15 Temmuz askeri darbe girişimi “her şerde bir hayır vardır” darbımeselini hatırlatan bir şekilde Büyük Millet Meclisi’nde dört partinin ortak deklarasyonu ile sonlandı. Bu uzlaşı havası, yıllardır beklediğimiz üzere, Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarını çözmek için, kutuplaşmanın ve nefret dilinin bir daha başvurulmamak üzere ortadan kalkmasına uygun bir ortamın yaratıldığına işaret ediyor olabilir mi? Geçirdiğimiz kâbus gecesinin bir ödülü olmalı: Barış, demokrasi, ifade özgürlüğü ve eşitlik çıtasının yükseltilmesi. Bu sorumluluk bugün her zamankinden daha fazla iktidarın omuzlarında.
Bu darbe girişimine karşı 15 Temmuz gecesi sokaklarda canını göze alarak mücadele edenlerin, herkese öğrettiği önemli dersler var. Bunlardan biri, CNN-Türk kanalının kapatılmaması için insanların Doğan Medya’nın kapısına koşması ve kendini siper ederek yayını durduran askerlerle mücadele etmesi. Bu tutum, sanırım bundan sonra, aynı mecralarda aşağılamak için kullanılan “yandaş medya” yaftasının da sonunu getirir. Meselenin sadece iktidarı destekleyenlerin değil tüm medyanın özgürlüğü talebi olduğunu açıkça gösteren bir eylemdi bu.
İktidarın muhalefetle paylaşılması ilkesi, bu darbenin öğrettiği ikinci büyük ders olmalı. Artık düşmanlaştırıcı, kutuplaştırıcı söylemlere değil, çatışma çözümüne ağırlık veren bir siyasi basiretle yönetme öncelenmeli. Türkiye’nin asırlık sorunlarının üstesinden gelmek için, ayrıştırıcı değil, demokrasi taleplerini dikkate alan bir siyaset kurulmalı. Kürtlerin insan hakları ve kendi kendini yönetme hakları dahil olmak üzere tüm alanlarda demokratik haklar genişletilmeli, toplumdaki kansere dönüşen travmalar iyileştirilmeli ve yaralar sarılmalı. Türkiye halkı daha fazla demokrasi istediğini 15 Temmuz gecesindeki direnişiyle en iyi şekilde ifade etti. Bundan böyle siyaset bu talebi görenlere ve yerine getirmek için çaba harcayanlara açık olacaktır.
Öte yandan, yine bu darbe girişimi muhalefete de aynı yönde dersler vermekte. Muhalif olmak mezhep çatışmasını körüklemek demek değildir; muhalif olmak mütedeyyinleri aşağılamak demek değildir; muhalif olmak seçkincilik demek değildir. Muhalif olmak kategorik olarak AKP düşmanı olmak demek değildir. Muhalif olmak “şeriat geliyor” korkusuyla seçilmiş hükümetlere savaş açmak ve düşürülmesi için seçim dışı yolları meşru görmek demek değildir.
Ben, bugün Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’ni (bazı ideolojik konularda anlaşamasak bile) tam da en kritik zamanlarda böyle davranmadığı için, her zamankinden daha fazla destekliyorum. Çağrısını doğru buluyorum: http://marksist.org/icerik/Yazar/5002/Darbeye-gecit-yok!-Cozum-sol-blok!
Solun da kendine bakma, bugünün Türkiye’sini doğru anlama ve tahlil etme, üstüne serpilmiş ölü toprağını silkeleme vakti geldi geçiyor artık.