Ana SayfaYazarlarDevlet ve halk ilişkisi: Tekrar eden davranış kalıpları

Devlet ve halk ilişkisi: Tekrar eden davranış kalıpları

Devlet, iktidarın el değiştirmesini anlatır. Tedavül eden, dönen, değişen anlamındadır.

 

Bir savaşta yenen tarafa Devlet deniyor.

 

“Tıpkı bir altın top gibi elden ele geçen ve en kuvvetlinin zapt ve inhisarına giren ikbal, nüfuz ve iktidardır.”

 

Ali Fuat Başgil devleti böyle tanımlıyor. Altın top, ikbal, nüfuz, iktidar.

 

İngilizce’de “state,” Fransızca’da “état” devlet karşılığıdır ve durum belirtir.

 

Yenen bir durumda olmaktır devlet. Başkaları karşısında üstünlük belirten bir durumdur. Bir tarafın diğerleri üzerinde zafer kazandığı durum.

 

Devletlerin kuruluşu da böyledir. Arkasında bir zafer, gücün ele geçtiği bir çarpışma vardır.

 

Osman Bey ve izleyenlerinin Devlet olarak tanınmasını tekfura karşı kazandığı Bafeus zaferi sağlamıştır. Osman’ın amcası Dündar, Bilecik tekfuruyla iyi geçinmeyi, durumun devamını savunuyordu. Osman, amcası Dündar’ı okla vurarak öldürmüş, durumu değiştirmek yönünde hareket etmiş, Bilecik tekfurunu yenerek devlet olma yoluna girmiştir. Osman’ın zaferi, gazilerin onun bayrağının altına koşmasını sağlamış, Osman ve izleyenleri devlet durumuna geçmiştir.

 

Devlet olmak, risk almak ve savaşmakla başlar.

 

Bir kez devlet durumuna geçtikten sonra bütün enerji bu durumu korumaya kayar. Bu enerji yasalar çıkarır, önlemler alır, insanların nasıl yaşayacağına karar verir. Zamanla bir aygıt, bir mekanizma oluşturur. İşlevi, devlet durumunun devamını sağlamaktır.

 

Devleti ele geçirmek denen şey, bu mekanizmayı ele geçirmektir. Altın topa yeni olanaklar kazandırmak, güçlendirmek, sonra da bu olanaklar ve güçten yararlanarak hep yenen olma durumunu muhafaza etmek.

 

Devlet durumuna geçen insanlar tek bir blok gibi hareket etmezler. İstekleri, fikirleri, öncelikleri aynı değildir. Daima yenen durumunda olmak için birbirleriyle çatışırlar.

 

“Devlet” bir durumdur. Devletin bir durum olduğunu anlamak, bu durumun hep sürmeyeceğini de anlamak demektir. Devlet geçici bir durumdur.

 

Elden ele geçer.

 

Demirel, 1950 de halk oyu ile devlet olan Demokrat Partinin 1960 Askeri Darbesi ile iktidardan uzaklaştırılmasını şöyle değerlendirir. “1950, Devlete karşı, onların yönettiği devlete karşı kazanılmış bir zaferdi. Onların elinden alma hareketidir. 27 Mayıs 1960, halkın elinden devleti alma hareketidir.”

 

Halk oyuyla gelen zafer, silah ve zor yoluyla el değiştirdi. Demirel bunu söylüyor.

 

1908’de Binbaşı Resneli Niyazi’nin dağa çıkarak isyan etmesi, ardından da Binbaşı Enver Bey’in birlikleriyle dağa çıkması bir devlet olma hareketidir. Osman Bey’in kurduğu devlet durumunu devam ettiren Osmanlı Hanedanının yerine, hanedandan olmayan silahlı subayların iktidara talip olmasıdır. Bu risk alma ve savaşma girişimi Meşrutiyet’in ilanı ile son bulur. Osmanlı Hanedanı kısıtlı yetkilerle de olsa halen devlettir.

 

1913’te Babıali baskını ile geçici bir durum olan devlet, hanedan üyelerinden, silahlı subayların eline geçer.

 

Cumhuriyetin ilanı, Osmanlı Hanedanı üyelerinin devlet olma olasılığını bitirir. Devlet el değiştirir.

 

Devlet, Cumhuriyet’i kuran kadronun eline geçer. Devlet biçimi değişir. Artık devlet olmak için, askerlerin, bürokratların hayatlarını ortaya koyarak risk alması, savaşması gerekmemektedir. Yapmaları gereken sadece durumlarını korumak amacıyla yönetiminde oldukları devlet mekanizmasını güçlendirmektir. Bu, devleti yönetenlerin karakterini de değiştirir.

