spot_img
Ana SayfaYazarlarHavana sürecinde son aşamaya doğru

Havana sürecinde son aşamaya doğru

 

Çözüm Süreci Türkiye’de PKK’nın silahlara dönüşüyle buzdolabına kalkarken, Kolombiya barış sürecinde kararlı adımlarla sona doğru yaklaşılıyor. Hükümet ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) temsilcileri arasında Havana’da Kuba ve Norveç’in gözlemciliği altında altı ana gündem maddesi üzerinden yürütülen müzakerelerde “adalet” başlığında da uzlaşmaya varıldı.

 

FARC’ın zaman, zaman ateşkesi bozması nedeniyle kesintilere uğrayan ama bir süre sonra kaldığı yerden devam eden müzakerelerde varılan aşama o kadar önemli ki sürecin baş aktörü Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, BM Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere New-York’a giderken Havana’ya uğradı. Kuba Devlet Başkanı Raúl Castro’nun ev sahipliğinde FARC lideri  “Timochenko” lakaplı Rodrigo Londoño ile birlikte varılan uzlaşmayı duyuran Başkan Santos, beklenen anlaşmanın en geç 23 Mart 2016 tarihinde imzalanacağını açıkladı. Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte FARC’ın 60 gün içinde kesin silah bırakması gerekiyor.

 

Kameralara gerilla lideriyle bir arada poz veren Başkan Juan Manuel Santos, “biz hasımız, ayrı taraflardayız ama bugün adı barış olan istikamete doğru birlikte ilerliyoruz” diyerek müzakerelerde kat edilen mesafenin önemini ortaya koydu. Timochenko varılan uzlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirmekle yetinirken, Raúl Castro da Kolombiya’da barışın sadece mümkün değil aynı zamanda gerekli olduğunu da vurguladı ve bu yolda hâlâ aşılması gereken ciddi güçlükler bulunduğunu ama bunların aşılacağına inandığını belirterek Santos ile Timochenko’yu kameralar önünde el sıkışmaya teşvik etti.

 

Adalet başlığı altındaki uzlaşma somut olarak ne ifade ediyor?

 

Anlaşmaya göre, 50 yılı aşkın bir süredir devam eden ve 220 binden fazla insanın ölümüne yol açmış bulunan iç savaşta hakikatlerin araştırılması ve sorumlulukların belirlenmesi için Kolombiya yargı erkinden bağımsız bir adalet mekanizması oluşturulacak. Kolombiyalı ve yabancı yargıçların görev yapacağı bu mekanizma silahlı mücadelede taraf olmuş, eline silah almış almamış bütün aktörleri yargılayacak. FARC militanları, askerler ve devletin kullanmış olduğu paramiliter grupların yanı sıra siyasiler ve teröre finansal destek sağlamış kişilerin yargılanması da bu mekanizmanın görev talimatı kapsamında bulunacak. Bu bağlamda özetle geçmişle yüzleşmeyi sağlayacak bir mekanizmanın oluşturulduğunu söylemek mümkün.

 

Devlet Başsavcısı Eduardo Montealegre, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, devletin ayrıca siyasi suçlular için olabildiğince geniş kapsamlı bir af ilan edeceğini ve bu aftan 15 bin kadar FARC militanının yararlanmasının beklendiğini belirtti. Bu siyasiaftan Ceza Kanunu kapsamındaki “ağır insanlık, soykırım ve savaş suçları” sanıklarının yararlanamayacağının altını çizdi.

 

Varılan uzlaşmaya göre, gerçekleri açıklayan, itiraf edenler, özgürlüğü kısıtlayan cezalarda indirimlerden yararlanacak. Bazı cezalar da el konularak uyuşturucu yetiştirilen toprakların sahiplerine iadesi gibi tazminatlardan ya da çatışmalardan zarar görmüş bölgelerde başlayacak alt yapı çalışmalarına katılmaktan oluşacak.

 

FARC militanlarının terör eylemlerinden ötürü cezalandırılması, tahmin olunacağı üzere, müzakerelerde uzun, uzun tartışılan konuların başında yer alıyordu. FARC heyeti, üyelerinin uzun yıllarını demir parmaklıklar arkasında geçirmesine yanaşmıyor; buna karşılık hükümet heyeti de onların hiçbir şey olmamış gibi halkın arasına karışmasının toplumda yaratacağı hoşnutsuzluğu dikkate alıyordu. Muhalefet cephesinin başını çeken eski Devlet Başkanı Senatör Álvaro Uribe’nin “işlenen suçların cezasız kalmaması gerektiği” teması üzerinden siyaset yaptığı göz önüne alındığında, bu hususun hükümet açısından da önem taşıdığı açıktı.

