Ana SayfaYazarlarDevletleşememiş ultra-milliyetçilik ile devletleşmiş milliyetçiliğin çatışması

Devletleşememiş ultra-milliyetçilik ile devletleşmiş milliyetçiliğin çatışması

 

PKK’nın ultra-milliyetçiliği ve açılımları üzerine düşünüp yazmak üzereyken Gürbüz Özaltınlı’nın yazısı ("Ezen ezilen" söylemi ya da şiddete tanınan meşruiyet, 24 Aralık 2016, Serbestiyet) tartışmayı başlattı. Bazı farklılıklar arz etse de benim de düşüncem odur ki, bugün Türkiye’de yürüyen bu kanlı savaş PKK’nın temsil ettiği devletleşememiş ultra-milliyetçilik ile devletleşmiş milliyetçiliğin (TC) çatışması. PKK’nın yoksul Kürt çocuklarını ve gençlerini gerilla mücadelesine katarak yapmak istediği, son tahlilde bir Kürt ulus-devleti kurmaktan ibaret. Dünyada çoğu ulus-devlet, okumuş yazmış milliyetçi önderlerin, aynı milletten olduğuna inandıkları yoksulları ideolojik bir hedefle (“kendi devletimizi kurmalıyız”) seferber etmesiyle ve silâh altına almasıyla kuruldu. “Kendi” sözcüğü burada sadece o milliyetçi önderleri değil, bu “dâvâ”nın asıl sahibi olan milliyetçi burjuvaziyi de gösteriyordu. Ama zafere ulaşmak için bu gerçek, bu “dâvâ”ya inandırılmış ve uğruna ölmeyi göze alan yoksullardan ve halklardan gizlendi. Çıplak ve acımasız gerçeklerin üstü bu kavgayı verenlerce milliyetçi hamasetle, “özgürlük, kardeşlik, eşitlik, kurtuluş” şiarlarıyla örtüldü. Oysa ortada gerçek anlamda ne özgürlük vardı, ne eşitlik, ne kardeşlik. PKK örneğinde, Kürt burjuvazisinin basbayağı “Kürtleri Kürtlerden başka bir millet değil, Kürt burjuvazisi yönetecek (yani ezecek)” dediği bir savaş bu. “Ezilen” Kürt burjuvazisinin desteklemediği bir PKK’nın bu güçte olamayacağını bilmek için fazla zekâya hacet yok. PKK’nın kurulması olası bir ulus-devletin silahlı gücü olacağı da açık.

 

Şimdi bu görüşüme karşı soldan arkadaşların itirazlarını duyar gibiyim: Ama PKK kendine “devrimci” diyor, hattâ “THKP-C kökenli” olduğunu ifade ediyor; bu savaşı “devrimci halk savaşı” ilân ediyor ilh… İyi de, bir hareketi kendine ne dediği, kendini nasıl tanımladığına değil, ne yaptığına bakarak tahlil etmeye çalışırsak, PKK ne yapıyor sorusunun yanıtı Marksizmin öngördüğü bir “proleter devrimi” olamaz. Aksine, PKK milliyetçilikler çağı olan yirminci yüzyıldan kalma ideolojisiyle ve yöntemleriyle, küreselleşen ve Marx’ın öngördüğü gibi gittikçe küçülen, âdetâ bir “köye” dönen dünyamızda, geç kalmış bir ultra-milliyetçiliği gerçekleştirmeyi, Türkiye ve Suriye Kürtlerini birleştirerek bir Kürt devleti kurmayı hedefliyor. Askere çağırdığı ve bu uğurda ölmeye ikna ettiği yoksul Kürtlerin çoklukta olması, hareketi bir proleter hareketi yapmaz. Dünyanın neresinde siz burjuvazinin iktidar için ön safta ve siperlerde savaştığını gördünüz? Tabii ki bir burjuva devleti uğruna, askere çağrılan yoksul gençler ölecek. Bugün bu amaç için cephede savaşanlar ister kendilerine “devrimci” desin, ister demesin, sonuçta burjuvazi, kurulacak devletin tek hâkimi olacak.

 

Peki, PKK’nın ve Kürt ulusalcı burjuvazisinin “ayrılma ve ayrı devlet kurma” ve bunu savunma hakkı var mı? Evet, var.  Bu savaş konusunda ben de Kürtlerin Hrant Dink’i Tahir Elçi gibi düşünüyorum: PKK silâhlı siyasi bir örgüt; silâhlı eylemi siyasi propagandanın aracı yapmayı benimsemiş ve yıllardır şiddete dayalı politika yapan bir parti. Bu tarz-ı siyasete militarizmi ve silahı yücelttiği için karşı olabilirim, ancak bu PKK’nın ne olduğu ve Kürt halkı tarafından nasıl görüldüğü gerçeğini değiştirmez. PKK benim kanımca Kürtlerin çoğunluğunun benimsediği bir silâhlı örgüt. Bu desteğin oranı, boyutu vb hakkında elimizde bilimsel bir araştırma yok; ancak Kürt halkının seçimlerdeki tutumu, HDP’nin politikaları ve Kürtlerle bire bir konuşmalarımdan edindiğim izlenim bu.  

 

Kürtleri kimin yöneteceği ve “kendi” yönetimlerine ulaşmak için hangi yöntemlere başvuracakları hususunda, biz Batıdaki TC’nin ayrıcalıklarından yararlananların değil, Kürt illerinde yaşayan, TC’den yüz yıla yakın sadece zarar görmüş Kürt halkının karar vermesini doğru bulurum. Açıkçası, bu konuda şunu veya bunu önermek bize düşmez. Elbette âdil bir barış olsun ve halklar bu topraklarda eşit koşullarda birlikte yaşasın isterim; ama bu konuda karar verecek olanlar sadece ve sadece Kürtlerin kendisidir.

 

- Advertisment -