Giriş
Bu yazı, bolluk ve bereket vaat ettiği düşünülen enformasyonun kütlesel üretim durumunda nasıl bir kaosa yol açacağıyla ilgilidir. Öncelikle hızla zenginleşmenin ana kaynağı ve iktisadi gelişmenin olmazsa olmazı olarak temellendirilen enformasyonun tam anlamıyla tartışılmadığı vurgulanmalıdır. Zira bu durum teknik olmaktan ziyade felsefi bir arka planı içerir. Daha doğrusu, enformasyona yüklenen değer ve kıymetlerin, teknik olmaktan çok evrensel ve ontolojik bir sorunun çevresinde şekillendiği ifade edilmelidir. Somut olmayan bu bilinç düzeyine yüklenen anlam ve kıymetlerin yeni sorunlu alanların doğmasına yol açacağını öngörmek de yanlış değildir.
Teknik gelişmelerin bir sonucu olarak hızla yaygınlık kazanan yeni cihazların kullanıma sunulması, yoğun bir veri üretim ve tüketimini de beraberinde getirmiştir. Önemi kendinden menkul bir şekilde oluşturulan ve genel kabul gören medeniyet evrelerini enformasyonun üretimi, tüketimi ve mülkiyeti inşa etmektedir. Bu yüzden içinde yaşanılan döneme pek çok başka ad yanında Enformasyon Toplumu, Enformasyon Çağı veya Bilgi Toplumu gibi adlandırmalar da yakıştırılmaktadır.
Özellikle bilgisayarın çeşitli ve zorluk dereceleri yüksek hesaplamaları, çok daha hızlı, güvenilir, kısa zamanda ve az maliyetle yapmaya başlamasından beri bilmeye yönelik gayretler yaşamın temel sorularından biri olarak görülür olmuştur. Ardından bilgisayarların ENIAC boyutundan milimetrik kalınlıklara inmesi ve hemen herkese ulaşarak yaygınlık kazanması malumat sahibi olma konusunda teknolojinin cömertliğini gözle görülecek denli alenileştirmiştir. Böylece milyarlarca ucu olan bu sinir ağlarından birine sahip olan kimse, kimi yerde denetlemiş kimi yerde de tehlikeli bir engel gibi milyar üstü milyar malumata maruz kalmış durumdadır.
Ancak bu katkıların dereceleri ile birlikte nitelik ve niceliği sorgulanmadığından artış hızının ölçülmekten uzakta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kimi araştırmalara göre insanlığın bu zamana kadar ürettiği enformasyonun kat be katı, son 15-20 yıl içerisinde üretilmiştir. Sıradan bilgisayar kullanıcılarının taşınabilir hafızalarından, şirketlerin ve ülkelerin, devasa boyutlara erişmiş servis sağlayıcılarında tutulmakta olan verileri artık bir değer olmaktan çok bir sorun olma yoluna doğru hızla evrilmektedir. Özellikle sahip olunan veri ve enformasyonun etkin bir biçimde tasnif ve yönetilebilmesi için her dereceden kişi ve kurumların milyarlarca dolarlık yatırım yapmaya yönelmeleri, bu iddianın en önemli kanıtlarından biri olarak sunulabilir.
Enformasyon toplumu efsanesi
Bilgi bilim üzerinde çalışanlar için bilgi ve enformasyonun ve bu kavramların farklı formlarının sıkı bir rasyonalizm ve kendi içinde tutarlı pozitivizm çerçevesinden metalaşmış olduğunu söylemek abartılı kaçmayacaktır. Her şeyin görünenine ve sınananına aşina olan bahsi edilen düşünce geleneğinin, enformasyon ve bilginin kuşatıcılığını daralttığı ifade edilmelidir. Oysa her iki kavram da insana aittir ve bir bilinç faaliyetinin sonucudur. Farklı düzeylerden olarak kimine malumat, kimine fikir, kimine algı, kimine tahayyül, kimine de veri denilmektedir. Enformasyon bilimi için asıl müdahale evresi, bahsi edilen bilinç faaliyetinin sonucu olarak düşünceni somut ancak sanal bir kaynağa aktarılması ile başlamaktadır. Oysa bahsi edilen bilince daha düşünce formunda iken müdahale edilebilmesi düşünülmelidir. Zira genel kabul, enformasyonun üretim sırasında iken sınıflandırılmasına ve şekillendirilmesine müdahaleyi meşru kılacaktır.
