Ahmet Davutoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ikilisini, Türkiye'nin içinde bulunduğu krizden kurtarabilecek liderler olarak görüyorum ve önemsiyorum. Çok büyük bir sürpriz olmazsa, 1 Kasım seçimlerinin ardından bu iki isim, Türkiye'nin kaderini yönlendirecek koalisyon için masaya oturacaklar.
7 Haziran seçimlerinin ardından ortaya çıkan koalisyon seçeneğini değerlendirebilseler, bugünkü krizi yaşamıyor olabilirdik. Geriye bakmanın bir faydası yok, şimdi önümüze bakalım.
İki liderin koalisyonu oluşturabilmeleri için ilk aşmaları gereken engel, psikolojik engel. Kutuplaşmanın yarattığı aşırı sert iklim, bu partilerin seçmen kitlesini de kapsıyor. Liderler, böyle bir işbirliğinin örgütlerin tabanında tepkiyle karşılanmasından korkuyorlar. Geçen sefer yaptıkları görüşmelerde uzlaşmayı zorlaştıracak ölçüde çıtayı yüksek tuttular.
Ancak 1 Kasım sonrası, artık işbirliği halkın da tercihleriyle olgunlaşmış hale gelecektir. Toplumda büyük koalisyon isteğinin giderek güçlendiğini görebiliyoruz. İki partinin taraftarları arasında da giderek böyle bir koalisyona olumlu bakanların sayısının arttığını söyleyebiliriz.
Koalisyon kurma sürecine girerlerse, önlerine en önemli mesele olarak Kürt meselesi ve bu meselenin yol açtığı şiddet gelecektir. Bu konuda iki parti arasında farklılıklar bulunsa da bunların giderek azaldığı da bir gerçek.
Örneğin Kürtçe eğitim konusunda CHP'de bir esneklik oluştuğu söylenebilir. Meselenin Meclis'te ele alınması konusunda CHP'nin daha önce savunduğu, "İlle de 4 parti olsun" koşulundan vazgeçtiği anlaşılıyor. Böyle bir şart MHP'nin, "ben katılmam" tavrı nedeniyle çözümsüzlüğe işaret ediyordu.
Tabii asıl mesele, yeni bir anayasa yapma imkanının ortaya çıkmasıdır. HDP'nin de destek verebileceği bir yeni anayasa çalışması iki büyük partinin uzlaşmasıyla başarıya ulaşabilir.
Toroslar yanlışı
İki büyük partinin liderleri, son günlerde seçim meydanlarına çıktılar. Konuşmalarında bazen yarın muhtemel koalisyon görüşmelerinde işlerini zorlaştıracak, yanlış değerlendirmelerde bulunuyorlar.
Başbakan Ahmet Davutoğlu AK Parti Van mitinginde aynen şunları söyledi: "Çünkü biliyorlar ki AK Parti zayıfladığında terör odakları güçlenecek ya da Çözüm Süreci zayıflayacak. Çünkü biliyorlar ki AK Parti iktidardan indirilirse ya bu terör çeteleri dolaşacak ya da eskiden olduğu gibi 'Beyaz Toroslar' dolaşacak."
Davutoğlu, Ak Parti'nin oyunun azalması durumunda, devlet içindeki terör çetelerinin yeniden ortaya çıkacağını iddia ediyor. Yani derin güçlerin yeniden meseleyi sabote edebileceğini söylüyor.
Böylesine tehdit edici, korkutucu bir dil kullanmak yanlış. Türkiye, 13 yılda devlet içindeki derin güçlerin büyük ölçüde tasfiye olduğu bir süreçten geçti mi, geçmedi mi? Davutoğlu'nun sözleri, AK Parti'nin başından beri savunduğu, devletin demokratikleştirildiği iddiasının inandırıcılığını ortadan kaldırıyor. Çözüm sürecinde bugün bir kırılma yaşansa da önemli kazanımlar elde edildiği, toplumun barışın tadını aldığı gerçek mi değil mi? "Biz gidersek çeteler gelir" saptaması, Türkiye'deki değişimi ve birikimi de yok saymak anlamına gelmiyor mu?
Çözüm süreci doğruydu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Habertürk'te Fatih Altaylı ile söyleşisinde çözüm sürecine ilişkin iddialarda bulundu: "Oslo’da da İmralı’da da vaatlerde bulundular. Niye tutanakları açıklayamıyorlar? Kandil ‘bize söz verdiniz açıklayın’ diyor. Açıklasınlar hangi sözleri verdiklerini. Benim gördüğüm bazı belgeler var. Bu kadarını söyleyeyim. Bazı taahhütler var, halka bunları açıklayamıyorlar ve onların altında eziliyorlar."
Dünyadaki örneklerden de biliyoruz ki, şiddeti ve çatışmayı sonlandırmak amacıyla, devletler, örgütlerle görüşüyorlar. Zaten başka türlü bu çatışmalara nasıl son verilebilir ki! 30 yıllık çatışma gerçeği de gösterdi ki, çözüm için görüşme yapılır.
Bu görüşmelerin, o kadar da kolay sonuçlanmadığı; sonuçlandığı düşünüldüğü an bile yeniden krizler yaşandığını örneklerde biliyoruz. Bu görüşmeler sırasında bir çok tezler öne sürülür, uzlaşama yolları aranır.
Türkiye'nin çözüm süreci de karar olarak doğruydu. Şiddeti ve çatışmayı bitirmek hedefini önüne koymuştu. İki yıl boyunca Türkiye çatışmasız bir dönem yaşadı. Tam yeni adımlar atılacakken büyük bir kırılma yaşandı.
Bu süreç için değişik değerlendirmeler yapılabilir. Ancak, CHP yarın muhtemelen iktidar ortağı olduğunda, aynı sorun onun da önüne gelecek. Meseleyi Meclis'te çözmek işin siyasi tarafı. Demokratikleşme, kimlik ve yönetim sorunun çözülmesi Meclisin meselesi. Peki, dağdakini nasıl indireceksiniz? Silahlı örgütü nasıl silahsızlandıracaksınız?
İngiltere'nin İşçi Partili Başbakanı Tony Blair, en yakın danışmanlarını IRA ile görüşmeye gönderirken, yanlış mı yapmıştı. Öyle yapmasaydı IRA şiddeti nasıl sonlanacaktı? O süreçte de, inişler çıkışlar yaşanmış, karşılıklı suçlamalar, aralıksız sürmüştü.
Bu nedenle, Oslo, ya da çözüm süreci üzerinden hükümeti zora sokma girişimi, yarın benzer girişimleri de imkansızlaştırabilir. Böyle bir yaklaşım, sonunda gelip Kılıçdaroğlu'nun elini kolunu bağlayabilir.