Adana merkezli ismini çok az insanın duyduğu küçük bir dini cemaatin lideriydi Alparslan Kuytul.
Çukurova Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği’nden mezun olmuş, kurduğu kitapevi etrafında sohbetlere başlamış, 1992’de El Ezher’e gidip İslami ilimler okumuş dönüşünde de 1994’de Furkan Vakfı’nı kurmuştu.
Daha sonra üyelik ve propagandadan hapis yaratacağı FETÖ örgütünü, henüz muteber bir cemaatken 1998 yılından itibaren sert bir biçimde eleştirdiği video arşivine bakılırsa en başından itibaren sadece vaz’u nasihat eden klasik bir hoca da değildi Kuytul.
Sohbetlerinde güncel siyasi ve toplumsal meselelere de sert ve polemikçi bir üslupla girmekten çekinmemişti.
Ama bu siyasi konuşmaları da çok dar bir çevre dışında çok fazla dikkat çekmemişti.
Örneğin 2014 yılının haziran ayında Akit Gazetesi’ne verdiği ve sürmanşetten duyurulan röportajında o günkü adıyla ‘cemaat’e yönelik eleştirilerini bugün pek hatırlayan yok:
“Öncelikle 17 Aralık bir projedir. 17 Aralık projesinde, AK Parti Hükümeti’ni devirmek vardı. Burada belli bir güç AK Parti Hükümeti’nin devrilmesine karar verdi. Proje doğrultusunda Gülen grubunun, şimdiye kadar hükümetle iyi anlaşmaya çalışması vardı. Hükümete istediklerini yaptıracaklarını düşündüler ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı şeylere “hayır” demesi gerektiğinin farkına vardı. İşte bundan sonra ipler kopmaya başladı. “One minute” ve Mavi Marmara olayları ile iplerin kopmaya başladığını düşünüyorum. Şimdi burada başka bir proje de söz konusudur. Gülen grubunun, İslam’ı ılımlı hale getirmesi bir projeydi. Bazıları camianın hata ettiğini ve rotasının değiştiğini söylüyor ama ben buna katılmıyorum. Camianın rotası 30 yıldır aynıydı. Bu grup; ılımlı bir İslam anlayışını, yani Amerika’nın istediği tarzda içi boşaltılmış bir İslam anlayışını hedefliyor.”
Belki de İslamcı çizgideki bir hocadan beklenen iktidarın pozisyonuna paralel sözler söylediği için o günlerde siyasi konuşması pek tuhaf bulunmamıştı.
Kuytul’un adını Türkiye’de pek çok insan 2015’de Rus uçağının düşürülmesi sonrasında sosyal medyada dolaşan videosu sayesinde duydu.
Kısa videoda Kuytul, değiştirilen angajman kurallarını ve hükümetin Suriye politikasını eleştirip, konuşmanın bir yerinde de “Haydi vursana Rusya’nın uçağını” diyordu.
Rus uçağının vurulduğu günlerde dolaşıma giren video o günlerde çok eleştirildi ve mizah malzemesi yapıldı ama aslında videonun tamamında Kuytul, Rusya ile Suriye’de karşı karşıya gelmenin risklerini anlatıp, hükümeti kendince uyarıyordu. Zaten bir sene sonra iktidar çevreleri de Rus uçağının düşürülmesi hakkında Kuytul’la benzer bir çizgiye geldiler.
Ama hükümetin politikalarını eleştiren muhalif konuşmalar yapan bir hoca olarak Kuytul’un adı bir kenara yazılmış oldu.
Özellikle sosyal medyada etkili, siyasi propaganda amaçlı siteler için onun konuşmaları bulunmaz bir ‘çakma’ kaynağına dönüşmüştü.
Ama bu yapılırken konuşmalar içinden en çarpıcı cümleler seçilip, gerçek anlamından koparılacak hale getiriliyordu.
En çok tepki çekeni, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından dolaşıma sokulan, darbe haberinin geldiği ilk anlarda yaptığı bir konuşma oldu.
Sosyal medyada dolaşan videoya göre şöyle demişti:
“Ders esnasında -siz internetten takip etmişsinizdir- saat 22.00 civarında Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuş ve şu anda darbe yapılmış vaziyette. Bu darbenin İslami faaliyetlere darbe olmamasını ve İslami faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesini, Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın.”
Bu versiyona göre açık bir darbe övgüsüydü bu. Zaten günlerce dolaşımda kalıp, haber oldu, küfürler, hakaretler birbirini izledi.