Enformasyonun temel mülkiyet ve değer birimi haline gelmesi aslında yeni bir durum değildir. Sanayi Devrimi sonrasında hızla artan üretim olanaklarının yaygınlaşması ve kütlesel üretimin [mass-production] emek ve mülkiyet ilişkilerine getirdiği yeni bakış açısı, yeni bir döneme girildiği fikrini de meydana getirmişti. Bilhassa devrimin anavatanı olan Birleşik Krallık’taki üretim eylemleri sonucunda birikmiş sermaye, yeni iş olanaklarının ve iletişim ile ulaşımın da gelişmesine kaynaklık edecek çalışmaları desteklemişti. Enformasyon Toplumu adlandırması ve fikrinin ortaya atılması sanayi üretiminin sosyal ve sosyal ilişkileri belirlemekten uzaklaşması ile ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Özellikle savaşların sonucunda gelişen elektronik imkanların mücadele yolunda seferber edilmelerinin bilgisayar gibi tekniklerin evrilmesine zemin hazırlamış olduğu söylenebilir. İlkin belli karargahlar arasındaki iletişimi hızlandıran ve güvenilir hale getiren bu iletişim ağlarının daha sonra iş idaresinde kullanılmaya başlanması o güne dek hiç görülmemiş ölçüde insana mahsus olan zihinsel eylemlerin bir yerden diğer bir yere aktarılmasını da mümkün kıldı. Bu durumun yaygınlaşması ve elbette erişilebilir olması yeni mülkiyet ve sosyolojik ilişkilerin doğmasına yol açtı. Bu vaziyete ilk tanımlamayı McLuhan “Global Köy” adını vererek yaptı. Ardından Toffler ve Drucker gibi stratejistlerin de konuya eğilmeleri ve meseleyi işlemeleri ile yeni bir çağın içinde buldu insanlık kendini!
Enformasyon yahut veri olarak, insan bilgisine dair elde edilenlerin hep önemli ve değerli olduğunu iddia etmek yanlış değildir. Karar verme melekelerinin içerik olarak aynı olması bu düşünceyi destekler niteliktedir. Enformasyon kayıt ve saklama imkanlarının yaygın ve kullanılabilir olmaması bu düzenlemelerin başarısız olacağı anlamına da gelmez. Bu durumun en güzel kanıtları çivi yazılı tabletlerde yatmaktadır. Öyle ki, Boğazköy kazılarında bulunan binlerce çivi yazılı tablet gündelik yaşamın düzenlenmesi ile ilgili olduğu kadar ticari ilişkilerin kayıt altına alınması ile de yakından ilgilidir. Hatta bu kazılarda binlerle ifade edilecek tabletlerin ciddi anlamda tasnife tabi tutuldukları ve kimi zaman tabletleri saran kolofonların bile ayırıcı işaretlerle konu tasnif edildikleri bilinmektedir. Bu gibi nedenlerden dolayı Enformasyon Toplumu olgusunun yeni baştan ele alınması gerekebilir. Keza enformasyonun çağa adını vermiş olması, zihinlerde örtük yanılgıların doğmasına yol açabileceğini ortaya koymuştur. Gerçekten de enformasyonun, insanlığın varoluş sorununa verdiği bir cevap, gündelik sıkıntılarının giderilmesinde gösterdiği bir gayret yahut küresel anlamda her çeşidinden ıstırabı izaleye matuf başarılı sonuçları olmuş mudur; tartışılmalıdır.
