Bu ayın başında bir PODEM (Center for Public Policy and Democracy Studies) projesi çerçevesinde Urfa’ya gittik. Diyarbakır ile birlikte Kürt coğrafyasının en önemli entelektüel merkezi olan bu tarihsel kent, geleneksel olarak her türlü aktivizme mesafeli durma özelliğine sahip. Dolayısıyla siyasete ilişkin çok daha objektif ve derinlikli analizler duymanız mümkün. Son yıllarda ezici bir AKP ağırlığının olduğu Urfa bu kez iktidara anlamlı bir mesaj verdi. HDP ilk kez bir oy sıçraması gerçekleştirirken 12 milletvekilliğinden 5’i bu partiye gitti.
Yaptığımız görüşmelerde AKP tabanında parti politikalarına, seçim stratejisine ve aday seçimine yönelik yoğun bir eleştiri duyduk. Seçim sonuçlarının AKP’li seçmenin kendi partisine mesafe almasıyla bağlantılı olduğu görülüyordu. Hatta bu değerlendirmeler öylesine sert bir tonda yapılıyordu ki AKP’nin daha da az oy almasını bekleyebilirdiniz. Öte yandan sonuçta dengeler ve diğer partilerin zaafları iktidar partisinin oyunu korumasını sağlamış gözüküyordu…
Ancak bir de öyle kolay tahmin edilemeyecek bir ‘dış faktörün’ varlığından söz edildi. Okuyucu için şaşırtıcı olabilir ama anlaşılan Batı basınında çıkan yazılar AKP’nin oyunu artırıyordu!
Bu etkinin sosyolojik zeminini kavramak açısından artık her Türkiye kentinden insanların yurt dışında çok sayıda akraba ve arkadaşının olduğunun altını çizelim. Urfa’nın fikri önderlik yapan tabakası da yurt dışı ile yakın münasebette. Yeni teknolojik imkanlar bu olayı sıradan ve gündelik hale getirmiş. Yurt dışında yaşamakta olanların da epeyce siyasi düşünmeye eğilimli olduklarını bu tespitlere ekleyelim. Dolayısıyla Batı’da yayımlanan her şey Türkiye’deki meraklılar tarafından hemen öğrenilebiliyor. Ülkenin doğusuna doğru gittiğinizde bu meraklılık hali daha da artıyor ve ilgi duyulan konular sosyal magazinden siyasete kayıyor.
Yaşanan durumu tipik olarak şöyle hayal etmek mümkün… Batı basınında Erdoğan aleyhine, onu şeytanlaştıran, diktatör olduğunu öne süren yazılar çıktığında, bunlar oradaki Kürtler tarafından Türkiye’deki akraba ve arkadaşlarına iletiliyor. Tabii bu yazıları Batı ülkelerindeki bağlama oturtan yorumlarla birlikte. Örneğin o yorumlarda şöyle analizler yapılabiliyor: Bu yayın organlarında benzer siyasi değerlendirmelerin sıklığı ne? Söz konusu yazılar kimi konu ediyor? Ne kadarı yerli ne kadarı yabancı siyasetçiler üzerine? Hangisi ne kadar objektif ve niye? Vs…
Açıkça görülüyor ki Batı basını hangi ülkede olursa olsun, kendi siyasetçilerinden ziyade doğrudan Erdoğan’la ilgili yazı yayımlıyor ve bunlar hiç de objektif olmuyor. Urfa’daki Kürtler bunları takip ediyor, aralarında konuşuyor ve yorumluyorlar. Bekleneceği gibi de apaçık olan yorumda buluşuyorlar: Batı dünyası Erdoğan’dan kurtulmak istiyor ve kendi kamuoyunu buna hazırlıyor. Öyle ki bir darbe yapılırsa bütün dünya bunu ‘normal’ ve ‘hakkaniyetli’ karşılayacak.
Ne var ki Urfalılar buna gıcık kapabiliyorlar… Batı basınını etkileyen ve yönlendiren Türkiye karşıtı bir ortak iradenin oluştuğunu düşünüyorlar. Bu iradenin gayrı ahlaki bir yöntem izleyerek Erdoğan üzerinden Türkiye’yi vurmaya çalıştığı sonucuna varıyorlar. Bu durumda da doğal olarak, çok eleştirseler ve birçok yönden beğenmeseler de oylarını AKP’ye veriyorlar. Dolayısıyla şu açık: Batı’da bu kampanya sürdükçe AKP iktidar olmaya devam eder… Hatta belki Batı basın dünyasına bir resmi teşekkür bile düşünülebilir…