Osmanlı sultanı II. Mehmed’in (Fatih), kendi zamanında Venedikli ressam Gentile Bellini’nin elinden çıkmış üç yağlı boya tasviri var. Bunlardan biri, Londra’nın ünlü Christie’s müzayede evinde 25 Haziran’da açık arttırmaya çıktı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından satın alındı. Satış katalogunda eser, II. Mehmed’in genç bir dignitary (saray mensubu? devlet görevlisi?) ile portresi şeklinde tanımlanıyordu.
Bilgi ve mülkiyet zinciri
İBB’nin girişimi önemli bir adım, çünkü söz konusu tablonun sanat tarihi açısından iki özelliği var. Birincisi, II. Mehmed’in yanında başka bir kişiyle birlikte gösterildiği, bilinen tek portresi olması. İkincisi, Gentile Bellini’nin üç tablosundan özel bir koleksiyonda kalan sonuncusu olması. Dolayısıyla 25 Haziran müzayedesi, bu önemli eserin Türkiye’ye gelmesinin de ötesinde, artık kamuya malolması ve genel kamuoyu nezdinde çok daha fazla görünürlük kazanması anlamına geliyor.
Açık arttırma kataloguna göre, eserin saptanabilen ilk sahibi Christian von Mechel (1737-1817) adında İsviçreli bir oymacı, yayıncı ve sanat tüccarı. Mechel, 1776’da Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph tarafından Habsburgların özel koleksiyonunu halka açık bir müzeye dönüştürmekle görevlendirilmişti. Bilebildiğimiz, Bellini tablosunun 1807’de Mechel’in elinden çıktığı ve 2015’e kadar (yani 208 yıl süreyle) hep aynı Avrupalı ailede kaldığı. Sonrasında, 2015’te Londra’nın diğer ünlü müzayede evi Sotheby’s tarafından, “Anonim Satıcı, Avrupalı Özel Koleksiyon Malı” tarifiyle satışa çıkıyor. Bu, 25 Haziran müzayedesine kadar beş yıl süreyle yine bir özel koleksiyonda kaldığı anlamına geliyor. 1807 ve 2015 satışlarının anonim olarak yapılması nedeniyle, bu iki özel koleksiyon hakkında, yani tablonun Mechel’den sonraki sahipleri hakkında bilgi edinmek çok zor. Bu boşluklar ancak arşiv belgelerinde tabloya referanslar bulunması halinde doldurulabilir.
Neden İtalya? Neden Bellini?
Tablonun kendisi, 15. yüzyılın ikinci yarısında Doğu ile Batı arasındaki ticari ve kültürel alışverişin çarpıcı bir örneği. 1453’te Konstantinopolis’in fethinden sonra hem doğuya hem batıya yayılma politikasını sürdüren II. Mehmed, kısa zamanda imparatorluğu Kırım’dan Belgrad’a kadar genişletti. Kayser-i Rum (yani Roma Sezarı) unvanını benimseyerek kendini Bizans’ın ve Bizans üzerinden Roma’nın varisi olarak konumlandırdı. İmajını da buna uygun, zamanına göre çağdaş bir İtalyan-Osmanlı estetiğiyle şekillendirmeye özen gösterdi. Sultanın sanatsal himayesi sadece kişisel zevkleriyle değil, aynı zamanda Avrupa ile Asya’nın kesiştiği noktalarda birden fazla dünyayı örtüştüren Rûmî (Doğu Romalı) bir jeopolitik pozisyon ve kültürel kimlik tahayyülüyle biçimlendi. Bu stilistik çoğulculuk, II. Mehmed’in kendi görsel tanıtımına ilişkin karar ve tercihlerinde somutlandı.