Enformasyonun döneme adını vermiş olması, daha doğrusu verilmesi herkesin ona kolaylıkla, yeterince ve tam erişebilmesine imkan sağladığını ne yazık ki göstermiyor. Enformasyonun, kuvvet ve enerji kaynağı olarak kabulü en zengin dönemini yaşamaktadır. Öyle ki, gerçeğe tesadüf eden enformasyon adına ne varsa üzerlerinin söz ve yazı ile örtüldüğü aşikar bir haldedir. Bu gibi nedenlerle Enformasyon Toplumu, adlandırma ve fikrinin nitelikli olana ulaşmada bir engel olduğu görüldüğünden mitolojik sınıflandırmasına dahil edilebilir.
Entropi
Entropi, sanılanın aksine genelde fizik temelli kullanılan bir terim olmaktan daha çok ucu sosyal bilimlere varan, ‘varlığın anlam hali’ni ifade eder. Genellikle, kabul gördüğü üzere, termo-dinamik yasaların içerisinde ele alınır; böylece enerjinin mevcut durumu ile birlikte devinimi boyunca geri döndürülemez olan kısmını ifadeye yarar. Teorik olarak, enerji şeklinde ortaya çıkan varlığın bir döngü içerisinde geri döndürülmesi mümkündür. Fakat bu geri döndürülüş her defasında bir miktar kayıp ile son bulur. Bu kayıpların bütünü, evrendeki düzensizliği ve nihai olarak kaosu ifade eder.
Entropinin teknik bir şekilde enformasyonun üzerinde ilk kez uygulanması Claude E. Shannon sayesinde olmuştur. Shannon’un bir nevi buluşu olan entropinin enformasyon üzerinde uygulanması, aslında bilgisayarların gelişmesi ve yaygınlaşması, internetin bu denli hayatın ayrılmazı hale gelmesiyle sonuçlanmıştır. Fakat Shannon’un entropi üzerindeki çalışmaları ile kütlesel üretimi arasında doğrudan bir ilgi bulunmamaktadır. Çünkü Shannon enformasyonun kümülatif nitelik ve nicelik değeri üzerinde durmamış, onun bir yerden diğer bir yere elektronik aktarımı sırasında ortaya çıkan kayıplarına ilişkin yeni bir görüş olarak ortaya koymuştur. Öyle ki bir master tezi ile ele aldığı bu konu “boolean cebiri” hakkındadır. O zaman için yepyeni bir yaklaşım olan bu hususla, sinyallerin, aktarımları sırasında tabii nitelikleri dolayısı olabilecek kayıpları ve kayıplarının artış hızının hesaplanabilmesi mümkün olabilmiştir. Şimdi bu yaklaşımdan yola çıkılarak enformasyondaki nitelikli büyümenin entropisi, hesaplanma yoluna gidilebilir.
Enformasyon üretimi ve entropi
Drucker bir makalesinde “…yöneticiler ve profesyonel uzmanlar, önce ne yaptıklarını bilmek için, sonra ne yapılması gerektiğine karar vermek için ve son olarak da yapılan işin ne ölçüde iyi yapıldığını değerlendirmek için, kendilerine hangi enformasyonun gerektiği, hangi verilere ihtiyaçları olduğu konusunda kafa yormak zorundadırlar. Bu gerçekleşene kadar, Yönetim Enformasyon Sistemi (MIS) bölümleri muhtemelen sonuç merkezleri olmaktan çok maliyet merkezleri olarak kalacaktır,” diyerek bugünkü yakıcı gerçekle bizleri yüz yüze bırakmaktadır. Her ne kadar söylenişi üzerinden çokça zaman geçse de önemi hala diridir. Zira, Drucker, böylece enformasyon ile maliyet ilişkisine işaret etmekte, zımnen de olsa enformasyonun mutlak değeri üzerinden entropisine dikkat çekmektedir.
