Ana SayfaYazarlarKaosun eşiğindeki İspanya

Kaosun eşiğindeki İspanya

 

Demokrasi tarihinde ilk kez yönetilebilirlik sorunuyla karşı karşıya kalan İspanya 20 Aralık genel seçimlerinden bu yana yenisi kurulamadığı için bir önceki yasama döneminin hükümeti ile en azından 26 Haziranda tekrarlanacak seçimlere kadar yola devam ediyor. Öngörülen bu durumun Türkiye ile benzerliğinden ötürü 20 Aralık seçim sonuçları belli olduktan sadece 9 gün sonra yayımlanan konuyla ilgili yazıma,  “İspanya’nın 7 Haziranı” başlığını uygun görmüştüm.

 

Kısaca hatırlatmak gerekirse, 20 Aralıkta sandıktan iktidar partisi PP (Partido Popular) yüzde 28,7 oy ve 123 sandalye ile ilk sırada çıkmış, PP’yi ana muhalefetteki Sosyalist İşçi Partisi PSOE yüzde 22 oy ve 90 sandalye ile izlemişti. İspanya’nın demokrasiye geçtiği 1982’den bu yana iktidar alternatifi olmuş bu iki partinin Almanya’da olduğu gibi bir koalisyon hükümeti kurması yönetilebilirlik sorununu aşmanın tek anahtarıydı.  Çünkü ne PP, 40 milletvekili olan yeni kurulan liberal Sağ parti Ciutadans, ne de PSOE, sistem karşıtı radikal Sol Podemos ile salt çoğunluğa (176) ulaşabiliyordu.

 

20 Aralık seçimlerinden sonra İspanya’da, 7 Hazirandan sonra Türkiye’de de olduğu gibi, sandıktan birinci çıkmasına karşın iktidar partisini dışarıda bırakacak bir koalisyon formülü üzerinde çalışıldı. Özellikle büyük koalisyonu reddeden PSOE, bizde MHP ile HDP’yi bir araya getirmek kadar imkânsız olan Ciutadans ve Podemos’ un içeriden, dışarıdan desteğini birlikte almak için çok uğraştı ama başaramadı. 

 

İspanya’nın yönetilebilirlik sorunu” başlıklı yazımda ayrıntıyla aktardığım gibi, Podemos Venezuela’daki Chavist rejim gibi antikapitalist özelliklere sahip olmasının yanı sıra, ayrılıkçı Katalan ve Baskların savunduğu geleceğini belirleme hakkını tanıyan “Çok uluslu İspanya” projesini de sahipleniyor. PSOE ile birlikteliğinin önünde de önemli bir sorun oluşturan bu iki özelliği nedeniyle Podemos ’un kendisini “anayasacı”, “post-milliyetçi” ve “ilerici” olarak tanımlayan ve Katalan referandumuna karşı çıkan Ciutadans ile bir araya gelmesi mümkün değil. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/ispanyanin-yonetilebilirlik-sorunu-650335)

 

Anketler krizin devamını öngörüyor

 

Tekrar seçime iki hafta kala yayımlanan çeşitli anketler, iktidar partisi PP’nin birinci parti konumunu koruduğunu, hatta oylarını bir miktar arttırdığını ama bu artışı sandalye sayısına yansıtamadığını ortaya koyuyor. Bunun başlıca nedeni, Truva Atı gibi siyasi arenaya giren Podemos’un, içinde komünistlerin çoğunlukta olduğu Birleşik Sol (IU/Izquierda Unida) ile ittifak kurarak ana muhalefet partisinin önüne geçmesi.  “Yapabiliriz” anlamına gelen Podemos, 26 Haziran seçimlerine UP/ Unidos Podemos (Birleşerek Yapabiliriz) listeleriyle girecek ve Sosyolojik Araştırmalar Merkezi CIS’in tahminine göre, yüzde 20,7 olan oyunu 25,6’ya, 69 olan sandalye sayısını da 88-92 bandına taşıyacak. Sistem karşıtı partideki bu yükselme sadece bir miktar oy kaybına uğrayan PSOE’yi değil, oyunu 28,7’den 29. 2’ye çıkaran PP’yi de sandalye dağılımı bakımından olumsuz yönde etkileyecek. İktidar partisi, 123 sandalyesinden en az ikisini (118-121), PSOE de 10’unu (78-80) kaybedecek.