Adanalı muhalif bir hocanın konuşmasının kırpılmamış orijinaline bakmaya ise yine kimse gerek görmemişti. Aslında tam olarak şöyle demişti:
“Ders esnasında -siz internetten takip etmişsinizdir- saat 22.00 civarında Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuş ve şu anda darbe yapılmış vaziyette. Bakın ne günlere geldik? Tekrar darbe günlerine geldik. Şu anda Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümet ne durumdadır bilemiyoruz. Genelkurmay böyle açıklama yaptığına göre demek ki onlar da gözaltındalar. Bundan sonrasında ne olacağı karanlık! TRT’nin yayını kesilmiş ve açıklama yapılacakmış. Şimdi siz bundan sonra seyredin, bu darbe ortamında belki de yüz binlerce insan içeri alınacak. Belki biz de onlardan biri olacağız. Bundan sonrasında ne olacağı karanlık! Allah milletimizin başına kaldıramayacağı sorunlar çıkarmasın, böyle sorunlarla karşılaştırmasın. Bu darbenin İslami faaliyetlere darbe olmamasını ve İslami faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesini, Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın. Biz her ne kadar bu hükümeti baştan beri tenkit ettiysek de darbe ile devrilmiş olmalarından memnun olmayız. Bu darbenin nereye gideceği belli olmaz. Allah suçsuz olanları korusun, suçsuz olanların başına musibetleri getirmesin. Bakalım bundan sonra ne olacak? Şunu bilin; Allah Müslümanların, İslami hareketin yardımcısıdır. Belki bazı zor günler geçirebiliriz, ama sonra tekrar güneş doğacak, tekrar çok daha güçlü bir şekilde İslami hareket yoluna devam edecek. Herkes her şeye hazır olmalı. Ama sonunda tekrar güneş doğacak. Buna emin olun. Hakkınızı helal edin. Selamun aleyküm.”
Ardından darbeyi kınayan konuşmalar yapmış olmasına rağmen hafızalarda bu kesilmiş videoyla kaldı.
Vakfına operasyon yapılıp, tutuklanmasına neden olan ise Afrin’e yönelik Zeytindalı Operasyonu sırasında yaptığı bir başka konuşma oldu.
Konuşmadan yine bir bölüm kırpılarak sosyal medyada dolaşıma sokulmuştu. O kırpılmış videoda “Girmesi var ve bir de çıkması var, girersin ama çıkamazsın” diyordu.
Hem gazeteler ve internet siteler hem de bu konuşmayı baz alarak hakkında tutuklama kararı veren hakime göre burada hükümeti tehdit ediyordu ve bu terör propagandasıydı.
Halbuki o konuşmanın tamamı da şöyleydi:
“Belki de Türkiye’yi tuzağa çekiyorlar. Amerika, Türkiye’nin ne yapacağını tahmin etmeden mi bunu yaptı? Herkesin gözünün içine soka soka, tırlar kameraların önünde gidiyorlar. Görmüşsünüzdür haberlerde. Üzerinde zırhlı araçlar, uçak savarlar… Göstere göstere… Bu Türkiye’yi tahrik etmektir… Bir kere Amerika kesinlikle istihbarat yardımı yapacaktır PYD’ye. Bu çok önemlidir. Savaşta en büyük öneme sahip olan noktalardan birisi bu: istihbarat. Amerika İnsansız Hava Araçlarıyla başka yollarla her türlü istihbaratı verecektir. Türkiye’yi orda bataklığa sokmak için. Girmesi var, bir de çıkması var. Girersin ama çıkamazsın. Amerika, Irak’a girdi, çıkamadı yıllarca, Afganistan’a girdi, çıkamadı. Rusya, Afganistan’a girdi, çıkamadı. Girmek kolay, çıkmak zordur. Bunu bütün askeri uzmanlar da bilir, bütün siyaset ehli insanlar da bil…Amerika, onlara (PYD) şimdi 4900 tır silah verdiyse orda kaç bin askerimizi kaybederiz bilmiyorum. Allah göstermesin. Yani bu iş bir tuzak olabilir. Amerika sanki göz göre göre Türkiye’yi orada bataklığa çekiyor gibi.”
Bu videoların dolaşıma sokulmasından kısa bir süre sonra bütün vakıf binalarına sabaha karşı ağır silahlı jandarmalar eşliğinde operasyon yapıldı. Kuytul ve vakfın yöneticileri gözaltına alındılar, vakıf ve öğrenci evlerine kilit vuruldu.
Hakkında aynı anda PKK, FETÖ, IŞID ve EL KAİDE üyeliği ve propagandası suçlaması yapıldı. Gazetelerde binalarında gizli geçitler bulunduğu, para kasalarından 340 bin tl çıktığı, IŞİD ve El Kaide bağlantılarının tespit edildiği, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’la bağlantıları olduğu gibi haberler yapıldı.
Hakkında yine kesilip biçilmiş videoların baz alındığı Cumhurbaşkanı’na “kalemi kırıldığı” dediği, Başbakan’a hakaret ettiği gerekçesiyle davalar açıldı. Ali Bulaç’a geçmiş olsun mesajı, Demirtaş etkili konuşuyor” demesinden terör örgütü propagandası çıkarıldı. Üzerine bir de vakıf paralarında dolandırıcılık, kurban paralarını sucuk yapıp satmak gibi suçlamalar eklendi.