Başka bir örgüt teorisyeni olan Ikujiro Nonaka da, “…kesin olan tek şeyin belirsizlik olduğu bir ekonomide sürekli rekabet üstünlüğünün tek güvenilir kaynağı bilgidir,” çıkarımıyla burada vurgulanmak istenen durumu üzerinde ciddi bir paradoksun varlığına gönderme yapmaktadır. Bu iki alıntıdan yola çıkılarak enformasyonun bir meta olarak ele alınması sonucu ve yeni enformasyonların oluşumuna katkı sağladığı konusu ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. Zira bu konunun örtük bir alan oluşturduğu kanısı mevcuttur. Teknik ilerlemeler sonucu ortaya konan gelişmeler yeni teknik cihazların üretilmesi ve yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum konvansiyonel bir biçimde enformasyonun çeşitli gereçler üzerine kaydının yapılabilmesini çeşitlendirmiş ve sıradan bireylerin ulaşabilmesine de olanak tanımıştır.
Enformasyon hızla artmaktadır. Bu durum, aritmetik olmaktan ziyade geometrik bir süreç içinde yaşanmaktadır. Bahsi edilen artış hızlandıkça muhtaç durumda olanların gerçek enformasyona ulaşamama sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu zorluk ve kargaşa ise ironik bir biçimde doğru karar vermeye yarayacak özdeki enformasyona ulaşmak için daha fazla yatırımın yapılmasına ve zaman harcanmasına neden olmaktadır. Bunca emek sonucunda ortaya çıkan veya üretilen enformasyon ise konsolide enformasyon artışını olumsuz yönde etkilemekte, ayrıca özgün enformasyona erişmeyi de imkansız olmasa da pahalı kılmaktadır. Bu durum bir çeşit paradoks halinde kendini beslemekte ve zamanla gerçek enformasyona ulaşma eğrisi eksiye doğru evrilmektedir. Bilimsel gelişmelerin de desteği ile her çeşit kayıt, artma eğilimindedir. İktisadi işletmelerden sıradan hanelere değin milyarlarca zihin üretim ve kişisel kaygılar dolayısı ile kümülatif bir bütüne ekleme yapmaya devam etmektedir. Her bir veri yahut enformasyon üretimi dramatik bir biçimde başka verilerin kullanımını zorunlu kılarken sonuçlarının büyüklüğü de kaynaklarına oranla aynı büyüklüklere varabilmektedir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse 1 birimlik veri üretmek için 10 birimlik veri kullanılmakta, ancak sonuç olarak 100 birimlik veri üretimi gerçekleşmektedir. Bu üretim sırasında konvansiyonel tekniklerle çözülemeyecek ölçüde birbirleri ile canlı ilintilere sahip verilerin, enformasyonun oluşması sağlanmaktadır. Bu sürecin üstesinden gelmek bir meseledir.
Enformasyon ve veri gibi zihinsel ürünlerin büyük oranlarda üretilmesi ve akış içerisinde olmasının en büyük nedenlerini belki bireyler arasındaki dikey ve yatay iletişimin kolaylaşmasında aramak gerekebilir. İnsanların bir yerden bir yere gitmeksizin ağlar yardımıyla temas halinde olmaları ve bu temasa şirketlerin de dahil edilmeleri enformasyon üretimini geometrik ölçüler içinde artırmaktadır. Bu bilinç evresinde özellikle iletişim, kayıt ve üretim teknolojilerinin ucuz, ulaşılabilir ve taşınabilir özellikleri beraberinde ağ etkinliklerinin de desteği ile koca bir büyüklüğe sebep olabilir.
