FETÖ denen örgüt mensuplarının yargılanıp cezalandırılmasını, genellikle alçak 15 Temmuz darbe teşebbüsü üzerinden konuşuyoruz. Bu hem doğru, hem eksik. Doğru, çünkü 15 Temmuz darbesi darbelerin en korkuncu, en alçağıydı. Bu yüzden asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Eksik, zira FETÖ yalnızca darbeye değil, bildiğimiz ve muhtemelen şimdi bilmesek bile ilerde en azından bir kısmına daha vakıf olacağımız başka birçok suça da bulaşmış. Bu suçlar hem tek tek bireylere, hem gruplara karşı işlenmiş. Bu suçlar merkezî ve kurumsal sınav sorularının çalınmasından, sivil şahıs ve gruplara kurulan kumpaslara; faili meçhul cinayetlerle bir şekilde ilişkili olmaktan, meşru otoritelere tuzak kurmaya, kamu gücünü kullanarak şantaj yapmaya ve haraç almaya kadar uzanıyor.
FETÖ sırf veya tipik bir terör örgütü değil. Sivil bir yüz bulundurmaya, eli kanlı militanlarını silâhlı bürokrasi içinden devşirmeye özel önem vermiş. Operasyonlarını gizlice ve tüm sorumluluk siyasî otoritenin omuzlarında kalacak şekilde yapmış. Bu yüzden bazı ülkelere onun nasıl bir örgüt olduğunu anlatmakta zorluk çekiliyor. FETÖ adlandırması doğru ve yararlı olmakla birlikte, bu noktaların gözden kaçırılmaması gerekir. Aksi takdirde FETÖ’nün ne olduğu tam olarak anlaşılamaz ve FETÖ ile mücadele de olması gerektiği gibi yürütülemez.
Sanırım FETÖ’ye ilişkin en doğru adlandırma, en iyi tanım şu: “Terör yönü de bulunan, totaliter, ezoterik (batıni) hareket.” Bu adlandırmanın asıl sahibi, kamu yöneticisi Yusuf Ziya Çelikkaya. Tanım FETÖ’nün nirengi noktalarına işaret ediyor: Terör, hırsızlık ve cinayet dâhil her şeyi amaca giden yolda mubah görmesi; sivil görünümlü olmasına rağmen hem yapılanması hem yaratacağı toplumsal düzen bakımından totaliter karakteri; nihayet, özellikle bilgi teorisi ve inanç bakımından ezoterik yüzü.
FETÖ ile mücadele sürüyor. Asla gevşetilmeden sürmeli. FETÖ ile mücadele ahlâkî, insanî ve demokratik bir görev. Bu tür örgütler tüm insanî değerleri ayaklar altına almakta ve akla hayale gelmeyecek vahşetler sergilemede hiç cimri ve çekingen davranmazlar. Hıristiyan Reformasyon hareketi sonrasında Avrupa’da ortaya çıkan benzer karakterli gnostik hareketler bu oluşumların özellikleri hakkında bize çok iyi fikir veriyor.
Gelgelelim FETÖ tipi örgütlerle mücadele etmek çok zor. Gizliliği, birbiriyle çelişik görünen kimliklere kolayca girebilmesi, hücre biçiminde teşkilâtlanması, mensuplarının örgüte onları adeta robota dönüştüren anormal bağlılık ve adanmışlığı bu zorluğun başlıca kaynakları. FETÖ ile mücadele ederken örgüt üyelerinin olabildiğince kuvvetli kanıtlara dayanarak belirlenmesi ve toplumdan izole edilmesi gerekiyor. Üyeliğin gizliliği ve önemli kişilerin sahte kimlikler kullanması yüzünden bu kolay olmuyor. Bu yüzden bu korkunç örgütle mücadele esnasında hatâlar yapılması ihtimâli de daima mevcut.
