Gülru Necipoğlu’nun kitabından yapılı çevre üretim süreci, sosyal rol dağılımlarıyla mükemmelen öğrenilebilecek, Osmanlı’da devletin inşaat işlerine bakan Hassa Mimarlar Ocağı’nın yanı sıra diğer toplumlardaki gibi sivil inşaat sürecini örgütleyen lonca teşkilatları vardı. Devlet ve toplumla birlikte bunlar da çözüldü… Ama yerlerini modernleşen toplumun imar ve iskân ihtiyaçlarını tatminkâr seviyede karşılayacak yeni örgütlenmeler de almadı. Ne sanayi-ticaret odaları, ne esnaf-sanatkar dernekleri ne de mimar-mühendis odaları, birbirine eklemli bir sektörel bütünlüğü tamamlayıp, inşaat işini toplumun dinamikleriyle uyumlu ve rasyonel şekilde işletecek bir akıcılığın parçası olabildi. Bu ortam da bütün kasılmış sınırlılık ortamları gibi, kahramanlar üretti. O nedenle son elli yılda kayda değer mimarlık faaliyetinde bulunabilmiş tüm meslektaşlarım birer kahramandır.
Ama sadece onlar değil. Müteahhit deyince genelde aklımıza bal rengi Mercedes’iyle parsel ölçekli inşaat yapan profil gelse de, bütün o örgütsüzlük içinde devasa ve karmaşık, dolayısıyla da dizgin tutmaz bir ortam olan inşaat şantiyelerinden sağlam bir strüktürü ve devamlılığı olan modern inşaat organizasyonları meydana getirip küresel ölçekte davranabilen iş ağlarının düğümü olacak şirketler kurmuşları da var. Yüzyılın ortasındaki sanayileşerek modernleşme atağı ortamında kurulup, değişen zamanlara direnip ayakta kalmış bu şirketler genelde mühendis de olan karizmatik kurucularından isim alıp onlarla özdeşleşmiş; Sezai Türkeş & Fevzi Akkaya (STFA), soyadını Türkiye’nin büyük bir bankasına ortak edip mali sermayenin gayrimenkul sektörüne atacağı adıma öncülük eden Ayduk Koray… Şarık Tara da onlardan biri. Merhum kayınbiraderi Sadi Gülçelik ile kuracakları Enişte-Kayınbirader’den türeme ENKA, dillere destan Rus inşat bürokrasisinin ciddiye aldığı saygın ve istikrarlı bir kurumsal yapılanma olduysa, tabii ki kurduğu yapının diğer fertleri işbirliğiyle kurucu lider olarak payı belirleyici. Ayrıca, işim değil, ihtiyacım da yok, demeyip eğitim gibi istikrarlı ve sabırlı emek isteyen alanda da faaliyet göstermiş bir misyoner. Dahası Elvan’ın göğsüne marka takmadan ardındaki kurum olmuş bir atletizm sevdalısı.
İnşaat, çeşitli, kalabalık ve bol alt-sektörlü karmaşık organizasyonuyla Fordizmin Taylorist yöntemlerle en baştan ayrıntısıyla tasarlanıp sürece militarize buyruklarla dikte edilen bant sistemine direnciyle ayrışıyor diğer sektörlerden, dolayısıyla müteahhit, diğer sektör liderlerinin sahip olduğu soyutlamanın eleğinden geçip iş ve işletme dünyasına mal olup standartlaşmış, harcıalem yöntemlerden mahrum olarak koyulup sürdürüyor işini. Bu yöntemlerin inşaat süreci gözetilerek yeniden-üretilmiş çeşitlemeleri “construction management”i başlıbaşına uzmanlık kılacak denli gelişmiş de olsa, hala her firma, proje, hatta şantiye, yeniden başlanarak tecrübe edilmek zorunda.
Kaderin cilvesi, 1920’ler Frankfurt’u yolları kesişse belki modern mimarlığın kaderi değişecek iki grubu birden barındırıyordu. İlki Fordizm ve Taylorizm’in verimlilik dolayısıyla kârı artırma usullerini inşaat sürecine uygulamayı sosyal ilerleme zannederek solculuk yapma hevesiyle bant sistemini şantiyeye taşımaya yeltenmiş imar müdürü Ernst May ile mutfak/ev tasarımını, hatta işini o süreçle uyumlulaştırma heveslisi eşi Margarete Schütze Lihotzky ile birlikte “Neue Sachlichkeit” [yeni nesnelcilik] eğilimi; diğeri Max Horkheimer ve Theodor Adorno tarafından kurulup, kapitalizme saklanacak delik bırakmayacak Marx&Engels ertesinin en keskin sosyal/siyasal/kültürel eleştirinin odağı olacak “Frankfurt okulu” ve/ya “Eleştirel Okul” namlı sosyal araştırmalar enstitüsü ve dergisi. Adorno kadar Bloch’un da rasyonelleşme zannedilen fonksiyonalizmin çağın kapitalist çarkının en etkin dişlisi olduğunu alenen deşifre edişleri, belli ki iki adım ötedeki mahfillerden duyulmamış. Sovyetlerde şekillenen ekonomizme inşat verimliliği aklıyla destek/teşvik vermek, eleştirisinden daha cazip gözükmüştü.
Ama, gayrımenkulü menkule de çevirip kapitalizme uyumun da üstesinden gelmiş üç-beşbin yıllık tecrübesiyle insanın en eski kollektif tecrübelerinden inşaatın sektörü, üç-beş yılın toy Stalinist ekonomizmine/revizyonizmine pabuç bırakıp hizaya girmedi, tersine üç-beş onyıla yine otomotivden başlayan Posfordizm, diğer sektörleri, inşaatın başta belirsizliklerle başetme tecrübesi; karakterine içkin meziyetlerle donanmaları gerektiğine ikna etti.
Şarık Tara, inşaatın statüsünü de yükselterek, model alınıp sermaye de yatırılan paradigma sektör haline gelmesini beklemeden, Enka’yı önce içinde konumlandığı Mare Nostrum’un [bizim deniz] sonra da kürenin kayda değer aktörlerinden biri kılmıştı bile.
Laf buraya kadar gelince iş ve siyaset dünyasının en gözde buluşma ortamı ödülünü getirecek popülaritesi hakkında fazla söze de gerek kalmıyor. Şuradan başlayalım: Liderlerinden olduğu sektöre ve/ya ait olduğu iş dünyasına ilişkin bir ödül değil. Yıldızı siyasetle iş dünyalarını küresel ölçekte ve düzenli buluşturan bir ortamda parladığına göre, mahiyeti hakkında bu vesile dışında fikrim olmasa da, sadece adından bile belli ki sektörlerin iş dünyalarıyla devletlerin siyasi dünyaları arayüzülerinde oynanmış rolün, alınmış pozisyonun takdiri bu. Sevecen ve babacan kişiliğine yakışan barış[-tırı]cı bir ünvan. Güle güle taşısın.