Sevgili okuyucular, antenlerinizin yükseldiğini görür gibiyim. Yazı günü olmamasına rağmen Bahri Bey niçin yazmış diye merak ettiniz tabii… Bazen bu tür acil müdahaleler gerekebiliyor. Gece yarısı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan aradılar. Cumhurbaşkanımızın Marmaris’te çay dağıtması ile ilgili yalan, çarpıtma, nifak sokma girişimlerinin özellikle beşinci kol medyada hız kazandığını ve bunu ancak benim engelleyebileceğimi söylediler, sağ olsunlar…
Hızlı bir araştırma durumun aciliyetini gözler önüne serdi. ‘Atan da alan da utanmalı’ diyen mi istersiniz, ‘çay paketini geri fırlatmazsan vatandaş değilsin’ diyenini mi… Sanki bu işlerden anlarmış gibi Ali Babacan da ‘bu kadarı ayıp’ demiş. Beni asıl üzen bu yola baş koymuş bazı arkadaşların da dış mihraklı propagandadan etkilenmesi oldu. ‘Keşke atmasaydınız’, ‘insanların üzerine lütfen bir şeyler atmayın’ ibarelerini kaydettim. Biri de ‘bunu öneren danışmanınızın işine son verin’ diye yazmış. Yok artık! Arkadaşlar bu tür sembolik eylemler uzun istişareler sonucu karara bağlanıyor ve bunca devlet kurmuş bir ortak aklın sezgisel birikimini yansıtıyor.
Olayı anlama noktasında ‘çok farklı’ bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.
1- Marmaris’e giriş 36 arabalık bir konvoyla oldu. 36 efsanelerimizde ‘hayırlı sayı’ olarak geçer ve şöyle denir: ‘36’ya hürmet eden 36’yı bulur’. İnşallah Cumhurbaşkanımızın da yolu uzun, önünde 17 sene daha var.
2- Konvoyun başında giden otobüsün tepesinde ellerinde makineli tüfeklerle duran askerler, Cumhurbaşkanımız ile milletimiz arasındaki halisane duyguları temsil etmekte ve organik liderliğin bariz bir nişanesini sunmakta…
3- Bu güzel tablo ile Marmaris’e giren Cumhurbaşkanımız konuşmasında şunu diyor: “Ormanlarımızı yakanları bulup ciğerlerini yakmak boynumuzun borcudur… Bu siyaset konusu yapılacak bir mesele kesinlikle değildir.” Sorumluluk sahibi bir liderden duymayı özlediğimiz, milletin yanan yüreğine su serpen sözler… Olayın siyaset konusu olmadığının altını bir kere daha çiziyorum.
4- Ormanları yanan bu şirin beldemize 36 arabalık konvoyla, otobüs üstü askerleriyle gelip bu iş siyaset işi değil diyen organik bir lider, bir sonraki adımda ne yapmalıydı? Tüm ülkenin kahvehanelerindeki erkekleri tek bir sembolde eşitlemek ve bütünleştirmek nasıl mümkün olabilecektir? Tabii ki çayla… Nitekim Cumhurbaşkanımız da zaten bir süredir depolarda beklemekte olan, hepsi aynı miktarda paketlenmiş çaylardan fırlatmış.
5- Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, Liderimiz ülkenin kuzeydoğusu Rize’de su baskını karşısında çay dağıttıktan sonra, aynı ülkenin güneybatısı Marmaris’te de çay dağıtıyor. Bütün ülkede birlik beraberlik duygusunu böylece pekiştiriyor. (İletişim Başkanlığı ile sonradan tekrar konuştuğumda Orta Anadolu’da iyi bir deprem olmasını heyecanla beklediklerini söylediler. Yine çay dağıtılacakmış…) Velhasıl felaketin türü değil, liderin size davranışı önemli! Üstelik çaylar farklı da değil… Aynı çay… İnsan biraz duygulanır.
6- Bu eylemle Cumhurbaşkanı adeta kendisini ortaya koyarak, birlik beraberliğin teminatı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur, nokta! Bilindiği üzere Orta Asya Türk geleneğinde çay fedakarlığın timsalidir. Demir dövdükten sonra semaver koyulduğu Orhun Yazıtlarında mevcut. (Sonra biz oralardan gidince Ruslar semaverlere sahip çıkmış).
7- Sözün özü, otobüs üzerinden çay fırlatma eylemi, memleketimizde otobüsün altında, yerde bekleşenler açısından hiçbir ayrımcılığın olmadığını söylüyor. Zaten eğer kısa dönemde başka bir felaket yaşanmazsa çayın bir kısmının Azerbaycana gönderilmesi kararlaştırılmış. Ne de olsa aynı millet ve onlarda da epeyce felaket var.