FETÖ davaları başladı. Çok sayıda dava ile binlerce sayfa tutan iddianameler ortaya çıktı. Bu iddianameler, hukuk sistemimizdeki iddianame kurumunun yaygın hatalarından azade olmamakla beraber, 15 Temmuz’da ne olduğu hakkında çok çarpıcı bilgileri sergiliyor. Onlardan haberdar oldukça tekrar tekrar anlıyoruz ki Türkiye 15 Temmuz’da uçurumun kenarından dönmüş.
Yargılamalar sürerken bazı kişi ve çevreler 15 Temmuz’u ve iddianameleri — kan dondurucu detayları, somut suçları, hukuk yanında ahlâkı da çiğneyen entrikaları — bir yana bırakarak, sadece ve sadece mağduriyetlerden söz ediyor. Tüm dikkatimizi mağduriyetlere vermemizi talep ediyor. Asıl meseleyi gözden kaçırmamıza yönelik bir çaba olmadığı takdirde bu talepleri meşru ve olağan karşılayabiliriz. Ancak, benim görebildiğim kadarıyla, durum bu kadar basit olmaktan uzak.
FETÖ korkunç bir örgüt. Hiçbir eylem onun erişim alanı dışında kalamaz. Her türlü gizleme, gizlenme, manipüle etme, çarpıtma yeteneğine sahip. Hiç ummadığımız yerlerde ve kişilerde bizi bazen hayrete bazen dehşete düşürecek şekilde boy gösterebilir. Bu yüzden çok dikkatli olmak zorundayız.
FETÖ ile zorlu mücadelede hatalar yapılmaması imkânsız. Sıfır hata isteği anlamlı şekilde yalnızca Allaha yöneltilebilecek bir talep. Önemli olan, asgarî miktarda hatanın vaki olması için hassasiyet göstermek ve hatalar ayan beyan ortaya çıktığında telafi edilmeleri için inisiyatif almaktan, adım atmaktan çekinmemek. Elbette tek bir masum bile mağdur olmamalı. Ancak bu meşru talep ve endişe suçluların kurtulmasının aracı kılınmamalı. Bu yüzden, genel ve soyut bir mağdurlar kitlesi ve belirsiz bir mağduriyet terminolojisi üzerinden gitmek yerine kavramları netleştirmeli ve somut vakalara odaklanmalıyız.
Mağduriyet başkaları tarafından hak edilmeyen bir muameleye tâbi tutulmak veya hak edilmeyen bir duruma düşürülmek anlamına gelir. Bu anlamda mağduriyetler FETÖ’yü temizleme ve bu örgütün üyelerini yargılama sürecinde mutlaka vuku buluyordur. Ancak, sırf gerçek veya hayalî mağduriyetlere bakarak asıl ve asil mücadeleyi görmezden gelmek veya hafife almak yanlış olur ve ölümcül bir hata teşkil eder.
Bir insan FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ üyesi muamelesine tâbi tutuluyorsa ortada bir mağduriyet vardır. Bu tür mağduriyetlere çeşitli kişiler ve çevreler tarafından değişik amaçlarla sebep olunabilir. Örneğin mevki ve makam hırsı, eski-yeni düşmanlıklar, önyargılar FETÖ ile mücadele terimlerine dönüştürülebilir.
Benim bizzat takip ettiğim bu tür iki mağduriyet vakası var.
İlk mağdur Gaziantep Üniversitesi’nde iktisat doçenti olan Ahmet Yılmaz Ata. Ata 15 Temmuz sonrasında KHK ile görevden uzaklaştırıldı. Hakkında savcılık takibatı başlatıldı. Savcılık sonunda FETÖ ile (bylock, Bank Asya ilişkisi vs. gibi) hiçbir bağı olmadığı için takipsizlik kararı verdi. Bu karar üniversiteye iletilmesine rağmen rektör inatla Ata’yı açıkta tutmakta. Sağda solda da “benim arkamda cumhurbaşkanı var, kimse bana dokunamaz” diye laflar etmekte. Bu şekilde, cumhurbaşkanına da zarar vermekte.
Diğer mağduriyet örneği Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sait Çelik’in başına gelenler. Prof. Çelik’i beş-altı yıldır tanıyorum. Defalarca kendisiyle görüştüm, sohbet ettim. Mütedeyyin, sakin, çalışkan, titiz, bireyselliği grup bağlarının önüne koyan bir insan. Devlet malına kendi malından fazla özen gösteren ve bu yüzden üniversiteyi şehrin bazı kimselerinin ve kesimlerinin çöplüğü haline gelmekten özenle koruyan bir kişi. Anladığım kadarıyla bu tutumu bazılarında ona karşı daha 15 Temmuz öncesinde düşmanlık yaratmış. Bunlar Çelik’i 15 Temmuz sonrasında FETÖ’yle ilişkilendirmeye çalıştı. Oysa Sait Çelik 15 Temmuz darbe teşebbüsüne sosyal medyada ilk anda tepki veren ve bunu yapmak için kimin kazanacağını beklemeyen az sayıdaki rektörden biri. Hakkında hazırlanan dosyada da hiçbir somut delil yok. Sadece dedikodular var. Buna rağmen hapiste tutuluyor ve tutukluluk süresi beraat etse dahi rektörlüğünü kaybetmesi için kasıtlı olarak uzatılıyor.
Gerçek mağduriyetlerin başka örnekleri de bulunabilir. FETÖ ile mücadelede meşruiyeti ve ahlâkî üstünlüğü kaybetmemek için bu tür hatalara düşmemeye çalışmak şart. Buna karşılık, bazı mağduriyet iddiaları hiç inandırıcı durmuyor. Meselâ AK Parti içi fraksiyon kavgalarından mağdur üretme çabaları boş. Menfaat kavgalarının ilke kavgası gibi sunulması ve sonunda karşı tarafın bir şekilde FETÖ ile irtibatlandırılmak istenmesi çok çirkin.
Bir diğer mesele de, dolaylı ve yanlış faile atfedilen mağduriyetler. Diyelim ki FETÖ mensubu olduğu çok sayıda delille belgelenen biri (meselâ bir doçent) açığa alındı ve yargılanmaya başladı. Ailesi (eşi veya çocukları), tek gelirleri bu kişinin maaşı olduğu için maddî bakımdan zor duruma düştü. Anne söz gelimi temizlik işlerine gitmeye başladı. Burada da bir mağduriyet var mı? Evet, var: Çocuklar ve eş. Ancak bu mağduriyetin asıl sorumlusu, FETÖ gibi bir çeteye girmekte ve onun emrinde gayri meşru işler yapmakta beis görmeyen kişi. Aile madden mağdur olmasın diye kişiyi serbest bırakmak, bu sefer tüm toplumu mağdur etmek ve suçluları ödüllendirmek anlamına gelir. Bu gibi durumlarda geride kalanların maddî bakımdan çaresiz zorluklara düşmesini önleme veya parasal mağduriyeti hafifletme görevi yakın akrabalara düşer.
Mağduriyetlerle, FETÖ ile mücadeleye set çekmek veya zorluk yaratmak için değil, gerçek mağduriyetleri önlemek veya telafi ettirmek için ilgilenmeliyiz. Ancak unutmamalıyız ki belgelere dayalı ikazlara rağmen düzeltilmeyen gerçek mağduriyetler yanında, sahte mağduriyet iddiaları ve kampanyaları da FETÖ ile haklı ve meşru mücadeleye zarar verir; dahası, FETÖ’nün ekmeğine yağ sürer.