CHP çevreleri anayasa paketi ile yapılmak istenen hükümet sistemi değişikliğine şiddetle muhalefet ediyor. Gayet tabiî; muhalefet etmek hem haklarıdır hem de görevleri. Muhalefet olacak ki eksikler ve yanlışlar görülebilsin ve giderilebilsin. Ülke tek yola mahkûm olmasın. Toplumda umutlar canlı tutulsun. Ne var ki, CHP’nin muhalefeti çoğu zaman ne sağlam, güçlü, ikna edici ve dürüst argümanlara dayanıyor, ne de demokratik meşruiyet sınırları içinde kalmaya dikkat ediyor, saygı gösteriyor.
Diyorlar ki, Erdoğan yeni sistemi kendisi için istiyor.
Diyelim ki öyle. Bu niye yanlış olsun? Siyasetçiler zaten siyasetle gelinen makamları istemek, oralara tırmanmak için var. Bunu yapma arzusu taşımayan kimseler siyasetçi olamaz, özellikle de siyasî ekiplere liderlik edemezler. Açık, meşru, demokratik kanalları ve süreçleri kullanarak gelinebilecek her makama ulaşmaya çalışmak, her politikacının hem hakkıdır hem de işidir.
Erdoğan bu sistemi kendisi için istemediğini defalarca beyan etti. İstese bile, bunun meşru olduğu açık. Yeni hükümet sistemi kurulursa her politikacının nihai hedefi cumhurbaşkanlığı olacak. Referandumda evet çıkarsa Kılıçdaroğlu yeni sistem içinde cumhurbaşkanı olmayı red mi edecek? Bu, siyaseti bırakmak veya demokratik siyaseti reddetmek anlamına gelir.
Diyorlar ki, Erdoğan yeni sistemde tek adam olacak, diktatör olacak.
CHP liderleri önce Erdoğan hâlihazırda mı diktatör, yoksa hükümet sistemi değişirse mi diktatör olacak; buna bir karar vermeliler. Zira şimdiye kadarki muhalefetleri önemli ölçüde her iki iddiaya dayandı. Erdoğan’ın gerçekten diktatör olduğu inancında iseler, o zaman diktatör olmayı yeni sistemde de sürdüreceğini düşündüklerini söylemeleri gerekiyor. Yok, Erdoğan değişiklikten sonra diktatör olacak diyorlarsa, o zaman da şimdiye kadarki suçlamalarının temelsiz olduğunu kabul ve itiraf etmeleri, hattâ Erdoğan’dan ve takipçilerinden özür dilemeleri gerekiyor.
Erdoğan Türkiye demokrasi tarihinin en başarılı lideri. Girdiği her seçimi kazandı. Binbir çeşit entrikaya, alavere-dalavereye, demokrasi dışı oyunlara rağmen ayakta kaldı. Geniş toplum kesimleriyle çok güçlü bağları var. Milyonları sözleriyle hareket geçirebiliyor. Şu anda da, sözüm ona parlamenter sistemimiz içinde birinci adam. Yürütmeye başkanlık ettiği gibi, sistemin doğası sonucu yasama faaliyetinde de inisiyatif alabiliyor. Bunu yapabilmesine, sahip olduğu halk desteği yanında, cari sistemin sapkınlığı, yani sorumsuz cumhurbaşkanına sorumlu başbakanınkiyle yarışacak yetkiler vererek yürütmede iki başlılık yaratması da katkıda bulunuyor. Böylesine başarılı ve etkili bir lider kendisi için daha fazla ne isteyebilir? Kaldı ki, anayasa değişikliği olmasa da Erdoğan 2019’ta gireceği yarışı muhtemelen kazanarak 2024’e kadar cumhurbaşkanlığı makamında oturabilir. 2024’ten sonra da AK Parti’nin başına geçerek yıllar boyunca başbakanlık koltuğunu işgal edebilir.
Cumhurbaşkanlığı sistemini savunmak kadar ona karşı çıkmak da meşru bir pozisyon. Ama muhalefet meseleyi Erdoğan üzerinden tartışmakla kendi kalesine gol atıyor. Yeni düzenlemeyi sadece Erdoğan üzerinden savunmak ne kadar yanlış ve mahzurluysa, sadece Erdoğan üzerinden karşı çıkmak da o kadar yanlış ve mahzurlu. Erdoğan bir fani. Hepimiz gibi, bugün var yarın yok. Sistemler ise nesiller boyu devam etmekte. Bu yüzden, CHP meseleyi şahıs meselesi olarak değil sistem meselesi olarak ele alsa ve tartışsa daha başarılı olabileceği bir kulvara girer.
Yeni düzenleme ile başarılı liderlerin iktidar süresi sınırlanıyor. Buna bir de kaybeden parti liderlerinin makamlarından çekilmesi eklenirse, yeni sistem Türkiye siyasetine canlılık kazandırır ve daha hızlı tazelenme imkânı sağlar.
Sonuç olarak, “Erdoğan yeni hükümet sistemini kendisi için istiyor” teziyle seçmen kitlelerini referandumda hayır demeye ikna etmek çok zor. Muhalefetin daha ciddî, inanılır, etkili tezler bulması lâzım.