“Bu insan maalesef bir yerlere sızmışlardan bir tanesi” diyor, “Ve bu kadar aleni ve seçik Türkiye’yi tehdit ediyor” diyor, “Küresel cep tarafından beslenen sızdırılmış köşe yazarı” diyor, “yüzsüz” diyor.
Bunları Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut, faiz ve para politikası ve başkanlık sistemine ilişkin yazısından dolayı gazeteci yazar Etyen Mahçupyan için söylüyor.
“Cumhurbaşkanı Başdanışmanı” unvanı ile bu sokak kavgası seviyesindeki ifadeleri yan yana koyup, bu yazıyı noktalamak mümkündü aslında. Buradaki tuhaflığı ve ayıbı bu haliyle görmeyene, ilave sözlerle anlatmaya çalışmaya gerek yok çünkü.
Ama bu yazının konusu tek başına bu değil.
Yiğit Bulut’un Etyen Mahçupyan’a ağır hakaretler içeren yazısı, hükümeti savunan bazı medya organlarında son zamanlarda gittikçe daha belirgin bir hale gelen bir sorunu ifade ediyor:
Eleştiriyi ihanet, farklı fikir dile getireni hain, satılmış veya ajan ilan eden bir grup peydahlanmış durumda ve bu yaklaşım itibar görüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, onu sahiden sevdiği bilinen bazı isimlere karşı dahi savunma adına kırıp döküyorlar. “Herkesin ihanet ettiği, yalnız ve güçlü lider” miti yaratıp, ona sadece kendilerinin sadık kaldığını göstermeye çalışıyorlar. Gayet makul ve nezaket dairesindeki eleştirileri bile “saldırı” olarak gösterip, eleştirenin gözünü yıldırmaya çalışıyorlar.
“En has taraftar benim” diyerek kendisini gösterme çabası mı? İttihatçı zihniyetin bu cenahtaki tezahürü mü? Basit bir tahammülsüzlük mü?
Yoksa bu yaşananların başka bir açıklaması mı var?
Öyle veya böyle, sonuçta bir tür fikir zaptiyeliği yapmaya çalışıyorlar kendi çaplarında. Bir tür alaturka Makkarticilikle “aramızdaki hainlerin listesi elimde!” veya CHP’den Oktay Ekşi’nin “Alçakları Tanıyalım” andıcı tarzında, miadını doldurmuş bir hoyratlığı bugüne taşımaya çalışıyorlar.
Dikkatimi çeken, bu grubun en fazla hedef aldığı isimlerin, siyasi duruşlarından bağımsız olarak saygı duyulan isimler olması. Öyle ki, belki onlar bir şekilde elimine edilecek olsa, Ak Parti tam da söyledikleri gibi izole olacak.
Etyen Mahçupyan da o isimlerden biri. En zor zamanlarda doğrudan yana sağlam durmuş, başına yağan taşlara rağmen zerrece yerinden kıpırdamamış, atmosferdeki değişimden etkilenip egemen söyleme teslim olmamış ve daima doğru bildiğini asap bozucu bir dinginlikle dile getirmeye devam etmiş sahici bir münevver. Ak Parti’ye patolojik bir nefretle bakanların en fazla kızdıkları isimlerden; çünkü onların bile saygı duyduğu, fikirlerini yok sayamadığı biri ve bu yönüyle oluşturmak istedikleri “nefret objesi Ak Parti” imajını bozan bir duruşu var.
Ama öyle olmasaydı, çok kötü bir insan olsaydı ne fark ederdi ki?
Sonuçta para politikası, faiz ve başkanlık sistemi konusunda bir tartışma yapılıyor ve herkes bu tartışmada hakaret görmeden kendisini ifade edebilmeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “savunma” adına Mahçupyan’a veya fikrini ifade eden başka bir insana “hain, satılmış” türünden uluorta hakaret eden kişi, o makamın bunu tasvip etmeyeceğini, herkesten önce o makamın göstermesi gereken tepkiden anlamalı.
Ak Partili yıllar, bu ülkenin ekonomik ve siyasi bakımdan gelişmesine ve demokratikleşmesine sahne oldu. Tam da bu yüzden, gediğimiz aşamada bunlarla uğraşmak zorunda kalmak tuhaf.
İzlemek zorunda kaldığımız absürt bir komedi bu. Elbette bitmek zorunda ve bitecek.
Ülkemiz ciddi bir değişim sürecinde. İlk kez anayasamızı yapmaya, ideal hükümet sistemini belirlemeye çalışıyoruz ve konuşmak zorundayız.
Ama bu zihniyet ve üslupla olmaz.