Halbuki tutuklayan hakimin yazdığı hukuk tarihine geçecek ‘gerekçe’ esas meselenin siyasi olduğunu söylüyordu:
“Türkiye Cumhuriyeti Devletinin muasır medeniyetler ile teknoloji ve ekonomide yarışır hale gelmesi ve toplumsal hoşgörü ve saygı seviyesindeki toplumsal gelişmişlik düzeyinin her geçen gün artması, tesettür yasağının kaldırılması, dini hassasiyetlerinden dolayı giyim ve kuşamı, rengi, cinsiyeti, sakalı, görüşü, mezhebi ve benzeri ayrımlar nedeniyle milletin ve millet vekillerinin kınanmaya dahi uğramadığı günümüzde siyasete yön vermek amacıyla siyasi parti kurarak çeşitli yasal prosedürler ile kayıt alınmak yerine kayıt altına alınmaktan kaçınarak sosyal medya aracılığıyla halkın teveccühüne yön vermeye çalışmanın hayatın olağan akışı ile bağdaşır nitelikte olmadığı, saklanan amaçları aşikar ettiği, menfaat temini amacıyla hareket edildiğini ortaya koyduğu, şüpheli Alparslan Kuytul’un dini hissiyatları ve duyguları kullanmak suretiyle insanların teveccühünü kazanarak kendisine menfaat temin ettiği, bu yolla nüfusunu artırma çabasına girdiği…şüpheli Alparslan Kuytul’un tüm bu amaçlarla eleştirilemez ve sorgulanamaz bir şahsiyet olarak ortaya kendisini koyduğu, böylelikle bir kısım şüphelilerde dahil olmak üzere bir çok kişiyi dolandırdığı..”
Bolu F Tipi’ne konan Kuytul’a hapishanede önce FETÖcü mahkum muamelesi yapıldı, uzun süre tecritte tutuldu. Hakkındaki dört terör örgütü üyeliği iddiası ise önce ikiye düşürüldü, sonra suçlama yine kağıt üstünde üyelikten propagandaya dönüştürüldü.
Bu arada davalardan da beraat kararları gelmeye başladı.
Konuşmalarının tam dökümleri mahkemelerde okununca “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçlamasından, Başbakan’a hakaret davasından ve Cumhurbaşkanı’na “kalemin kırıldığı” dediği iddia edilen konuşmayla ilgili davadan beraat etti.
Önce “Terör ve terör örgütü propagandası”ndan yargılandığı davadan tahliye kararı çıktı. Son yargılandığı dava olan “suç örgütü kurmak ve nitelikli dolandırıcılık” davasından da tahliye kararı çıkınca bir yıl sonra geçen hafta hapisten çıktı.
Tabii bu kararlar durup dururken gelmedi. İlk bakışta İstanbul’da gazetecileri, Ankara’da siyasetçileri tanımayan Adana merkezli içine kapanık küçük bir dini cemaatin derdini anlatması zor gözüküyordu. Ama bu operasyon ve tutuklamalar sonucunda cemaat sivil toplum, sivil aktivizmi keşfetti.
Sokaklarda toplanmaları bile valilik kararıyla yasaklanan cemaat mensupları yaratıcı yollar keşfettiler.
Boyunlarına taktıkları “Alparslan Hoca’ya Özgürlük” yazan atkılarla caddelerde yürüyüşlere çıktılar. Balonlarla afiş uçurdular, kırpılmış videoların orijinallerini içeren siteler kurdular, aralarından bu tuhaflıklar üzerine mizah yapan Youtuberlar bile çıktı.
Devletin operasyonları sayesinde bölgesel bir cemaat Türkiye çapında tanındı, gönüllülerinin bağlılıkları arttı, Avrupa şehirlerinde yürüyüşler organize edecek bir sivil toplum aktivizmi kazandılar.
Alparslan Kuytul, tahliyesi için Bolu’ya giden sevenleriyle birlikte memleketi Adana’ya döndüğünde de büyük bir kalabalık tarafından karşılandı.
Evinin önünde toplanan kalabalığa balkonuna çıkıp bir teşekkür konuşması yapmak istedi.
Kuytul’un kendine yönelik operasyonu eleştirdiği konuşmasını polis sirenlerini açarak bastırmaya çalıştı. Gerginlikler yaşandı.
Ve bu sessizliği bozma hatasının sonucu, tahliye kararı üzerinden 24 saat geçmeden savcının itirazını başka bir mahkemenin kabul edip, Alparslan Kuytul hakkında yeniden tutuklama kararı çıkması oldu.
Yetmedi bir de bir yıl sonra döndüğü evi bir kere daha arandı. En başından itibaren herkesle görüşüp davadaki usulsüzlükleri anlatan, hatta hukuki mücadelesiyle ilgilenmeseler de kıyafet tercihiyle laik medyanın bile dikkatini çekmeyi başarmış eşi Semra Kuytul da gözaltına alınıp, serbest bırakıldı.
Adanan merkezli bir cemaatin lideri olan Alparslan Kuytul’un pek kimsenin umurunda olmayan hukuk mücadelesinin özeti böyle.
Bir yıl tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilmesine sebep olan şartlar 24 saat içinde değişmediğine göre galiba bu kez suçu sessizce evinde oturmayıp balkonundan dışarıda kendisini bekleyen sevenlerine teşekkür konuşması yapmak…