Ana SayfaYazarlarEski Türkiye’nin belki de son şansı

Eski Türkiye’nin belki de son şansı

Birçok kişi haklı olarak yarın yapılacak seçimin siyasi tarihimizin en ‘kritik’ seçimi olduğunu söylüyor. Çünkü bu üç seçimlik bir maratonun sonu ve eğer istikrarlı bir hükümetin kurulmasına yol açarsa, bundan sonra dört yıl başka seçim olmayacak. Böyle bir dönemin Türkiye’nin yakın tarihi açısından anlamı, AKP’nin eskiyi bitirme işlevinden sıyrılıp yeniyi kurma faaliyetine girişmesinin beklenmesi.

 

Geçen on üç yılda AKP iktidarları Kemalist vesayetçi rejimin kurumsal yapısını dağıtmakla meşgullerdi. Bu arada Gülen cemaatinin bürokrasiye yerleşme siyasetine de geç bir tepki vererek art arda iki mücadele yürütmek zorunda kaldılar. Sonuçta başarılı olabilmeleri ekonomi, şehirleşme, sağlık alanlarında yeni bir dünya yaratma ve topluma sunma kapasitesi ile doğrudan bağlantılıydı. Ama aynı süreçte temel özgürlük alanlarının genişlemesi, kimliksel hakların kabul edilmesi ve ifade özgürlüğünün Ermeni, Kürt, Alevi bakışını kuşatabilmesi iktidara önemli bir meşruiyet sağladı. Yine de geriye bakıldığında ilk on üç yıl ‘yanlış’ olanın yıkılması ya da olabildiğince düzeltilmesini ifade etti.

 

Oysa ileriye bakıldığında artık Türkiye’nin meselesi farklı… AKP’nin önünde ‘doğrunun’ inşası ve bütünlüklü bir sistem olarak hayata geçirilmesi var. Seçimsiz bir dört yıl söz konusu değişimin toplumsal, siyasi, hukuksal ve ideolojik zemininin oluşturulması için önemli bir fırsat. Eğer dönüşüm dinamiğindeki ivmenin devamı sağlanabilirse, AKP’nin daha sonraki en az iki seçimi daha kazanmasını beklemek epeyce gerçekçi olur. Çünkü Türkiye’de siyaset bir süreden bu yana sosyolojinin ‘kuyruğunda’ gidiyor ve iktidarların mahareti bu değişime uyum göstermekle doğrudan bağlantılı. İslami sosyoloji ise hem daha kentli, eğitimli ve zengin hale geliyor, hem de diğer kesimlerle iç içe geçme eğilimi gösteriyor.

 

Dolayısıyla AKP tabanı doğal bir potansiyel genişleme içinde… Buna karşılık laik kesimdeki yenilgi duygusu hala içe kapanma refleksiyle sonuçlanıyor. Laik kesimin demokrat kanadı bu dünyayı içerden dönüştürme imkânına sahip olamadığı ölçüde kendi cemaatinin dışına çıkıyor. Böylece giderek daralan bir laik kesimle, yani küçülen bir CHP tabanı gerçeği ile karşılaşıyoruz.

 

Kısacası eğer bu seçimlerde AKP yine tek başına iktidar olabilirse, bu epeyce uzun bir yeni iktidar döneminin habercisi olabilir… Diğer bir deyişle Türkiye geri dönüşü olmayan bir biçimde siyasi yapısını ve ideolojik meşruiyet zeminini yeniden kurgulayabilir. Bu da eski ‘merkez’ partilerin, yani CHP ve MHP’nin sonu olabilir. Kısa vadeli bir bakışla bu seçimlerde HDP’nin Meclis’e girip giremeyeceği ve AKP’nin tek başına hükümet kurup kuramayacağını konuşuyoruz. Ancak hangi sonuç çıkarsa çıksın bu partilerin siyasi hayatın temel parçalarını oluşturacakları açık. Oysa daha geniş bir bakış CHP ve MHP’nin yaklaşmakta olan epeyce radikal bir tehdit altında olduklarını ima ediyor.        

 

Bu iki partinin ‘yaşaması’ ve toplumsal zemin bulabilmesi AKP’nin tek başına iktidar olamamasına bağlı. Bunun zorunlu ama yetersiz koşulu HDP’nin barajı geçmesi. Sonrası ile ilgili anlamlı bir senaryo çalışması yok. Ortaya çıkacak kaos ortamında askerin yeniden bir siyasi aktör mertebesine yükselmesi, AKP üzerindeki hukuki baskıların artırılması hayal ediliyor.

 

AKP’nin sözünü ettiği ‘yeni Türkiye’den henüz uzaktayız. Ama ‘eski Türkiye’ yanı başımızda duruyor ve ayakta kalmak için belki de son uğraşını veriyor. HDP ise kendine ‘yeni Türkiye’de yer açmaya çalışırken, AKP karşısında zayıf düşmemek uğruna bir yandan da ‘eski Türkiye’ye payanda oluyor…

- Advertisment -