 

Güçlenen devlet mekanizması,  sürekli  yenen durumunda olacak biçimde yüksek makam sahibi bu asker ve sivil kadroları güçlendirir.

 

1946 yılındaki çok partili seçimlere kadar CHP, devlet ya da devletin tek partisidir. 1925 ve 1930 yıllarında iktidara aday olan Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka’nın devlet olma olasılığı bu partilerin kapatılmasıyla son bulur. Gerekçe devletin tehlikede olmasıdır. Yani galip durumda olanların pozisyonunun değişmesi olasılığı. Tehlike budur.

 

İkinci Dünya Savaşının en önemli sonucu Tek Adam rejimlerinin yenilmesidir. Avrupa, Hitler ve Mussolini’den sonra Tek Adam rejimlerine “Bir daha asla” der.

 

Savaş sonrasında kalan iki tane tek adam rejimi vardır; Sovyetler Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti. Stalin ve Milli Şef İnönü.

 

İnönü Avrupa’nın yanında olmak ister. Avrupa ise çok partili demokratik rejimi şart koşar. Böylece Türkiye 1946 yılında çok partili rejime geçer. İstekle değil zorunlulukla.

 

Ülkede yaşayan insanlar, sandığa giderek, destekledikleri partiler yoluyla devlet olma olanağına sahip olurlar. Silahsız ve savaşmadan.

 

1950 yılında Demokrat Parti halk çoğunluğunun oyuyla iktidara gelir. Devlet, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilmeye başlar. 1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri devlet durumunun tehlikeye düştüğünü düşünür. Devleti, yenen olma durumunu, halkın seçtiği temsilcilerden silah zoruyla alır. Demokrat Parti kapatılır. Yeni devlet durumunu, Türkiye’ye ve dünyaya, Albay Alpaslan Türkeş radyodan duyurur.

 

Devlet durumuna geçenler, bir süre sonra, beraber yola çıktıkları Alpaslan Türkeş’in devlet durumuna son verir. Türkeş, sürgüne gönderilir.

 

Altın top elden ele geçmektedir. Altın topun gücü tartışılmazdır. Başbakan asar, emekli eder, göreve son verir, sürgüne gönderir, sakıncalı ilan eder, hapse atar. Topu elde tutanlar, ülkenin kendi isteklerine uygun yönetilmesi için yeni bir anayasa yapar.

 

Tekrar seçim olur. Halk daha önce iktidarı silah zoruyla terk etmek zorunda kalan Demokrat Parti ile benzer bir çizgi izleyen Adalet Partisini iktidar ortaklığına, bir sonraki seçimde de iktidara taşır.  

 

Kendilerini asker-sivil aydın zümre olarak tarif eden bir grup, halkın seçimini pek isabetli bulmaz. Askeri Darbe yoluyla devlet olmak isterler. 9 Mart 1971 tarihini kararlaştırırlar. Bu girişim deşifre olur. Ordu içinde bundan haberdar olan daha üst rütbeli bir grup, başlangıçta böyle bir niyetleri olmadığı halde, bir muhtırayla 12 Mart’ta iktidara el koyar. Altın top tam bir grubun eline geçecekken bir diğer gruba geçer. Bu grup, 9 Mart Darbecilerini tasfiye eder, bu vesileyle iktidar için tehlikeli gördüklerini hapse atar, görevine son verir, cezalandırır.

 

Bu akıma kapılan, memleketi kurtarmak için yola çıkan öğrenciler vardır.

 

Devrimci öğrenciler delikanlıdır, korkusuzdur.

 

Beklemedikleri bu ters darbe karşısında hayal kırıklığına kapılırlar. Eyleme geçerler. Devlet, bir kaç yüz kişiyi geçmeyen bu öğrenciler karşısında paniğe kapılır. Devlet, durumun elden gideceğini düşünür.

 

Yıllardır hiç kimseyle savaşmamış ordu, bir süre önce “Ordu Gençlik Elele” diye yürüyen, ikinci kurtuluş savaşını yapmak ve memleketi düşmanlardan kurtarmak için yola çıkan bu öğrencilerle tüm gücüyle savaşmaya başlar. Bu savaş, üç öğrencinin idamı, birçoğunun öldürülmesi ve hapse atılmasıyla son bulur. İdam kararları Mecliste onaylanır.

 

Aradan on sene geçer. İktidarda, 1960 darbesinden sonra kurulmuş Adalet Partisi vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980’de devletin tehlikede olduğunu söyleyerek, halkın seçtiği vekillerden oluşan parlamentoyu silah zoruyla kapatır. Kendi istediği üyelerden bir meclis kurar.

