Ana SayfaYazarlarKatılmadıklarım

Katılmadıklarım

 

[15 Ekim 2017] Bana göre Cengiz Kapmaz Serbestiyet’in, belki Türkiye’nin en ilginç yazarlarından. Teorik ve/ya entellektüel açıdan, hayli geniş bir ilgi ve okuma spektrumu var. Madalyonun diğer yüzünde,  ulusal ve uluslararası politikanın bazı alanlarını çok yakından izliyor. Günümüzün Ortadoğu jeopolitiği; Irak ve Suriye; Türkiye’nin dikiz aynasında giderek büyüyen İran; Kürt sorunu; PKK içinde olup bitenler… bunların başlıcaları. Böyle bir yığın yazısından, eninde sonunda çok şey öğreniyorum.

 

Ama bu, her dediğine katıldığım anlamına gelmiyor. Tersine; özellikle Irak Kürdistanı Bölge Yönetimi’nin son bağımsızlık referandumu hakkında ve etrafında yazdıklarını bazı bakımlardan çok düşündürücü buluyorum.

Eleştiri ve itirazlarım Kapmaz’ın başlıca şu makaleleri ve görüşlerinde yoğunlaşıyor:

(1) AK Partili Barzaniciler mi, Barzanici AK Partililer mi? (24 Eylül 2017) yazısında Cengiz Kapmaz, Abdullah Kıran’ın Türkiye’nin bağımsızlık referandumuna karşı çıkmakla İran’ın oyununa geldiği yolundaki görüşüne, spesifik değil son derece genel ve soyut birkarşılık verdi: “…Türkiye gibi bin yıllık devlet tecrübesi ve birikimi olan bir ülkenin, bağımsızlık referandumuna İran’ın çıkarları ve gözlüğüyle bakabileceğini iddia etmek veya bu imada bulunmak, başlı başına bu ülkenin devlet aklına, ülkeyi yöneten siyasilerin aklına hakaret.” O zaman da söyledim; bu, bir yanılmazlık yanılsaması demekti.

 

(2) Nagehan, AK Partili Kürtlerin kafasını mı karıştırıyor? (27 Eylül 2017) yazısında Kapmaz, Irak Kürdistanı bağımsızlık referandumu üzerinden Türkiye ile Barzani yönetiminin (ve giderek Türkiye Kürtlerinin) arasının açılıyor olmasının faturasını “Kürt aydınları ile liberal kanaat önderleri”ne çıkardı. Kürt kitle psikolojisini durup dururken onlar bozduğunu; oluşturdukları “kurgu” ve kullandıkları “söylemler” ile “Türkiye Kürtlerinde birlikte yaşamayı reddedecek bir milliyetçi heyecana” yol açmakta olduklarını iddia etti.

 

(3) Cengiz Kapmaz kabahati sırf Kürtlere bulmayı Kürt elitleri (3 Ekim 2017) yazısıyla da sürdürdü. “… [K]arşımızda giderek iştahı ve arzusu kabaran bir Kürt milliyetçiliği var” dedi. Başka herhangi bir tavır veya çizginin değil,  olsa olsa “bu milliyetçiliğin, birlikte yaşama arzusunu örselemesi” mümkündü.  Top onlardaydı. Sorumluluk onlarındı. Herşey onların elindeydi. “Bu elitler ya milliyetçilik ateşine daha fazla benzin döküp birlikte yaşama iradesini dinamitleyerek halkları karşı karşıya getirecekler, ya da Kürt milliyetçiliğini günümüzün evrensel değerleri ile sentezleyip Türk ve Kürt halkları için bir çıkış kapısı önerecekler”di.

 

(4) Doğru… ama yanlış (9 Ekim 2017) yazısında Cengiz Kapmaz, bu sefer iktidarın AK Partili belediyelerini parti kararıyla istifaya zorlama politikasına kalkan ve kefil oldu. Bunun için, ilginçtir, Marksistimsi bir argüman kurdu (sol gösterip sağ vurdu da diyebiliriz). “Burjuva demokrasisi”nden farklı olarak “proletarya demokrasisi”nde, seçenlerin seçtiklerini her an “geri çağırabilmesi” görüşü ve teorisine atıfta bulundu. Bunu doğru ve uygulanabilir gösterdi. Ancak böyle bir “radikal demokrasi” uygulaması için gerekli mekanizmaların (örneğin yerel yurttaş meclislerinin) halen mevcut olmadığından yakındı.  Ama “iyi ki Erdoğan var”dı. Yurttaşların yapamadığını işte o yerine getiriyordu.

 

(5) En son dünkü Ne yani, Gladio ile yüzleşmeyecek miyiz? (16 Ekim 2017) yazısında Cengiz Kapmaz, vize krizinin arka planındaki Kürt sorununa değinirken de, bütün sorumluluğu karşı tarafa yıktı. “Türkiye bu noktada Amerika tarafından çok kesin ve inandırıcı bir şekilde teskin edilmedikçe (veya Kürtler bağlamında ortak bir proje geliştirilmedikçe) Türk-Amerikan ilişkilerinin düzeleceğini söylemek abesle iştigaldir” tarzı ifadelerle, Türkiye’nin “güvenlik” kaygılarını haklı ve değişmez kabul etti. Kürt politikasını değiştirmesi gereken bir taraf varsa, bu ancak Amerika olabilirdi.

 

Özetle, Cengiz Kapmaz’ın evreninde her şey yerli yerinde. AK Partili siyasîlerin yanlış yapması her şeyden önce prensip olarak imkânsız. Pratikte de öyle nitekim. İktidar hep haksız yere suçlanıyor. Gerçekte bütün hatâlar eleştirenlere ait.

Ben pek o kanıda değilim doğrusu. Yukarıda bir özet verdim. Birkaç yazıyla, itirazlarımı açmaya çalışacağım.

- Advertisment -