Başbakan Davutoğlu’nun seçim sonuçlarının belli olduğu gece söylediği üzere ‘taşlar yerine oturmaya başladı’. Bu söz görünürdeki yapay istikrarsızlığın fazla sürmeyeceğini, Türkiye’nin normalleşme sürecinin devam edeceğini ifade ediyordu. Ama henüz iki hafta sonrasında siyasetin taşlarının gerçekliğin sınırlarına tabi olacağını anlamış bulunuyoruz. Diğer bir deyişle ilk haftanın romantik restorasyon hayalleri bir kenara koyuluyor. Yani AKP’yi dışarda bırakan bir koalisyon ne anlamlı, ne adil, ne de gerçekçi.
Bunun ilk nedeni ‘restorasyon’ fikrinin AKP’nin şeytanlaştırılmasıyla bağlantılı olması, rövanşist bir hamleyi ifade etmesi. Muhalefet AKP hükümetinin çıkardığı bazı kanunlara ve uygulamalara karşı ortak bir fikre sahip olabilir. Ama AKP iktidarının varlığına karşı bir ortaklaşmanın inandırıcı bir zemini yok. İkinci olarak böyle bir ‘proje’ Kürtlere karşı pek de adil olmayan bir talebin seslendirilmesi demek. Bugün çözüm sürecinin tek muhatabı AKP… Bu partiyi neredeyse siyasetin dışına itme isteği çözüm sürecinin de belirsiz bir geleceğe ertelenmesi, muhtemelen sürecin geriye dönmesi demek. Unutmayalım ki geçen haftaki Parti Grup toplantısında CHP’nin ilkelerini açıklayan Kılıçdaroğlu’nun saydığı 14 madde arasında Kürt meselesi yoktu! Bu durumda ‘restorasyon’ Kürtlerin varoluşsal bir fedakarlık yaparak çözüm sürecini kenara kaldırmalarını ve sonrasında da belki bir daha doğru muhatap bulamamalarını ima ediyor. Buna HDP’nin ‘evet’ demesi beklenemez. Üçüncüsü bu teklif gerçekçi de değil, çünkü bir yeniden seçim dışında MHP’nin kaybedeceği tek alternatif bu. Kısacası ‘restorasyon’ sadece bir CHP projesi ve üstelik Kılıçdaroğlu bunu gerçekleştirecek asgari koşulları bile yaratma kapasitesi göstermiyor.
CHP’nin sorunu basit… Yıllardır yerinde sayan oyun gösterdiği üzere, yeniden seçime gitmek bu partiye yaramıyor. HDP’nin anlamlı bir alternatif olmasıyla birlikte önümüzdeki dönemde her seçimde CHP’den belirli parçaların kopması mümkün. CHP’ye muhalefette kalmak da yaramayacak. Yine bunca yıldır sürdürdüğü ve oy getirmeyen ‘ana muhalefet’ rolüne ve söylemine sıkışacak. Kısa süreli bir koalisyon ortaklığı da bu partinin işine gelmeyecek. İktidarı sürdürememiş, AKP’nin payandalığını yapmış olarak görülecek.
Kısacası CHP için tek anlamlı ve kazançlı çıkacağı alternatif AKP ile uzun süreli bir koalisyonu gerçekleştirmesi. Böylece yeniden kendini kanıtlamış, müzmin muhalif konumundan kurtulmuş, kitlelerle temas kurmuş olacak. Böyle bir partinin koalisyon görüşmeleri öncesinde nasıl bir tavır takınmasını beklersiniz? Herhalde AKP ile muhtemel bir anlaşma zeminini zora sokacak bir tavır değil… Ama Kılıçdaroğlu öyle yapmadı. Grup toplantısında koalisyon değil, resmen seçim konuşması yaptı ve çıtayı yükseltmeye devam etti. Belki seçmene borçlu olduğunu düşündü. Ya da psikolojik dengesi, estirilen başbakanlık rüzgarına kapılmasına neden olacak kadar bozuldu.
Ama şu an için dinamik şöyle işliyor… CHP veya MHP’nin her çıta yükseltmesi diğerinin de AKP’ye yönelik bakışını sertleştiriyor ve sonuçta koalisyon imkansız hale geliyor. Eğer her iki taraf da bu tutumunu sürdürürse yeniden seçime gideceğiz ve muhtemelen her iki parti de kaybedecek. Dahası koalisyonun kurulmamasının sorumlusu olarak muhalefet görüleceği için seçimde AKP oyu belki de yeniden tek başına iktidar olacağı seviyeye gelecek. O zaman insanlar oturup bu ‘ilkeli’ siyasetin ne derece akıllıca olduğunu düşünecek ve muhalefet hakkındaki bilgilerini derinleştirecekler.