 

Sokakta, bir önceki darbede asılan, öldürülen gençlerin anılarını yaşatan, devrim yoluyla devlet mekanizmasını ele geçirmek isteyen devrimci gençler vardır. Onların karşısında ise devleti savunan ülkücü, milliyetçi gençler. 12 Eylül Darbesini yapanlar için hepsi tehlikelidir. Acımasız bir şekilde, devlet durumları için tehlikeli saydıkları herkesi cezalandırırlar. Asarak, öldürerek, hapse atarak, işkence ederek, görevden alarak.  Buna, en çok devleti savunan ülkücü milliyetçi gençler şaşırır. Fikirleri iktidarda olduğu halde kendilerinin içerde olmasına hayıflanırlar.

 

12 Eylül devleti kendi ilkeleri doğrultusunda yeni bir anayasa yaptırır. Yeni anayasalarını silahların gölgesinde bir referandumla halka götürürler. Halk çok yüksek bir oranla anayasayı onaylar. 12 Eylül yöneticileri, bu onayı halkın kendilerini desteklediği şeklinde yorumlar. Bu güvenle biraz daha ileri giderek, kendi partilerini kurarlar. Partinin başında emekli orgeneral Turgut Sunalp vardır. Kenan Evren seçim turuna çıkarak Milliyetçi Demokrasi Partisi için oy ister.

 

1983’te tekrar seçimler olur. 1982’de anayasayı yüzde 92 ile onaylayan halk, askerlere cevabını sandıkta verir. Yüzde 45 e varan bir oyla, yeni kurulan ANAP’ı iktidara taşır. Darbeci askerlerin partisi MDP yüzde 23’te kalır.

 

Altın top tekrar halkın seçtiği vekillerin kurduğu hükümetin eline geçmiştir. Tabii hiç bir zaman tam anlamıyla değil. Zor kullanarak silahsız insanlara müdahale hakkını kullanabilecek askerler de her zaman devlet olduğu için.

 

Seçimler, koalisyonlar devam eder.

 

28 Şubat 1997’de bu kez irtica tehlikesi olduğu söylenir. Ordu bu tehlikeyi uzaklaştırmak üzere harekete geçer. İktidar ortağı Refah Partisi kapatılır.

 

Devamını yazmaya gerek var mı? Tarihle hiç ilgisi olmayan birisi bile bu yazının devamını getirebilir. Buraya kadar tekrar eden doku (pattern) çok belirgindir.

 

Kişilik ya da karakter, belirli davranış kalıplarının tekrar etmesidir (consistent set of behavior). Cumhuriyet tarihi, tekrar eden davranış kalıplarıyla örülüdür. Yaşananlar karakter oluşturacak kadar sık tekrar eden kalıplardır.

 

Halk kendi temsilcilerini seçer. Askerler darbe yapar. Halk, her askeri darbe sonrası, ısrarla, bir önceki askeri darbede silah zoruyla iktidardan düşürülen partinin devamı olduğunu hissettiren yeni partiyi iktidara taşır. Sonra askerler tekrar darbe yapar.

 

Bu, Türkiye seçim tarihinin tekrar eden en önemli dokusudur.  Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından yakın zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti siyasi hayatının kişiliği budur.

 

Sonra tekrar seçim olur. Kapatılan Refah Partisinin içinden çıkan ama bugüne kadar askeri darbelerle yasaklanmış tüm sağ liberal muhafazakar partilerden çizgiler taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olur.

 

Tekrar darbe olur diye tekrar eden örüntü, pattern, ilk defa değişir.

 

İktidara üç dönem arka arkaya yüksek bir oy oranı ile gelen AKP, bugüne kadar hep askerler tarafından hazırlanan anayasayı kısmen değiştirmek için halktan onay alır. Kısmen değişen anayasa askeri darbelerin yargılanması yolunu ilk defa açar.

 

Altın top, Cumhuriyet tarihinde ilk defa oy kullanan halkın eline geçmiştir. Yine tam olarak değil. Yürürlükte hâlâ son askeri darbenin yaptığı anayasa var. Halkın seçimlerini isabetli bulmayan ve silahla müdahale ederek kendi seçimini dayatan bir zihniyetin hazırladığı anayasa.

 

Tabii on yıllar boyunca sürekli tekrarlanarak perçinlenmiş kişilik kolay değişmez.

 

Alışmış kudurmuştan beterdir.

 

Bazı insanlar tekrar askeri darbe olsun ister.

 

Bazıları, askerlerin yapamadığını sivil olarak yapmak ister.

