[21 Ekim 2018] İyi ki hem korkunç, hem şenlikli bir dünyada yaşıyoruz. Yoksa nasıl, çoğu zaman ağlamanın yanısıra biraz da gülebilirdik, arada sırada bile olsa?
Bu tür törenselliklerde mutad olduğu üzere, alttan başa doğru gideceğim. Son ayların en trajikomik olay ve açıklamaları arasında, bana göre 3. sırada Rusya, Putin, istihbarat servisi ve tetikçileri yer almakta. Biliyorsunuz, bu yılın başlarında İngiltere’de baba-kız Skripal’ler bir parkta zehirlenmiş ve bilinçlerini yitirmiş vaziyette bulunmuş, alelacele hastaneye kaldırılmış ve haftakar süren tedaviden sonra zar zor kurtarılabilmişti. Tarih 4 Mart 2018’di; kurbanlar eski Rus istibarat albayı Sergey Skripal ile kızı Yuliya Skripal’di. Yer, Londra’nın güneyinde, Wiltshire’in (ilinin? eyaletinin?) Salisbury kentiydi. Sergey Skripal İngiltere hesabına casusluk yaptığını itiraf etmiş ve hapse girmişken, Batı’yla bir casus takasına konu olmuş ve sınır dışı edilip gene İngiltere’ye sığınmıştı. Rusya’da yaşamını sürdüren kızı Yuliya ise tam o sırada babasını ziyaret ediyordu.
Putin’in ve yeniden organize ettiği istihbarat servislerinin sınırsız ve sınır tanımaz intikamcılığı, nitekim geçmişte başka bir muhalifi, Alexander Litvinenko’yu, Kasım 2006’da çayına Polonyum-A veya Polonyum-210 karıştırarak zehirledikleri de bilindiğinden, şüpheler bir kere daha Rusya üzerinde yoğunlaştı. Çok geçmedi; Skripal’lerin sadece eski Sovyetler Birliği’nin gizli kimyasal silâh araştırma merkezlerinde imal edildiği bilinen Novichok sinir gazları grubundan biriyle zehirlendiği gündeme geldi. Notalar havada uçuştu. Putin ve şürekâsı hepsini reddetti, iftira dedi, Batı’yı Rusya aleyhine acemice bir kampanya başlatmakla suçladı.
Derken Eylül sonlarına geldik ve bu sefer Kraliyet Başsavcılığının uzun ve derin bir araştırmadan sonra yaptığı resmî açıklama, Başbakan Theresa May tarafından da tekrarlandı. Buna göre, (a) iki sanığın resmî adları Alexander Petrov ve Ruslan Boshirov’du. (b) Her ikisi, Rusya’nın askerî istihbarat örgütü GRU’ya mensuptu. (Daha sonra Bellingcat web sitesi, Ruslan Boshirov’un aslında Albay Anatoliy Chepiga olduğunu duyuracaktı.) (c) Yukarıdaki isimlere göre düzenlenmiş pasaportlarla, 2 Mart 2018’de Aeroflot SU2588 uçuşuyla Moskova’dan Londra’nın Gatwick havalimanına uçmuşlar ve İngiltere’ye giriş yapmışlar; (d) Londra’nın Victoria İstasyonu’na gelmiş ve oradan (e) Waterloo’ya geçmişler; nihayet (e) doğu Londra’nın Bow semtindeki City Stay Hotel’e yerleşmiş ve geceyi orada geçirmişlerdi. (f) Ertesi gün, yani 3 Mart Cumartesi günü öğleden sonra, başka hiçbir yere gitmeyip, trenle Waterloo’dan doğru Salisbury’ye gelmiş ve biraz gezmiş; (g) iki saat sonra gene trenle Londra’ya dönmüşlerdi. [İngiliz polisi bu ilk turu bir keşif gezisi olarak yorumluyor.] (h) Son gün, yani 4 Mart Pazar sabahı, Petrov ve Boshirov bu sefer erken davranmış; sabah 8:05’te metroyla Bow’dan Waterloo’ya gidip (i) oradan trene binerek 11:48’de (Skripal’lerin evine yaklaşık bir buçuk kilometre mesafedeki) Salisbury istasyonuna ulaşmışlardı. (j) On dakika sonra, yani 11:58’de onlarla, artık Skripal’lerin evinin çok daha yakınındaki bir benzin istasyonunun kameralarında karşılaşıyoruz. (k) Bir sonraki güvenlik kamerası görüntüleri 13:05 – 13:08 dolaylarından. Hep kardeş kardeş yanyana yürüyor ve anlaşılan tren istasyonuna dönüyorlar. Resimlerde hiçbir yağmur çamur görüntüsü yok; bunun altını çiziyorum. (l) 13:50’de trene biniyor ve 16:45’te Londra’da iniyor; (m) otellerinden ayrılıp 18:30’da tekrar metroya binerek bu sefer Heathrow havalimanına gidiyor; (n) 19:28’de Heathrow’un güvenlik kameralarınca pasaport kontrolünden geçerken görüntüleniyor; (o) yerel saatle 22:30’da kalkan Aeroflot SU 2585’le Moskova’ya uçuyorlar.