Daha önceki bir yazımda, FETÖ üyelerini tespit için belirlenen 16 kritere dikkat edilmesinden ve hakkında idarî ve hukuki soruşturma açılacaklarda bu kriterlerin birden çoğunun aynı anda aranması gerektiğinden söz etmiştim (http://www.hurfikirler.com/feto-nasil-tasfiye-edilecek/). Şüphe yok ki bunların en önemlisi, örgüt içi özel iletişim programlarından biri olan bylock. Bilindiği gibi MİT başarılı bir çalışmayla bylock sistemi için kullanılan server’ları Litvanya’dan Türkiye’ye getirdi. Şifreler kırıldı ve bylock programımı kullanan on binlerce kişinin ismi belirlendi. Bunların 20 milyona yakın emaili incelendi. Bu sayede birçok FETÖ üyesine ulaşıldı.
Mahkemeler sanıkların telefonunda bylock programı bulunmasını delil olarak değerlendiriyor. Çünkü bylock’un benzer bazı programlar gibi sanal mağazalardan alınması ve bireysel olarak kullanılması mümkün değil. Program örgüt içi kararlarla telefonlara yerleştiriliyor ve iki kademeli bir izinle kişilerin kullanımına açılıyor. Bu yüzden varlığı FETÖ üyeliği yönünde kuvvetli bir gösterge. Nitekim FETÖ bylock’u devreden çıkarttırmaya yönelik ataklar yaptı. Seküler medya yanında ne yazık ki bazı muhafazakâr yazarlar da buna âlet oldu.
Ancak, son zamanlarda sosyal medyada endişe verici bazı haberler dolaşmaya başladı. Buna göre, Avea adlı operatör bazı IP numaralarını aynı anda iki kişiye vermiş. Bu iki kişiden biri bylock kullanıcısı ise öbür kişi de otomatikman kullanıcı gözüküyor. İddialara göre bu yüzden epeyce kişi FETÖ ile hiçbir irtibatları olmadığı hâlde tutuklanmış.
Bir görüş şirketin bunu kasıtsız olarak yaptığını söylüyor. Bir diğer görüş “adı geçen şirkette ciddî bir FETÖ varlığı vardı, FETÖ’cüler daha çok bu operatöre ait hatları kullanmaktaydı” diyor. Olayın teknik izahını yapabilecek bilgi ve donanıma sahip değilim. Danıştığım kimseler de sorularıma kafamı karıştırıcı cevaplar verdiler. Bu yüzden ihtiyatlı konuşmak istiyorum. Bu iddialar doğruysa birçok masum insan okkanın altına gidebilir. Haksız mağduriyetler yaşanabilir. Bu, toplumun adalet duygusunu sarsar. FETÖ’cülerin palazlandırmaya çalıştığı “sayısız mağduriyet yaşanıyor” kampanyasının mesafe almasını kolaylaştırır. Bir şeyler yapılması lâzım. Benim aklıma ilk gelen, eğer varsa çifte kullanımlı IP’lerde sadece telefonda bylock programının bulunmasına değil, aynı zamanda bu programın kullanılıp kullanılmadığına ve gönderilen mesajların içeriğine de bakmak. Uzmanlar daha iyi öneriler getirebilir umudundayım.
Bir yerde, Fethullah Gülen’in müritlerine “hasımlarınızı teknik nakavt yapacaksınız “ dediğini okuduğumu hatırlıyorum. FETÖ gerçekten teknik alana ciddî bir kriminal yatırım yapmış. Bunların örneklerini Ergenekon, Balyoz, Casusluk dâvâlarında da görmüştük. Bu yüzden Türkiye, FETÖ dâvâları ve soruşturmalarında çok dikkatli olmak zorunda. FETÖ’nün teknik oyunlarını ve sırlarını çözecek ekipler kurulmalı. Bylock’a dayalı işlemlerde daha hassas olunmalı. Ancak, FETÖ’nün ve bilerek veya bilmeyerek onun değirmenine su taşıyanların istediği gibi, bylock delil olmaktan çıkartılmamalı. Bazıları gerçekten ya çok saf ya da kötü niyetli. FETÖ’cüler için FETÖ’den üye kayıt bilgisi alınması gerektiğinı sanıyor ve âdeta ona dayanarak işlem yapılmasını istiyorlar. O zaman şunu söyleyeyim: Bylock kayıtları FETÖ’nün bir nevi üye kayıt defteridir. FETÖ ile mücadelede gözardı edilmeleri doğru olmaz.
Elbette mağduriyetler olmasın, ama suçlulara da ellerini kollarını sallayarak gezme şansı verilmesin.