Kimi kurumlarca yapılan çalışmalar sonunda evrensel anlamda enformasyon üretiminin devasa boyutlara eriştiği görülmektedir. Öyle ki sadece bir yılda ‘kullanılan’ birim büyüklüğü kimi tahminlere göre onlarca zettabayt boyutlarına erişmiştir. Kişisel depolama aygıtlarında bile yüzlerce terabaytlık büyüklükler olduğu bilindikten sonra bahsi edilen miktarlara şaşmamak gerekir. Zamanın gelişmiş teknik imkanları ile ses, görüntü, fiziksel kayıt üretme olanakları çoğalmış olan insanoğlu kendi yapıp etmelerine dair ne mevcutsa hepsini kayıt ederek dağıtma özgürlüğünü kullanmaktadır. Bu özgürlük bireyden kolektif örgütlere ve devlete değin her bir kademe ve ölçekte ayırt edilmeksizin yaygınlık kazanmış durumdadır. Bu enformasyon üretim dolayısı ile tüketim algısının sosyolojik, psikolojik yönleri olduğu kadar ekonomik yönleri de bulunmaktadır ve bu durum karar alma becerisi ile doğrudan ilgili görünmektedir. Doğru, zamanında ve mümkün olduğunca ucuza karar alınabilmesi, gereksinim duyulan enformasyonun tam, zamanında ve nitelikli olması ile mümkün olabilmektedir. Bunun için daha az gayret ve yatırım daha az enformasyonun arasından aranılanı bulmayı hiç şüphesiz kolaylaştıracaktır. Fakat az yukarıda da değinildiği üzere enformasyon kayıt ve kopyalama ile yayma olanaklarının çoğalması, aranılan enformasyona erişilmesinde ciddi engeller ve zorlukların çıkmasına yol açmıştır. Pek çok istatistikte de görülebileceği üzere dramatik bir biçimde artan enformasyon yükü ile karşı karşıya kalınmaktadır. Sonuç olarak bu devasa büyüklüklerin uygun biçimlerde ve etkili tekniklerle yönetilebilmeleri sorunu ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki enformasyonun uğradığı değişiklikler ve biçim farlılıkları enformasyon birimleri arasında çoklu ilişkiler yumağını da meydana getirdiğinden yönetilmeyi bir hayli zorlaştırmaktadır. Devlet ölçeğinde enformasyonun idare edilebilmesi çok daha eklektik bir dizi müdahaleyi nerede ise zorunlu kılıyor. Yasal düzenlemeler yanında işin ahlaki gerekçelerle de vatandaşlar arasında yaygınlaştırılması zorluğu iki katına çıkarabiliyor. Özel şirket ve kurumlarda ise devlete orana daha basite indirgenebilecek sorunlar mevcutsa da bu büyüklüklerde de enformasyonun kullanıma hazır bulundurulması ciddi ekonomik maliyetlerle karşı karşıya kalınmasına yol açmaktadır. Zira farklı konum ve büyüklükteki birimler arasındaki eşgüdümün sağlanması belki ancak bu çeşitteki çözüm olanakları ile mümkün olabilecek durumdadır.
Enformasyonun hızla artması karar almada gerekli olan gerçek enformasyona ulaşılmasını sürekli ötelemekte ve maliyeti arttırmaktadır. Zira bu durumun varlığını yaygın olan rakamlardan anlamak mümkündür. Enformasyon miktarı arttıkça ona erişim imkanı ise o denli azalmaktadır. Enformasyonun artış hızı ile ona erişim hızı arasında ironik bir paradoksun oluştuğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Zira bir karar vermek için gerekli enformasyona erişmek yeni enformasyon birimlerini üretmeye dolayısı ile yeni enformasyon birimleri de nitelikli olana zamanında ve tam olarak ulaşmaya engel olduğunu söylemek zorlama bir kanı olamayacaktır. Dolayısı ile her defasında doğru karar alımı için yapılacak her bir eylem hakiki olana erişmede artık bir engel olarak meydana gelecektir. Bu duruma ilave olarak bahsi edilen her bir eylem maliyet olarak ilgili kuruluşa dönmektedir. Bu durum ise hiç şüphesiz başarısız bir yönetimi tetikleme durumuna neden olabilir. Bu durum ise entropideki kaos olgusu ile birebir aynıdır.
Peki, ya sonrasında?
