bayrağı Nişanı’na; 1944’te Moskova Savunması Madalyası’na; 1945’te Büyük Yurt Savunması Savaşı’nda Gösterdiği Kahramanca Çabaları için ayrı bir madalyaya; bu arada 1937, 1943, 1945, 1947 ve 1954’te defalarca Lenin Nişanı’na lâyık görüldü. Konumuz açısından en önemlisi, 1947’de yayınlanan Sovyet Hukukunda Adlî Deliller Teorisi başlıklı monografisiyle aynı yıl Birinci Derece Stalin Ödülü’nü kazandı.
Daha önceki yirmi küsur yıllık pratiğinin tecrübesi ve genel olarak Sovyet diktatörlük hukukunun teorik temelleri bu kitapta yer aldı. Nazi hukukçularına çok benzeyen bir şekilde Vyshinsky, ideolojik ilkeler (bu örnekte Marksizm-Leninizmi) ile “toplum adına” kollektivist düşünceyi öne çıkardı. Soruşturmacı ve yargıçların tek tek her dâvâyı “sınıf mücadelesi” açısından “daha geniş bir sosyal perspektif” içinde değerlendirmesini istedi. Mahkûmiyet kararları için, dedi, açıkça ve doğrudan suç işlenmesine gerek yoktur. Salt “sınıfsal sorumluluk” (burjuva görülmek) veya iktidarın (Komünist Partisi’nin) yararı gerekçesiyle de insanlar mahkûm edilebilir. Özellikle “Sovyet aleyhtarı ve karşı-devrimci gruplar” söz konusu olduğunda, yargı sisteminin objektif adalet araması değil, “eğitici ve öğretici” bir rol oynaması gerekir.
Tercüme etmeye gerek var mı? Haklarında hiçbir somut delil olmasa bile, rejim düşmanı sayılanlara kamuoyunda ve mahkemelerde reva görülen muamelenin herkese ibret olması herşeyden önemlidir.