 

Bazıları da, devletin içine sızalım, kendi aramızdaki bağları güçlendirelim, önemli mevkilere gelelim diyerek uzun yıllar önce başlattıkları bir çalışmanın sonucu olarak devleti tamamen ele geçirmek ister.

 

Benim dediğim olsun, ben hep yenen olayım, devleti ele geçireyim, devlet bana hizmet etsin.

 

Bugüne kadar askeri darbeleri yapanlar, yaptıkları darbeyi meşru hale getirmek için hep bir tehlikeyi gerekçe göstermiştir. Gerekçe, vatanın tehlikede olmasıdır. Buna silahlı gücü elinde tutanlar karar verir. O vatanda yaşayan halka sormak gibi bir alışkanlıkları yoktur. Yaptıkları her şeyi halk için yaptıklarını söylerler. “Halk için, halka rağmen.”

 

Vatanı tehlikeye sokan unsurlar ise zamanla değişir. Bu tehlike, bazen komünizm, bazen irtica, bazen bölücülük olur. Devleti elinde tutanlar ya da devlet olmaya çalışanlar için tehlike gereklidir.

 

Şeyler kendi başına tehlikeli değildir. Bir şeyin tehlike olması için bir başka şeyle ilişkiye geçmesi gerekir. Bir şeyi tehlikeli hale getiren bir başka şeyle kurulan ilişkidir. Buradan bakıldığında her şeyi tehlikeli göstermek mümkündür.

 

Tehlike icat etmek, korku yaratmak, devleti ele geçirmek ya da devlet durumunu devam ettirmek isteyenlerin temel alışkanlığıdır.

 

Artık bitirelim.

 

Altın top, anladığımız kadarıyla, cazip bir şeydir. Her şeye kadirdir.

 

Altın top elden ele geçebilen bir yapıdır. Eline alan kendi durumunun devamı için onu güçlendirir.

 

Altın topu ele almak için de, elde tutmak için de tehlike yaratmak gerekir

 

Altın top, tahakküm ilişkisini sürekli kılan bir mekanizmadır. Kimin kime tahakküm ettiği altın topun kimin elinde olduğuna bağlıdır.

 

Altın topu yaratan, hakim olma isteğidir.

 

Belki de altın top, insanların kafasında partikül düzeyinde saçınmış olarak bulunan, tahakküm kurma, güç kullanma, kendisi gibi olmayanı dışlama, hakim olma eğilimlerinin soğuk yüzlü binalarda somutlaşmış halidir.

 

Devletin niteliği o ülkede yaşayan insanların eğiliminden bağımsız değildir. Devlet ve insanlar karşılıklı olarak bir etkileşim içinde birbirlerini yeniden yaratırlar.

 

O zaman bütün mesele, bu altın topun işlevini kendimize yarar sağlayacak şekilde düzenlemektir. Altın topun işlemesini düzenleyen yasaları yeniden tasarlamak.

 

Ayrıcalıksız insanların çıkarları ortaktır.

 

Ayrıcalıksız insanlar için, devlet benim tuttuğum partinin eline geçsin kavgası anlamsızdır. Kısır döngüdür.

 

Ayrıcalıksız insanlar, devlet içinde oluşan, altın topu kendi çıkarları için kullanan, derin, paralel, çapraz, yan her türlü yapılanmanın karşısındadır.

 

Ayrıcalıksız insanlar için öncelik, devletin davranış biçimini değiştirmektir. Nazik, saygılı, insanlara değer veren, güvenen ve güven yaratan bir davranış biçimini kalıcı hale getirmektir.  Devletin vatandaş üzerinde uyguladığı her türlü şiddete son vermektir.

 

Ayrıcalıksız insanlar için, müdahale alanı daraltılmış, insanların hayatını etkileyen kararları insanlara sormadan almayan, şeffaf ve hesap veren bir devlet önceliktir.

 

Bunları yapabilmek için önümüzde tarihi bir fırsat var. İlk defa askeri darbelerin  değil, halkın isteklerinden oluşan bir anayasa yapma olanağına sahibiz. İlk defa kendimizi yönetecek yasaları kendimiz yapabiliriz.

 

Birlikte barış ve refah içinde, özgürce yaşayabilmek için.

 

2015 seçim sonuçları, toplumun değişik eğilimlerini parlamentoya taşıyarak, bir çok eğilimin isteklerini yansıtan bir anayasa için mükemmel bir zemin oluşturdu.

 

Uzun yıllar sonra ulaşabildiğimiz bu noktadan geri gitmeyelim.

 

- Advertisment -