Ana SayfaYazarlarDurumdan vazife çıkarmak

Durumdan vazife çıkarmak

Devlet zihniyetinin ve devlet görevlilerinin davranış kalıplarının değişmesi kolay değildir. Çetin mücadele gerektirir, zaman alır. Zira derinlere sızmış anti-demokratik ruh, küçük bir çatlak bulduğunda hemen oraya sızar, düşünülen ötesinde bir hızla yol alır. Mazide kaldığı düşünülen tavırlar, kararlar, eylemler peşi sıra sökün eder.

 

Üç aya yaklaşan çatışma dönemi, bu meyanda çok öğretici oldu. Güvenlik güçleri, geçmişi anımsatan çok sayıda pratik sergilediler. Varto’da bir PKK’li kadının çıplak cesedi teşhir edildi. Cizre’de bir PKK’linin polis arabasına bağlanarak yerlerde sürüklendi, dehşet görüntüleri kayda alınıp basına servis edildi. Hakkâri’de bir grup Kürt yüzükoyun yere yatırıldı, “Türkün gücünü göreceksiniz” diyen güvenlik güçleri onlara hakaret üstüne hakaret etti. Diyarbakır’da polisin girdiği sokaklarda “Esedullah Timi” yazıları ve Kürtlere yönelik tehditler kapladı duvarları.

 

Zor zamanlarda yargı

 

Sadece emniyette, değil yargıda da kötü alametler çoğaldı. Tahir Elçi hakkında verilen tutuklama kararı, bir işaret fişeğiydi. Çözüm sürecinde Elçi’nin söylediğine benzer düşünceleri dile getirenlere karşı hiçbir hukuki işlem yürütülmezken Elçi’ye dönük hoyratça tavır yeni bir döneme girildiğini gösteriyordu. Yargı, durumdan vazife çıkarıyordu, artık işler başka türlü yürüyecekti.

 

Nitekim Elçi kararının tartışması devam ederken bir karar da Ağrı’dan geldi. Ağrı Sulh Ceza Hâkimliği, “özyönetim” vurgusu nedeniyle HDP’nin seçim beyannamesi hakkında toplatma kararı verdi. Gerçekten bir skandaldı. Memlekette Kürdistan’ın bağımsızlığını (PAK) ve federatif Kürdistan’ı  (HAKPAR) savunan partiler varken, özyönetim savunusu sebebiyle siyasi bir partinin beyannamesini toplatmak aklın alacağı bir iş değildi. Fakat bu, zor zamanlarda yargının nereye kadar savrulabileceğini göstermesi açısından mühimdi.

 

“Kürt yoktur, Kürtçe savunma edepsizliktir”    

 

Yargının imza attığı daha vahim bir olaya BasHaber’de rastladım. Olay özetle şöyle: Erzurum H Tipi Cezaevindeki bir grup tutuklu ve hükümlü, 20 Temmuz’da gerçekleşen Suruç saldırısını protesto etmek maksadıyla iki gün açlık grevi yapma kararı alır. Cezaevi idaresi, bu kararı alanlar hakkında bir aylık hak mahrumiyeti (havalandırma, görüş ve mektup yasakları) cezası verir. Hükümlü ve tutuklular cezaya itiraz ederler, itirazları kabul edilir ve 1 Eylül 2015’te de mahkemeye çıkarılırlar. Mahkemede Kürtçe savunma talebinde bulunurlar. Fakat hâkim, bu talebe hakaretle karşılık verir.

 

Tutuklu Selman Gülbahçe, yaşadıklarını İHD Erzurum Şubesi’ne gönderdiği bir mektupta anlatır. Gülbahçe’nin anlatımına göre; hâkim anadilde savunma talebinde bulunan tutuklu ve hükümlülere şöyle cevap verir: “Kürt yoktur. Siz bu ülkenin okullarında okumuşsunuz. Tercüman istemekle terbiyesizlik, edepsizlik yapıyorsunuz. Çıkın dışarı, def olun.”      

 

“Bunlar da Ermeniler gibidir”

 

Gülbahçe, hâkimin bununla yetinmediğini, askerleri kendilerine karşı kışkırtmaya çalıştığını belirtir. Gülbahçe, mektubunda hâkimin “Her gün yanı başınızda arkadaşlarınızı öldürüyorlar. Polislerinizi öldürüyorlar. Ben kadın halimle burada bunlarla mücadele ediyorum. Siz orada yayılıp seyrediyorsunuz. Bunlar da Ermeniler gibidir, önü şimdiden alınmazsa kim bilir nasıl olurlar?” gibi sözlerle askerleri üzerlerine saldırtmak istediğini yazar. Bereket ki askerler, sağduyuyu elden bırakmazlar, soğukkanlılıklarını muhafaza ederler ve hâkimin tahriklerine gelmezler. (BasHaber, 5-11 Ekim 2015, s.12)

 

Bazıları, tek bir vakıadan hareketle yargıya dair bir genelleme yapılmaması gerektiğini söyleyebilirler. Haklı da olurlar. Bununla birlikte Kürt ve Kürtçe düşmanlığı, yalnızca bir kişiyle, bir hâkimle sınırlı değil. Onca reforma ve değişim programına rağmen bu, yargıda halen güçlü bir damar olarak varlığını koruyor. Zemini bulduğunda ve fırsatı yakaladığında hemen atmaya başlıyor. Kemalist dönemi aratacak bu kararlar da işte bu damardan neşet ediyor.

 

Kısacası münferit bir hadise değil karşımızdaki. Geçmişte “Kürt yoktur” diyen hakim eksik değildi. Gelecekte de aynı sakızı çiğneyenlerle karşılaşmayacağımızın hiçbir garantisi yok. Anlayacağınız, yargıyla daha çok işimiz var…

 

- Advertisment -