Ana SayfaYazarlarİki düzgün adam

İki düzgün adam

 

[2-3 Şubat 2019] Biliyorum ki sporda “amatör ruh” diye bir şey çoktan kalmadı. Ve profesyonellikte, hele futbolda, kazanmak için her şey mübah. Buna rağmen, aşamadığım sempati ve antipatilerim söz konusu. Örneğin Jose Mourinho’da sezdiğim hilekârlıktan hep nefret ettim. Aynı şekilde Aziz Yıldırım’dan da; aynı şekilde, geçmişte Galatasaray’a kazandırdığı şampiyonluklara rağmen ve hele şu son yıllarda, Fatih Terim’den de. Tayfasını toplayıp işyeri basan biriyle, ahlâk ve vatandaşlık  bakımından nasıl bir ilişkim olabilir?

 

Buna karşılık iki teknik direktörü çok sevdim: Pep Guardiola ve Jurgen Klopp. Zekâlarıyla, oynattıkları futbolla ve insanî duruşlarıyla. Ve işe bakın ki halen Premier League’de kora kor yarışıyor, başa güreşiyorlar. Liverpool İngiltere’de tuttuğum ilk ve tek takımdı, John Barnes, Peter Beardsley, Bruce Grobbelaar, ille de Ian Rush ve Alan Hansen zamanlarında. Sonraki yıllarda vasatlaştılarsa da, geçen sezondan bu yana gene müthiş bir çıkış yakaladılar Klopp’la birlikte. Guardiola ise… ne diyeyim Guardiola için? Hangi takımı aldıysa, ham cevherini elmas gibi yonttu, parlattı, en tepeye çıkardı. Barcelona… Bayern Munich… sonra 2017-2018’de 32 galibiyet, 4 beraberlik ve 2 mağlubiyetle, 79 averajla (attığı 106, yediği 27), sonuçta 100 puanla ve (oh canıma değsin) Mourinho’nun Manchester United’ının tam 19 puan  önünde şampiyon yaptığı Manchester City. Yaşadığımız 2018-2019 sezonunda ise, bitime 14 maç kala, Liverpool ve Klopp 61 puanla birinci sırada; onu 56 puanla Pep ve City izlemekte.

 

Bu kadar gerilimli bir konjonktürde, küçük ama ilginç bir olay yaşandı geçtiğimiz günlerde. 24. haftaya girilirken, aradaki fark henüz 4 puandı. Manchester City deplasmanda Newcastle United’la oynuyordu. 1-0 öne geçtiler ama sonuçta 1-2 yenilip üç puan kaybettiler. Ertesi gün Liverpool  kazansaydı fark yediye çıkacaktı. Leicester’a karşı 1-0 öndeydiler ama Harry Maguire’ın golüyle beraberliğe düşmek ve iki puan da onlar kaptırmaktan kurtulamadılar.

 

İşte puan farkı da bu yüzden 5’e çıkmış veya 5’te kalmış oldu (nereden baktığınıza bağlı). Manchester City defans oyuncularından Kylie Walker, biraz gıcık bir tweet atmaktan kendini alamadı bu noktada: “So basically they thought they were gonna go seven points ahead" (Yani aslında yedi puan öne geçeceklerini sanıyorlardı). Sonra sildi ama sosyal medyada “viral” tâbir edilen bir dolaşıma ulaştı.

 

Gazeteciler durur mu? Hemen, her iki takımın çalıştırıcılarına (İngiliz deyimiyle menecerlerine) sordular, bu konuda ne düşündüklerini. Kabga mı fıştıklıyorlardı, nedir? Fakat bana sorarsanız, oldukça hoş cevaplar aldılar.

 

Pep Guardiola: “Oyuncuların sosyal medyasıyla, ne tweet’ledikleri veya instagram’ladıklarıyla ilgili değilim. Kontrol edebileceğim bir şey değil bu” (I'm not concerned about the social media of the players, what they tweet or Instagram, or other social media. I cannot control it).

 

Jurgen Klopp: [Haberdar olmadığı tweet kendisine anlatıldıktan sonra] “Bu benimle ilgili bir şey değil. Bizim hakkımızda ne diyor, pek emin değilim; belki diğer kişi hakkında daha çok şey söylüyordur. Kendi payıma, başka bir takımın maç kaybetmesi veya puan kaptırmasından asla sevinç duymadım. Kendimde böyle bir hak görmüyorum. Taraftarlar için biraz farklı tabii, ama doğrudan işin içinde olanlar için bunu anlayamam. (…) Kazanmanızı isteyenler ile kaybetmenizi isteyenler daima varolacak. Hazırlığınızı yaparken ikisini de görmezden gelmek zorundasınız. Belki sonucu, kazanmanızı isteyenlerle kutlarsınız.” (I cannot help that. I am not sure what that says about us, it says something more about the other person. I never celebrated that another team dropped points or lost a game. For me that's not allowed. For supporters it is a little bit different, for people involved I don't understand. (…) There will always be a bunch of people who hope you win and another bunch who hope you will lose. You have to ignore both in your preparation, and in the end hopefully you celebrate with the ones who want you to win something.)

 

Pratikte doğru mu, yani gerçek hayatta böyle mi davranıyorlar, bilemem. Ama söylem doğru en azından. Basına ve kamuoyuna temiz ve ahlâklı bir şey söylüyorlar. Başkalarını çekiştirmeyi bırakın; kendi işinize bakın. Keşke bu sorumluluğun onda biri, politikacılarda ve kutuplaşmacı medyacılarda olsa.

 

 

- Advertisment -