Ege ve Doğu Akdeniz ticaret yolları ve nakit kaynakları üzerindeki paylaşım mücadelesi, Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti’ni 15. – 17. yüzyıllarda defalarca karşı karşıya getirdi. Bunlardan biri, 1463-1479 savaşıydı. Temmuz 1463’te başlayan savaş, 1479’da Venediklileri büyük tavizler vermeye zorlayan Konstantinopolis antlaşmasının imzalanmasıyla sona erdi. Bu antlaşmayı müteakiben II. Mehmed Venedik Cumhuriyeti’nden, “portrelerin nasıl yapılacağını” bilen bir ressam, bir heykeltıraş ve bir bronz dökümcüsünün sarayına gönderilmesini istedi. Bu amaçla Zentil belin opimo pintor’un, yani “mükemmel bir ressam” olarak Gentile Bellini’nin seçilmesi, sanatçının yakın arkadaşı olup Osmanlılarla barış görüşmelerinde yer alan Giovanni Dario’nun (1414-1494) önerisi üzerine gerçekleşmiş olabilir. Öte yandan, Venedik’teki Osmanlı elçisinin, sanatçının Palazzo Ducale’nin (Docluk Sarayı’nın) Sala del Gran Consiglio’sundaki (Büyük Meclis Salonu’ndaki) çalışmalarını görmüş ve Bellini’yi özellikle talep etmiş olması da mümkündür.
Diğer II. Mehmed madalyon ve portreleri
Her halükârda Gentile Bellini 3 Eylül 1479’da İstanbul’a gitti. Yeni hamisi Eski Yunan ve İtalyan kültürüne yoğun bir ilgi besliyordu. Öyle ki 1453’ten sonra II. Mehmed, Yeni Kudüs ve Yeni Roma olarak tasavvur ettiği kentin Bizans mirasının bazı unsurlarını aktif olarak korumaya çalışmıştı. Bellini’nin İstanbul’da geçirdiği vakit maalesef sadece anekdotlarda yaşıyor. Sultan, ressamla birlikte iki de asistanı veya kalfasını çalıştırıyordu ve hepsini epey meşgul tutuyordu. Örneğin 1491’de Giacomo Filippo Foresti da Bergamo’nun kaydettiği üzere Mehmed Bellini’den, “Kendisinin ve neredeyse sayısız diğer konunun çok sayıda muhteşem ve olağanüstü resmini çizmesini” istemişti. Sultanın kendisine bu kadar benzeyen tablolar karşısında Bellini’nin kabiliyetini övdüğü, gelmiş geçmiş tüm ressamlardan üstün bulduğu söylenir.
Bu güçlü ve cömert himayeye rağmen Bellini’nin Osmanlı sarayında geçirdiği süre zarfında yaptığı bilinen ve hâlâ mevcut olan tek eser, II. Mehmed’in şimdi Londra’daki National Gallery’de bulunan portresidir. Daha önce II. Mehmed, 1474’te Kostantiniye’ye gelen ve sonradan Napoli’de de faaliyet gösteren Venedikli sanatçı Costanzo da Ferrara tarafından da resmedilmişti. Bu eser artık elimizde olmasa da, Ferrara’nın 1481’de, Mehmed’in ölümünden kısa bir süre sonra sultanı profilden gösterdiği bronz madalyonlar günümüze kadar gelebilmiş bulunuyor. Madalyon portreleri İtalya’nın irili ufaklı hükümdarlarının tercih ettiği bir görsel temsil biçimiydi. Dolayısıyla sultanın ilgisini çekmiş olmaları şaşırtıcı değil. Ferrara örneğinden önce de üzerinde II. Mehmed olan bronz madalyonlar 1460’lar veya 70’lerde Pisanello’nun bir takipçisi (bkz. Oxford Ashmolean Müzesi), 1480 civarında Gentile Bellini (bkz. Londra Victoria and Albert Müzesi) ve gene 1480’lerin başlarında Bertoldo di Giovanni (bkz. Londra British Museum) tarafından yapılmıştı. Bunlar Mehmed’i tam profilden gösterirken, Bellini National Gallery’deki tablosunda zamanın modasına daha uygun olarak sultanı dörtte üç profilden göstermeyi yeğledi. Bu portre, Şiblizâde Ahmed’e atfedilen ve yaklaşık 1480’e tarihlenen, Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki “Sultan II. Mehmed gül koklarken” portresinde olduğu gibi, sonraki Osmanlı sanatçılarının Fatih tasvirlerini de etkiledi.