 

Bu verilerden çıkan ilk sonuç, PP’siz hükümet formülünde direnen PSOE’nin lideri Pedro Sánchez’in toplam sandalyeleri 166-172 bandına kadar yükselen olası bir Sol partiler hükümetinde başrolü Pablo Iglesias’a kaptıracağı yönünde. PSOE’nin, İglesias başkanlığında ve içinde AB karşıtlığını ve Avro’dan çıkmayı savunan IU’nun Federal Koordinatörü Alberto Garzón gibi komünist siyasetçilerin bulunduğu radikal bir Sol partinin başkanlığındaki bir hükümete destek vermesi son derece düşük bir olasılık gibi duruyor.

 

Anketlerin doğru çıkması halinde 26 Haziran’ın Pedro Sánchez için sonun başlangıcı olması kaçınılmaz. Tekrar seçime giderken yönetilebilirlik krizini aşmanın tek yolu olarak görünen büyük koalisyona hâlâ kapıları kapatan Sánchez, PP birinci parti olsa bile, “Rajoy’a yönetme fırsatı” tanımayacaklarını söylüyor. Buna karşılık değişimden yana olan partilerin, Podemos ile Ciutadans’ın önünü açacaklarını savunuyor. Bu aslında içi boş bir söylem çünkü bu iki partinin bir araya gelmesi yukarıda altını çizdiğim gibi mümkün değil. Podemos’ la PSOE’nin küçük ortak olarak hükümet kurması da öyle. PSOE üçüncü parti olursa, hükümet formülleri üzerine konuşması bir yana, Sánchez’in Genel sekreterlikten istifası gündeme gelir öncelikle.

 

İktidar partisi PP’nin anketlere ilişkin değerlendirmesine gelince, Başbakan Rajoy’un kısa süreli yeni bir PP hükümetinin kurulması olasılığı üzerinde durduğu anlaşılıyor. PP yanlısı ABC gazetesinde önceki gün yayımlanan bir haber analize göre, Mariano Rajoy, PSOE ile Sánchez başında bulunduğu sürece uzlaşma olasılığı bulunmadığına ancak 26 Hazirandan sonra istifa edebileceğine inanıyor. Bu nedenle PSOE’ye fazla yüklenmiyor ve Sánchez’in yerine gelecek yeni bir isimle, büyük koalisyon olmasa da dışarıdan destek karşılığı bir PP azınlık hükümeti kurulması temelinde uzlaşma olanağı bulunduğunu düşünüyor.

 

Sonuç olarak 26 Haziran tekrar seçimlerinin altı ay İspanya’yı hükümetsiz bırakan 20 Aralık genel seçimleri gibi istikrarsız bir siyasi tablo getireceğine kesin gözüyle bakmak mümkün. Çünkü İspanya’nın AB ve parasal birlik içindeki geleceği ve toprak bütünlüğü bakımından belki olumlu tek formül olan Ciutadans’ın da katılabileceği “büyük koalisyon” 26 Haziranın en büyük kaybedeni olması beklenen PSOE’nin henüz itibar ettiği bir seçenek değil.

 

Sosyalistlerin tutumu krizden yavaş, yavaş çıkmaya çabalayan ülkenin kırılgan ekonomisini olumsuz yönde etkiliyor. Krizin devamı da Syriza gibi siyaset arenasına sonradan dâhil olmuş sistem dışı Unidos Podemos’un aşırı büyümesine yol açıyor. Krizin UP’yi, UP’nin de krizi beslediği kısır bir döngü oluşuyor. Ve İspanya, Yunanistan’ın yaşadığına benzer bir siyasi krize doğru sürüklüyor.        

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik