CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu FETÖ’nün mantığını ve lisanını benimseyerek 15 Temmuz darbe teşebbüsüne “kontrollü darbe” demeyi sürdürüyor. Buna ilâveten darbenin bir siyasî ayağı olduğunu, olması gerektiğini ve bu ayağın ortaya çıkartılması gerektiğini söylüyor. Demek istediği şu: Darbe hükümet –Erdoğan- tarafından yaptırıldı ve darbenin siyasî ayağı AK Parti.
Geçenlerde Habertürk televizyonunda Nagehan Alçı’nın soruları karşısında darmadağın olan Kılıçdaroğlu çelişki şampiyonu. Uzun cümlelerde cümlenin başıyla sonu arasında çelişkiye düşmeyi başarıyor. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun söylemleri üzerinden analiz yapmak çoğu zaman lüzumsuz ve yararsız. Ama ana muhalefet partisinin lideri olması ister istemez en azından bazı sözleri üzerinde durmayı gerektiriyor.
15 Temmuz darbe teşebbüsünün kontrollü olduğu açık. Kontrolsüz darbe olmaz. 15 Temmuz darbesi Türkiye’de şimdiye kadar karşılaşılan en sofistike darbe teşebbüsü. Medyanın, askeriye ve emniyet dallarıyla silahlandırılmış bürokrasisinin ve nihaî iktidarı teşkil eden yargı bürokrasisinin seferber edildiği ve müthiş bir koordinasyon içinde kullanıldığı bir vaka. Böylesine sofistike bir alçaklığın çok iyi planlanması, koordine edilmesi ve elbette bir beyin tarafından kontrol edilmesi gerekirdi.
Darbenin ana aktörü FETÖ. Olağanüstü bir örgütlenme ve gizlenme kapasitesine sahip FETÖ alandaki operasyonu yapan unsur. Başka bir deyişle tetikçi. Darbeyi kontrol eden kim? Hükümet çevreleri diplomatik bir dil kullanarak “üst akıl” diyor. Ben hükümetin parçası olmadığıma göre herkesin bildiği fakat dile getirmediği mahalle sırrını açığa vurabilirim: Darbeyi kontrol eden ABD. Daha önceki darbelerin tarihi, FETÖ’nün şefinin ABD’deki karargâhında operasyonlarına devam etmesi, ABD gibi bir ülkenin böyle bir gücü hizmetine koşmadan durmayacağının malûm olması, ABD devletinin meşru ve gayri meşru her yolu çalışma tarzları arasında barındırması ve son olarak ABD yönetiminin darbe gecesindeki tutumu buna kuşku bırakmıyor.
Kılıçdaroğlu’nun darbenin hükümet ve Erdoğan tarafından yaptırıldığı veya bilindiği hâlde önlenmediği iddiası olgular yanında akla ve mantığa da aykırı. Böylesine vahim iddiaların altının doldurulması gerekir, ama CHP cephesinde böyle bir çaba da niyet de yok.
Bir hükümetin kendi kendine darbe yapması hayatın akışına ters. İş başındaki bir hükümete karşı darbeyi ancak o hükümeti devirerek iş başına gelmeyen çalışan siyasî aktörler düşünebilir. Darbenin bilindiği hâlde önlenmediği de saçma bir iddia. Ok yaydan çıkmıştı. FETÖ’nün ordudaki çapının boyutları tam olarak bilinmiyordu. Kaldı ki, GK bazı tedbirler aldı. Tüm uçuşları yasakladı. Mekanize birliklerin kışla dışına çıkmaması talimatını verdi. Buna rağmen olan oldu, çünkü FETÖ mensupları TSK hiyerarşisine değil kendi hiyerarşisine uymaktaydı.
Darbelerin siyasî sonucunun olmaması imkânsız. İlk sonuç cari hükümetin demokrasi dışı bir yolla iktidardan uzaklaştırılmasıdır. İkinci sonuç ise bundan doğan boşluğun giderilmesidir. Düşürülen hükümete “gel tekrar iktidara otur” denmeyeceğine göre başka siyasî unsurlar göreve çağırılacaktır. Türkiye’nin siyasî sahnesine baktığımızda bu gerçek bizi hangi siyasî aktöre götürür? MHP’ye götürmeyeceği açık. MHP FETÖ’nün hem emniyetteki yapılanmasıyla hem de basın ve yargı gücüyle en çok operasyona maruz bıraktığı partilerden. Devlet Bahçeli tehlikeyi açıkça gördü ve mücadele bayrağını açtı. Partisini FETÖ’nün elinden zor kurtardı. HDP’nin FETÖ ile ilişkileri gelişli gidişli. Böyle olmasa bile HDP’nin hem toplumsal taban hem de meşruiyet bakımından AK Parti’nin iktidardan uzaklaştırılmasından doğacak boşluğu doldurması düşünülemez. Bu durumda geriye kalan tek aktör CHP.
CHP FETÖ ile işbirliği yapar mı? Bu çok safça bir soru. Zaten yaptı. Kılıçdaroğlu FETÖ’nün temin ettiği, ürettiği malzemeyi hükümete ve AK Parti’ye karşı kullandı. Kılçdaroğlu’nun parti içinde iktidara gelişi dahi FETÖ’yle ilintili. Türkiye Cumhuriyeti devletinin FETÖ ile mücadelesine destek vermek bir yana köstek olmaya çalışan da CHP. CHP “adalet” kavramına özle bir anlam yükledi. Katillerin, darbecilerin, onlara destek verenlerin ve yataklık yapanların cezalandırılmasıyla ilgilenmiyor. Kaldı ki 28 Şubat günleri aklımızda. CHP’nin o dönemde adalet sınavından kaldığı, adaletin katlini istediği ve desteklediği o günleri yaşamış herkesin bildiği bir gerçek.
CHP’nin tarihi de bize bu partinin darbelerle ve darbecilikle ilişkisi hakkında fikir vermekte. CHP Türkiye’de darbelere en çok bulaşmış parti. Darbeci zihniyetin özü CHP zihniyeti. FETÖ de bu mantığı benimsemiş ve darbe tekniğini mükemmelleştirmiş bir örgüt. FETÖ gibi muazzam bir örgütlenmeye karşı CHP’nin esamesi bile okunmaz. FETÖ CHP’yi kolayca manipüle edebilir, kullanabilir. Bu yüzden darbenin siyasî ayağı olsa olsa CHP olabilir.
Dahası var. Bence CHP yönetimi darbeden haberdardı. Umutla başarılı olmasını bekledi. Olsaydı darbeyi meşrulaştırmaya yönelik siyasî çabaların ana aktörü rolüne soyunacaktı. Darbe teşebbüsü akim kalınca siyaseten gerektiği için darbeye karşıymış gibi tavır aldı. Ama aradan sadece 12 ay geçmiş olmasına rağmen bugün tüm söylemi ve çalışmaları darbecileri cezalandırmaya değil darbeyi örtmeye, failleri gizlemeye, ortamı bulanıklaştırmaya hizmet ediyor.
CHP darbelere karşı konum almak ve halkı darbe karşıtı olduğuna inandırmak için yakaladığı tarihî fırsatı tepe tepe harcıyor. Yazık doğrusu…