Avrupa’da Cem modası
25 Haziran müzayedesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin satın aldığı ikili portrede, ana figürün (sultanın) hem kıyafetinde küçük farklar var, hem de yüzü daha dolgun gözüküyor. Ancak bu ayrıntılara rağmen, resmin National Gallery’deki ünlü tabloya dayandığı çok açık. Ana çalışma, National Gallery’deki portre; Bellini önce onu (ve eskizlerini) yapıyor; sonra bu varyantını (ve belki bilmediğimiz başka varyantlarını?) türetiyor.
Buna karşılık resme sultanın yanında ikinci bir figürün dahil edilmesi benzersiz ve Avrupaî tasvirlerinde başka bir örneği yok. Fatih Mehmed’in Avrupaî tasvirlerinde başka bir örneği yok. Sayısız çabalara rağmen, ikinci kişinin kim olduğu kesin olarak tesbit edilebilmiş değil. Bir zamanlar tablonun arka yüzüne iliştirilmiş olan bir etiket, muhtemelen 18. yüzyıldan kalma. Üzerinde Ritratti di Maometto / secondo é di suo figlio / di Gentile Bellino, yani “II. Mehmed’in ve oğlunun Gentile Bellini tarafından yapılmış portreleri” yazıyor. Mehmed’in üç oğlundan ortancası Mustafa (1450-1474) Bellini’nin 1479 ziyaretinden beş yıl önce ölmüştü. En büyüğü Bayezid (II. Bayezid, 1447-1512) ile en küçüğü Cem Sultan (1459-1495) ise Anadolu’daki şehzade sancaklarına çıkarıldıkları için saraydan uzak yaşıyordu. Ayrıca Bellini geldiğinde Bayezid 32 yaşındaydı. Bu da, İBB’nin aldığı tabloda resmedilen ikinci kişiye göre fazla yaşlı kaçıyor.
Bu durumda geriye sadece Cem Sultan alternatifi kalıyor. Nitekim o dönemde Avrupa’nın Şark (Doğu) tahayyülünde Cem’in çok önemli bir yeri vardı. Avrupalı sanatçıların ilgilendiği ve hem hayalden, hem birbirlerinin eskizlerinden yola çıkarak defalarca resmettiği kişi, Cem’di. Babalarının ölümü üzerine çıkan taht kavgasında Bayezid’le savaşıp kaybeden Cem, önce Memlûklerin elindeki Kahire’ye kaçmış, sonra Rodos’a geçmiş, devamında Roma ve Fransa’da ister misafir, ister rehin, ister mahpus tutulmuştu. II. Bayezid’in büyük korkusu, Cem’in serbest bırakılıp Osmanlıya karşın yeni bir haçlı seferinin başına geçirilmesiydi. Buna karşı bir yandan çeşitli müzakerelere girip Cem’in fiilî mahpusluğunun devamı için bakım masrafları adı altında ödemelerde bulunuyor; orada kalacağına emin olmak için elçi ve casuslar gönderiyor; bir yandan da kardeşine suikast girişimleri tezgâhlıyordu.
Cem mi? Bir prototip mi? Venedikli bir tüccar veya diplomat mı?
Cem’in Avrupa’daki varlığı müzik ve edebiyat gibi resim sanatına da yansıdı. Bir prototip nasıl oluşur? Gentile Bellini’nin kendisinin 1481’de yaptığı müstakil bir “Cem” eskizi var. Tırnak içine alıyorum, çünkü muhtemelen Topkapı Sarayı’nda gördüğü bir adamın çiziminden ibaret. Ancak Venedik’a döndüğünde bu eskiz yaygınlaşıyor ve popülarite kazanıyor. Bir şekilde kopya edilip sanatçılar ve patronları arasında yayılıyor. “Cem”lik yakıştırılıyor bu çizime. Doğulu bir tip olmaktan, giderek daha fazla “Cem” olmaya doğru kayıyor. Bu dönüşüm ve yeniden işlemenin iki çarpıcı örneği Pinturicchio’nun elinden çıkma. Biri Vatikan’ın Borgia apartmanları içinde yer alan Sala dei Santi’deki (Azizler Salonu’ndaki) Azize Catherine ve İmparator Maximilian resmi; diğeri aynı sanatçının Siena Katedrali’ndeki Piccolomini Kütüphanesi’nin duvarına 1503-1508’de yaptığı II. Pius freskleri. Bu eserlerin içinde yer alan Cem imajlarının, 1489’dan itibaren Roma’da bulunan Cem’i görerek yapılmış eskizlere dayanması tabii mümkün. Ama aynı zamanda, Gentile Bellini’nin 1481’deki o müstakil “Cem” çizimini de kuvvetle andırıyor.