Bu ne telâş? Bu ne kadar tuhaf ve sınırlı bir İngiltere seyahati? Tâ Moskova’dan gelip sadece iki gece kalıyor; Cumartesi-Pazar sırf iki kere Salisbury’ye gidip dönüyor ve sonra başka hiçbir şey yapmaksızın Londra’dan ve ülkeden ayrılıyorlar. Bu arada… onların henüz Salisbury’den Londra’ya dönüş treninde olduğu 16:15 sularında, yani yukarıdaki (l) ve (m) maddeleri arasında, ilk âcil yardım çağrıları yapılıyor. Polis baba-kız Skripal’leri cadde kenarındaki bir bankta kendilerinden geçmiş, ağızları köpük saçar ve sürekli kusar vaziyette buluyor. İlk ekipten bir dedektif (Nick Bailey) de Skripal’lerle temasının ardından aynı semptomları göstermeye başlayınca, hepsi birden hastaneye kaldırılıyor.
Bitmiyor; bir kritik nokta daha var. Araştırma derinleştikçe Petrov ve Bushirov’un giriş çıkışı ve hareketlerinin farkına varan polis, Bow semtindeki City Ctay Hotel’de kaldıkları odada yaptığı araştırmada, çok küçük de olsa Novichok izlerine rastlıyor. Salisbury’de ise en kesif miktarda Novichok, Skripal’lerin kapı tokmağında bulunuyor. Bütün bu verileri yanyana koyan Britanya güvenlik ve savcılık makamları, Petrov ve Bushirov’un 4 Mart Pazar günü saat 12-13 sularında Skripal’lerin evine varıp, (herhalde bir parfüm spray aracıyla) girişe ve kapı tokmağına öldürücü miktarda Novichok sıktığı ve derhal oradan ayrıldığı sonucuna varıyor.
Şimdi tekrar gelelim, işin Rusya ucuna. Eylül sonlarındaki bu iddialar artık çok ciddi, çok temelli ve çok tutarlı. Olaylar dakikası dakikasına anlatılıyor; kamera görüntüleri gösteriliyor; üstelik isimler de belirtiliyor ve her şey doğrudan GRU’ya işaret ediyor. Putin artık genel ve soyut bir yalanlamayla yetinemez. Onun için “Alexander Petrov” ve “Ruslan Bushirov” alelacele “bulunup” televizyona çıkarılıyor; ayrıca kendileriyle uzun mülâkatlar da Putin basınında yayınlanıyor. Şimdi sıkı durun. Özetliyorum; ne alâkası var, diyorlar; biz istihbaratçı filan değil, sıradan iki siviliz. Arkadaşlarımızdan Salisbury Katedrali’nin ününü çok işitmiştik. Hemen sırf onu görmeye gittik, ama Salisbury çok yağmurluydu ve her yer çamurdu. Gezemedik, vazgeçtik ve geri döndük. Hepsi bundan ibaret.
Garip şey. Ortaçağ Gotik katedralleri üzerine doktora tezi yazmıyorsanız, tek bir kent ve tek bir katedral için iki günlüğüne kalkıp gidilir mi Rusya’dan İngiltere’ye? Mesafe 2508 kilometre; uçuş süresi üç buçuk saat gibi. Bilet fiyatlarını bilemeyeceğim, “Petrov” ve “Bushirov”un gelir düzeylerini de bilemediğim gibi. Fakat diyelim ki gittiniz; hava durumuna dudak büküp hemen geri mi dönülür, ikinci günün akşamı apar topar? Ya çamur masalına ne demeli? Bakımlı İngiliz şehirlerinde, çamura rastlayamazsınız genellikle. Çünkü (i) havada toz yoktur; (ii) toprak kayıp gelmez ki sağdan soldan, yağmurla karışıp sıvılaşsın; (iii) zaten bütün yollar, kaldırımlar ve sair zeminler ya taştır, ya da beton ve asfalt kaplıdır. İşe bakın ki ben de birkaç kere gittim Salisbury’ye, 1985-90 arasında, İngiltere’de doktora yaparken. O zaman hayatta olan amcam Orhan Berktay’la birlikte gittik; bu sayede birkaç kere gezdim o katedrali, evet, Ortaçağa ve Gotik mimariye merakımdan. Hepsi de kışındı üstelik. Yağmur vardı da, çamur mu dediniz? Zerresi yoktu ortada, katedralin etrafında bile, zira dümdüz bir taş zemine oturtulmuş bir oyuncak gibi, temelleri dahi yokmuşçasına durur. Ha, tabii bir de iki Rus gencinin İngiltere’nin (güya) yağmuru ve çamurundan yılıp iki adım daha atarak katedrale varamaması var — herhalde Moskova’nın çok daha mülâyim kışlarından sonra?!
Geçin efendim. Bu kadarı yeterli. Sene sonunu, Aralık ayını beklemeye bile gerek yok. Bu yıl başlattığımız Birinci Geleneksel Pinokyo Ödülleri’mizin ilkinde, üçüncü sırayı ve bronz madalyayı Rusya’ya, Putin’e, GRU’suna ve katillerine veriyoruz. Sevgili seyirciler, bizden ayrılmıyorsunuz. İkincilik ve birincilik ödülleriyle devam edeceğiz.