Enformasyona dair söylenecek ve yapılacak ilk her ne var ise hiçbir şekilde teknik yaklaşımı içermez; teknik yaklaşımlar teferruattan sayılmalıdır. Tekniğin aksine enformasyonun yönetilebilmesindeki en stratejik eylem, hakkında nasıl düşünülmesi gerektiğinde düğümlenmektedir. Tüme varım yöntemi birimleri tek ve unique kabul ettiğinden bütünleşik bir sonuca erişilebilmesini mümkün kılamamaktadır. Oysa evrendeki her şey doğrudan yahut dolaylı bir ilinti içerisinde hareket etmektedir ve enformasyonun bunun dışında tutmak akılcı bir eylem olarak kabul edilemez. Hemen hemen 150-200 yıllık bir geçmişi içeren bu yöntemden ayrı olarak tümden gelimci bir yaklaşımı temel almanın sorunların doğru şekilde tespit edilmesine imkan sağlayacağını akla getirmektedir.
Batılı değerlerin harmanıyla şekillenen teknolojik becerilerin ezoterik derinlikleri içermesi de şaşırtıcı olmamalıdır. Asıl şaşırtıcı olanın ise bu türlü önermelere, farklı söylemlere sahip yeni önermelerle cevap verilememesi olduğu, pekâlâ ifade edilebilir. Hayatın bütün kısımlarını kapsayacak yeni bir yaklaşım yahut farkındalığın oluşturulması gerekmektedir. Bu husus enformasyon denilen bilinç durumunu ve bunun kayıtlı hale getirilmiş biçimini de kapsamalıdır. Zira bu durum kişilerin gerek bizatihi kendisi, gerek evren gerekse diğer kurumlarla ilişkisini en yetkin biçimde yeniden tanımlanmasına olanak tanıyabilir. Bu ifadenin asıl anlamı aslında şudur: Varlığa, maddeye ve duygu, sezgi ile düşünüşe yeni anlamların verilmesinin gerekliliğidir. Anlama yüklenecek yeni ve temelli algılar enformasyonun meta olmadığı fikrinin kabullenilişine bir basamak teşkil edebilir. Enformasyonun yeniden teşkili yeni sınıflama metotlarına kapı aralayabilir. Keza enformasyonun sınıflanabilmesi büyük ölçüde ona hakim olunabilmesi anlamına da geldiğinden stratejik noktalardan biri de sınıflama kaygısıdır. Ancak yeni sınıflama çabalarına girişmeden önce enformasyon ve onun öncül ve sonrasını oluşturan epistemolojik birimleri yıkıp felsefi olarak yeni baştan inşa etmek gerekmektedir. Bu aslında bir dereceye kadar medeniyet fikri ile de yakından ilgidir. Fakat enformasyona, bu çerçeve içerisinde düşünülmeden, tartışılmadan, yeni anlam ve görevlerin yüklenilmesi mümkün görünmemektedir. Bu zaman içinde yeni anlam yüklenmemiş enformasyon ve onun diğer biçimlerini sınıflandırabilmek ve ona kullanışlı bir hal vermek mümkün olamayacaktır. Bu durum ise üstesinden gelinemeyecek büyüklükte, emek ve para harcanmasına vesile olan miktarların kalmasına sebep olacaktır.