Bu ipuçlarından hareketle, şimdi İBB’nin satın aldığı üçüncü Bellini tablosunda II. Mehmed’le birlikte gösterilen gencin Bellini’nin gene hayalden resmettiği bir genç sultan, yani Cem olması pekâlâ ihtimal dahilindedir. Osmanlı sarayının görgü kuralları, sultanın yanında eşitlik seviyesine yükseltilmiş bu kişinin ya bir akrabası ya da yakın gözdesi olmasını gerektirirdi. Ancak portre Osmanlı sarayı dışında ısmarlandığından, söz konusu prensiplere bu kadar katı bir biçimde uyulmamış da olabilir. Gencin sarıklı olmasına, hattâ sarığının arkasından yüksek statü belirten bir sorguç çıkmasına karşılık, kıyafetinin kumaşı 15. yüzyılda İtalya’da imal edilen altın işlemeli lüks kadifelerin karakteristik bir örneğidir. Bunun yanında temiz tıraşlı yüzü de 15. yüzyıl Avrupa’sında daha yaygın olarak görülür. Christie’s satış katalogunda bu kişinin bir Avrupalı, belki Kostantiniye ve Osmanlı sarayıyla ilişkilerini belgelemek isteyen bir Venedikli tüccar veya diplomat olabileceğinin yazılması, bu gözlemlerden kaynaklanıyor.
Muhtemel sipariş ve üretim süreci
II. Mehmed’in ölümünden sonra tahta geçen Sultan II. Bayezid’in daha muhafazakâr bir ideolojik tutumu ve sanat anlayışı olduğu söylenir. Eskiden düşünüldüğü kadar olmasa da, bunda bir doğruluk payı vardır kuşkusuz. Nitekim Bayezid ateşli bir ikonoklastik dalga içinde babasının sipariş etmiş ya da biriktirmiş olduğu “yabancı” sanat eserlerinin çoğunu satmış; içlerinde National Gallery’deki Mehmed portresinin de olduğu resimler Kapalı Çarşı’da satıldıktan sonra bazıları eninde sonunda Venedik’e intikal etmiştir.
Fakat İBB’nin satın almış olduğu ikili portrenin çıkış noktası da, üretim yeri de çok büyük ihtimalle İstanbul ve Osmanlı sarayı değil, doğrudan doğruya Avrupa’dır. II. Mehmed’in ölümünden sonra, ister zamanın Cem furyasından, ister Christie’s katalogunda işaret edilen patronaj ilişkilerinden, belki her ikisinden kaynaklanan nedenlerle, doğrudan doğruya Avrupa’dan bir sipariş gelmiş; Gentile Bellini de bu talebi şimdi National Gallery’de bulunan esas çalışmasından küçük bazı değişiklikler ve önemli bir figür ilâvesiyle türetmişe benziyor.
————————————–
(*) Lisans öğrenimini Amerika’da yaptı. Sanat Tarihi okudu. Williams College’dan 2016’da mezun oldu. Bir yıl İstanbul’da, Vakıf k12 adlı bir sivil toplum kuruluşunda proje koordinatörü olarak çalıştı. Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un önemli tarihi alan ve binalarının tanıtımını ve MEB kazanımları ile bağlantılı ders planları oluşturulmasını amaçlayan Sanal Gezi Projesi’ni yönetti. ABD’ye döndü ve Sanat Tarihi yüksek lisansını 2017-2019 arasında Columbia Üniversitesi’nde tamamladı. Ortaçağda ve Erken Modernitede Akdeniz havzasında kültürler arası sanat etkileşimleri ve dini çeşitlilik konularıyla ilgilendi. Bu bağlamda özellikle İtalya ve Osmanlı İmparatorluğu’na eğildi. Şimdiki çalışma ve arayışlarında sömürgecilik ve müzecilik, İslâm sanatı ve modern metodoloji, tarih yazımı ve küratörlük sorunları önemli yer tutuyor.