 

Álvaro Uribe, geçenlerde El País’e verdiği mülakatta, suçluların mutlaka cezalarını çekmesi ve en azından FARC liderlerinin cezaevine girmeleri gerektiğini vurgulamıştı. Uzlaşmanın açıklanmasının ardından Uribe yanlısı senatörlerden Alfredo Rangel, “hükümetin kamuoyunu yanıltmak amacıyla FARC ile militanlarının cezaevine girmeyecekleri hususunda anlaştığını açıklamadığını” öne sürmüştü. 

 

Müzakerelerde son durum

 

Anımsanacağı gibi, hükümet ile FARC temsilcileri arasındaki süreç 18 Kasım 2012 tarihinde başlamıştı. İlk müzakere başlığı toprak reformuyla ilgili “bütüncül kırsal reform” (reforma rural integral) ikinci başlık da, silah bırakma karşılığı örgüt mensuplarına siyaset hakkını öngören “siyasi katılım” (participación política) idi. Bu iki konuda uzlaşmaya ancak bir yıl içinde varılabildi.

 

2013 sonbaharına gelindiğinde, geriye terör örgütünün yaptığı uyuşturucu kaçakçılığı, silah bırakma, kurban yakınlarının hakları ve çatışmanın sonlandırılması gibi önemli gündem maddeleri kalmıştı. Tarafların masaya oturmadan kabul ettikleri “maddeler üzerinde varılacak uzlaşmanın gündemin tümü üzerinde anlaşmaya varılmadığı sürece geçerli olmayacağı” ilkesi, 2014’ün ilk yarısında araya genel seçimler ve ardından başkanlık seçimlerinin girdiği ve muhalefetin süreç karşıtlığına dayalı bir politika yürüttüğü düşünülürse, sürecin geleceğini pamuk ipliğine bağlamıştı.

 

Son varılan uzlaşma “kurban ve yakınlarının hakları” gündem maddesi içinde yer alıyor. Bu madde kapsamında geçen Haziran ayında Meclis’te bir “Hakikatler Komisyonu”  kurulmuştu. Bu maddeyle ilgili olarak geriye “kurban ve yakınlarının tazmin edilmesi” başlığı kalıyor. Bu başlıkta da uzlaşma sağlanırsa, anlaşmanın yüzde 90’ı tamamlanmış olacak.

 

Türkiye için örnek olabilir mi?

 

Başından beri izlediğim ve çeşitli aşamalarını yazılarımla aktardığım Kolombiya barış süreci ana hatlarıyla Türkiye’deki süreçle benzer bir içeriğe sahip değil. PKK ile FARC, benzer aşırı sol kökenden gelmekle, benzer illegal faaliyetlerde bulunmakla birlikte farklı terör örgütleri. FARC, müzakerelerdeki birçok gündem maddesinin ortaya koyduğu üzere, PKK gibi etnik/kültürel farklılıkları olan bir toplumun haklarını savunma iddiasıyla ortaya çıkmış bir terör örgütü değil. Ama son süreçte PKK’nın, Kürt hakları savunuculuğunu paravan olarak kullandığı ortaya çıktıkça iki örgüt arasındaki benzerlikler belki sanıldığından çok daha fazla.

 

Kabul etmek gerekir ki silahı araç olarak kullanan örgütlere silah bıraktırmak için yürütülen teknik müzakerelerde ele alınan konular benzeşiyor. Silah bırakma karşılığı genel / kısmi af ya da ceza indirimleri sağlanması, onların mücadelelerini bundan böyle meşru siyasi yollardan yapmalarının sağlanması ve terör kurban ve yakınlarının bir şekilde tazmin edilmesi bu süreçlerdeki ortak konular oluyor.

 

Kolombiya ile Türkiye’deki barış süreçleri aşağı yukarı aynı dönemde başladığı ve her iki ülkedeki muhalefet cepheleri bu süreçlere karşı çıktığı için iç siyaset arenaları itibariyle bir paralellik kurmak da mümkündü. 2014 yılında her iki ülkede de seçimler yapılmış olması dabu paralelliğe yeni halkalar eklemişti.

 

Havana müzakerelerine gelince, sadece içerik değil format olarak da, Türkiye için bir örnek oluşturduğu kanısında değilim. İçerik olarak teknik konuların bir şekilde terör örgütü ile görüşülmesi mümkün ama İspanya modelinde olduğu gibi şart da değil. Silah bırakanları topluma yeniden kazandırma boyutu, mümkün olan en geniş mutabakata dayanan bir yasayla düzenlenebilir.

 

Buna karşılık Havana müzakerelerinin bu aşamaya kadar gelmesi, PKK için değerli bir örnek oluşturuyor. Üç yıl içinde beş kez eylemsizliği ihlal etmiş olsa da FARC sonuçta iç siyasetteki zorluklarına karşın süreci kararlılıkla devam ettiren Başkan Santos’a çözüm karşıtlarıyla bir olup ihanet etmiş değil. Müzakerelerin vardığı bu aşamayı öncelikle FARC’ın bu konudaki ciddiyetinin olumlu bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor.

 

- Advertisment -