Enformasyonun ve elbette diğer boyutlarının tasnifi, ona sahip olabilmenin yolunu açacağını söylemek herhalde yanlış olmaz. Sınıflama gayret ise modern çağların tutkusu olarak da görülemez. Yukarıda da kısaca değinildiği üzere çivi yazılı tabletlerden beri sınıflandırmak, ayırmak ve taakkul edilecek birimlere bölmek enformasyona hakim olabilmenin yolunu açabilmektedir. Bu durum son ve en değerli halini 1. ve 2. Dünya Savaşları ile paralel biçimde bir kez daha kendini göstermiştir. Sınıflandırma yöntemi ve dolayısı ile insanlık tarihinde söz sahibi olabilmek bir ölçüye kadar bu sınıflandırma becerisi ile de yakından ilintilidir. İskoçların ünlü ansiklopedileri Britannica’yı Edinburgh’ta bir handa ilk kez basmaları bu gayretin bir ürünü olarak okunmaya muhtaçtır. Britannica aslında salt bir kitap teşebbüsü olarak algılanmamalıdır. Bu teşebbüs o güne değin insanlığın ürettiği her ne varsa ona dair olan malumatın belli bir mantık içinde sınıflandırılması anlamına gelmektedir ve İngilizlerin Sanayi Devrimi gayretleri ile at başı ilerlemiştir. Sonuç olarak İngilizlerin [diğer unsurlarla beraber elbette] dünya sahnesinde bir sözleri olduğunu ortaya koymaları ile neticelenmiştir. İkinci sınıflandırma ise kütüphaneciler için son derece önemli Dewey tasnif planı ile ortaya konmuştur. Bu sınıflandırma teşebbüsünün de bir dereceye kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel politikada söz sahibi olması ile [elbette diğer unsurlarla beraber] yakından ilintili olduğu iddia edilebilir. Aslında Dewey’nin, kütüphanedeki kitapları ayırmak ve tasnif etmek için konularına göre yaptığı sınıflandırma gayreti bir bakıma insanoğlunun o zamana değin ürettiği zihinsel ürün adına ne varsa bunların tümünün yeni bir silsile içinde ele alınması anlamına geliyordu. Yaşanılan bu zaman diliminde ise internette kullanılan çeşitli arama motorları bir dereceye kadar yeni sınıflama yöntemleri üzerinde araştırma olanaklarını aradıkları görülmektedir. Bu türlü gayretler söz konusu firmalara ciddi mali kaynaklarla geri dönmekte ve dünyanın en büyük firmaları arasında bu türlü işler yapan firmalar ön sıraları işgal etmektedir. Yapılan bu gayretler tamamen algı ve evrene, olaylara ve insana bakış ile yakından ilgilidir. Bu iki örnekten yola çıkarak yeni bir tasnif, insanoğlunun son dönem yeni buluşları ile birlikte zihinsel gelişimin ürünlerini yeni baştan sınıflandırma becerisi göstermesi gerektiğini söylemek safdillik olmayacaktır: Enformasyonun yeniden sınıflandırmasına yarayacak yeni bir yol yahut yollar keşfedilmelidir. Yeni tür enformasyonu sınıflandıracak olanın bundan sonrası için gücü elinde bulunduracağını ifade etmek herhalde kahinlik sanatı içinde değerlendirilmeyecek denli açık bir iddiası kabilinden görülebilir.
Yukarıda dile getirilen önerilerden olmak üzere enformasyon hakkında düşünmekte olan zihinlerin metadata uygulamaları üzerinde yoğunlaşmaları özellikle önerilebilir. Bu çerçeveden olarak Dublin Core inisiyatifine yeni çalışmalarla destek olmak gerekmektedir. Bahsi edilen girişimlere zihinsel beceriler üzerinde yapılacak tartışmalarla katkıda bulunulabilir.
Enformasyon konuları üzerinde enformasyon, veri ve bilgi kabilinden ürünlerin, öncelikle nitelik-nicelik dengelerinin kurulabilmesi, bahsi edilen zihinsel değerlerin maksimum kazanç ve mobilizasyonunu mümkün kılabilir. Öyle ki bir insan yapıp etmesi olan enformasyonu, bu yaklaşımın içine dahil etmek çok doğru bir adım olacaktır. Nasıl yapılacağı, başka tartışmaların konusu olsa da Kruger-Dunning Etkisi ile beraber Peter Prensibi’nin enformasyonun yönetilebilmesinde kullanılması önerilebilir. Keza bir bilgisayar teorisi sunan Kolmogorov Karmaşıklığı ile beraber Kolmogorov-Smirnov Sınaması’nın da yeni yaklaşım ve sınıflandırmalara ciddi imkanlar tanıyacağının da ayrıca not edilmesi gerekir.
Bakmamız gereken ama bakarken görmemiz gereken yerlerden biri de enformasyonun üretimi ve ona olan hakimiyet becerisidir. Çünkü enformasyona hakim olan bir şekilde zihinlere ve kararlara da hakim olur!